-SEMBOL-

288 19 7
                                    

Kafamı yana çevirdim. Yine o kahvelerle karşılaştım. Tam kulağımın dibinde durmuş, kulağıma fısıldamıştı. O da kafasını çevirdiğinde burun buruna gelmiştik. Ben ani atakla başımı geri çektim.

Seslendim.. Defalarca seslendim. Sesimi duyan olmadı. Ne o, ne de başka biri vardı yanımda. Yine yalnız kalmıştım. Fakat hakkımda bilmediğim bir gerçek vardı.

Ben hep yalnızdım.

"LEYLA!"

Aniden kaldırdığım başımla burun buruna geldik. Kolumu çıkaracak kadar beni sertçe hırpalayan bedenin o yeşil gözlerine baktım. Bir kaç dakikalık bakışmanın ardından Ömer geri çekildi. Kolumdaki o sıcaklık bir anda gittiğinde afallasam da, kendimi toparlamaya çalıştım. Ömer'in yüzüne öylece bakıyordum.

"İyi misin?"

İyi miyim? Bilmiyorum. O kabusta neyin nesiydi?

"İ-iyiyim.. Kabus gördüm sadece."

"Anlata bilecek misin?"

"Sanmıyorum. Ama gereksiz bir şeydi. Merak etme."

"Nasıl istersen."

Başımı salladım. Kabusu unutmalıydım. Belki de öylesine bir şeydi. Bilinçaltına bağlı ne de olsa. O kadar çok düşündüm ki, rüyama girdi.

Kendimi avutuyordum böyle.

Ayağa kalktım. Fakat dönen başım sayesinde tam düşecekken, kolumda olan eller buna engel oldu. Ömer tutmuştu beni.

"Yok sana birşeyler olmuş. Gel hadi revire gidelim."

"Hayır hayır."

Dedim hala dönen başımla.

"Gerek yok. Yemek yemedim. Ondandır."

"Tamam o zaman bir görevimizi de yerine getirelim."

Başımı kaldırıp anlamazca ona baktım.

"Ne görevi?"

"Leyla'nın karnını doyurma görevi tabi ki de."

Bu cümleye karşın büyük bir kahkaha attım.

"Tamam. Hadi bakalım."

Kolumdan tutarak dışarıya sürükledi beni. Aynı şekilde yemekhaneye kadar geldik. Bazı bakışlar üstümüze çevrilince kolumu çekecekken, Ömer kolumu daha sıkı kavradı.

"Gel hadi, inatçı keçi."

Dedi ve güldü. Ben de ona güldüm. Masamıza geçip beni sandalyeye oturttu.

"Bekle ben yemeyi getiriyorum."

Tam ağzımı açacakken sözümü kesti.

"İtiraz yok."

Ağzıma hayali fermuar çektim ve sustum. Ömer yemek almak için oluşan kuyruğun en sonuna geçti. Sıkıntıdan kuyrukta olan ölümsüzleri saymaya başladım.

"Bir, iki, üç.."

Bilinçsiz bir şekilde fısıldayarak sayıyordum.

"14."

"Kaç?"

"Arkadaşınla birlikte 14 ölümsüz var kuyrukta."

"Eve-"

Kafamı yana çevirdim. Yine o kahvelerle karşılaştım. Tam kulağımın dibinde durmuş, kulağıma fısıldamıştı. O da kafasını çevirdiğinde burun buruna gelmiştik. Ben ani atakla başımı geri çektim.

Ölümsüzler OkuluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin