-ZORUNDAYIM-

16 8 0
                                    

"Dediğim gibi. Babamın yüzü net aklımda. Ama annemin yüzünü görmedim hiç bu zamana kadar."

Bi cevap alamadığımda başımı kaldırıp karşımda oturup beni dinleyen Larisa'ya baktım. Durgundu. Bir şeyler düşündüğü belliydi. Elimi elinin üzerine koyarak sordum.

"Larisa, bir sorun mu var? Bu aralar çok durgunsun. Ne zaman baksam hep düşüncelisin. Çözümlendiremediğin bir konu varsa, söyle bana. Yardım edeyim en azından."

Larisa ellerimizin üzerinde olan bakışlarını gözlerime çevirdi. Bir kaç saniyenin ardından yüzünde bir gülümseme belirdi. Bu gülümsemeyi iyi bilirim. İçten, ama aynı zamanda sahte bir gülüş. Bu gülüşü ben de kullanırım bazı zamanlarda.

"Yok. Merak etme, Leylam. Olsa zaten senden başka söyleyecek kimsem yok. Biliyorsun."

Bu cümleler kalbimde bir burukluk yarattı. Kalbini daha da kırmak istememiştim. Söyledikleri doğruydu aslında. Onu bir tek ben görüyor, bir tek ben duyuyordum. Bu gerçek ise sadece ikimizin arasında olan bir sırrdı.

Aslında her ne kadar Kaan'dan bir şey saklamak istemesem de, Larisa'ya bir sözüm vardı ve bu sırrı onun izni olmadan birine anlatmayacaktım. Eminim zamanı geldiğinde o da beni anlayacaktı. Anlamalıydı. Ben Ömer'den, Su'dan, en esası da Kaan'dan bir şey gizlemek istemiyordum artık. Son defa bunu yaptığımda cezasını ağır çekmiştim.

Bakışlarımı Larisa'ya çevirdim.

"Larisa."

Uzaklara dalan bakışları yavaşça bana döndü.

"Efendim, Leyla?"

Ne diyeceğimi bilmiyordum. Ne diye ismini çağırdım? Ne söyleyecektim ki?

Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. İyi gelmişti.

"Yok bir şey."

Anlamsız bakışları benim üzerimdeydi. Ama pek üstelemedi. İstediğim zaman ona her şeyi söyleyeceğimi biliyordu zaten. Dümdüz bir şekilde önümdeki dev ağaca çevirdim kahvelerimi.

Bu ağacı ilk kez Ali bana botanik bölümünü gezdirdiğinde görmüş, geçmişi ve Su'yu hatırlamıştım. Onunla olan oyunumuzu ve verdiğimiz sözü bir sanrı olarak tekrar görmüştüm. Ne kadar garip olursa olsun, konuşabildiğim zamanı hatırladım. Nasıl da o sanrıları gördüğüm an çıkmayan sesim çıkmıştı...

Peki bu ağaçla olan geçmişime ne demeli? Bu ne demek oluyordu? Ben daha önceden bu okulda olmuş muydum? Yoksa bu ağacın tıpatıp aynısı benim eski, kendimi insan sandığım o hayatımda da var mıydı? Su'ya sormam gereken sorulara bir yenisi daha eklenmişti.

"Bu ağacı ilk gördüğün zaman ne hissettin, Leyla?"

Bir anda duyduğum soruyla düşündüm. Çok geçmeden anlatmaya başladım.

"Ağacı gördüğüm an ona hayran olmuştum. Ali bana ağacı anlattığında ise Su ile olan çocukluğumu hatırlamıştım. Yani bu ağaç sayesinde bir sanrı görebilmiş, hayatımla ilgili bir bilgi daha edinebilmiştim."

Anladığını belli ederek başını hafifçe salladı. Neden sorduğunu bilmiyordum, ama belki de ara-sıra ağaca dalıp gitmelerimi farketmiştir diye düşünerekten bir şey demedim.

"Leyla? Kimle konuşuyorsun?"

Aşina olmadığım sesi duyunca irkildim ve aniden yerimden fırladım. Kalbim sanki, basılmışım ve ya kötü bir şey yaparken suç üstü yakalanmışım gibi göğüs kafesimi zorluyordu. Arkamı dönüp sesin kaynağına baktım.

"Hocam?"

Dedim kendime gelerek. Acaba ne kadar zamandır buradaydı? Konuşmamın ne kadarını duymuştu?

Ölümsüzler OkuluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin