[Payitaht]
Sonunda gelmişlerdi, kışın serin ayazında buzlu yollarda zorlana zorlana gelmişlerdi. Sık sık verdikleri molalarla vakit iyice geçmişti.
"Destur Sultan Arslan Han Hazretleri!" Ağanın desturu ile has bahçede bekleyen saray halkı eğilmişti. Atından inen Arslanın önce kızlarına ardından iki şehzadesine sarılmıştı.
Arabadan Sultanlar inmiş hasret gidermişlerdi, havanın serinliğinden hemen içeri geçilmişti.
...
[Mahenver Sultan'dan]Daireme geçtiğimden hazırlanan sofraya kurulmuştum şu son bir haftadır yoldaydık ve fazlaca üşümüştük. Kızım Kamer de yemekte bana eşlik etmek için gelmişti. "Validem öylesine özledim ki sizi."
"Bende özledim Kamerim, burnumda tüttünüz." Türlü bitkilerden yapılmış sıcak çayımdan bir yudum almıştım. Yemeği yerken sadece Şehzade Mustafa hakkında konuşmuştuk. Şehzadenin talimleri, dersleri ve şu birkaç ayda yaptığı her şey konuşulmuştu. İçeriye sessizlik çökerken boğazımı temizlemiş Kamerin elini tutmuştum. Yeşil hareleri bana dönerken konuşmaya başladım. "Saliha Sultan, neden gitmek istedi?" Bakışlarını hemen kaçırırken bir şey diyememişti. "Ben bilmiyorum."
"Ah, Kamer cidden mi? Ben seni gözünden tanırım."
"Validem şimdi nasıl desem ki?" Demiş fazla ayrı vermeksizin anlatmıştı. Ayşe Sultana haddini bildirmek farz olmuştu, zaten fazla derin ve tehlikeli sularda yüzüyordu. "Sen rahat ol, haremi kimin yönettiğini unutmuşlar. Her neyse akşama eğlence düzenleyeceğim sende gel."
"Nasıl arzu edersen validem. Zaten aylardır sıkılıyordum."
...
Akşam vakti Kamer kendi dairesinde eğlenceye hazırlanıyordu. Üzerine krem tonlarında kolları inciler ile süslenen kaftan, başına Gevher Sultanın hediyesi olan inci tacı takmıştı. Aynada kendini izlerken kapı çalınmıştı. Elindeki kokuyu hatuna uzatmış eliyle izin verdiğini belirtmişti. "Gelsin." Yanındaki hatunun sesi ile kapı iki yana açılmış harem ağası kapı eşiğinden geçmişti. "Kamer Sultanım, Hünkarımız sizi dairesine çağırıyor." Bakışlarını aynadan almış ağaya yöneltmişti, başını onaylar biçimde sallamış ağayı göndermişti. "Fahriye Hatun koku biraz ağır sanki." Bileklerini burnuna getirip koklamıştı. "Aslında hoş lakin isterseniz başka koku getireyim."
"Luzmu yok, sen içeriden tülümü getir."
Başına tülü geçirmiş ardından koridora çıkmıştı. Hareme girmeden has oda yoluna geçmişti. Ağalar ile annesine de haber göndertmiş eğlenceye geç katılacağını iletmişti.
Has oda önünde Cahit Paşa, Piyale Paşa, Hüseyin Çelebi paşa ve yeni has oda başı Hulusi paşa vardı. Üç paşa kafa kafaya vermiş sohbet ediyordu. Kamer Sultanı görünce eğilmişti. "Paşalarım." Piyale paşanın bakışlarını üzerinde hissediyordu. "Sultanım," Cahit Paşa doğrulmuş başını eğmişti. "Hünkar babam yalnızlar mı?" Has oda başı söze atılmıştı. Zaten Has odadan o sorumluydu. "Evet Sultanım, sizi beklediklerini söylediler."
"Âlâ." Arkasını dönüp kapı ağalarına geldiğini söylemesini istemişti. Kapılar açılmış Kamer Sultan içeri girmişti. Hünkar Arslan onu terasta bekliyordu. Terasa adımlamış babasına eğilmiş ardından yerdeki mindere oturmaya niyetlenmişti. "Gelesin." Arslan sedirinin üzerine elini koymuş, Kamere gelmesini işaret etmişti. "Geldiğimizden beri seni göremedim."
"Validemin yanındaydım, onun yokluğunda harem idaresi bana kalmıştı."
"Âlâ," Kamer ellerini birleştirmiş bacağının üzerine koymuştu. Arslanda kızının ellerini tutmuş ona sıkıca sarılmıştı. "Ayım parlak güneşim." Kızının alnından öpüp geri çekilmişti. "Gözlerine baktıkça validenin gözlerine bakıyor gibi oluyorum." Haklıydı, Mahenverin gözlerinin tıpatıp aynısı karşısındaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sarayın Yansıması
Исторические романыSarayın Yansıması 1 Sarayın soğuk duvarları arasında solmak istemeyen, seçilmek için her şeyini feda eden, hünkarın gönlünü hoş tutmakla yükümlü olanlarla doludur harem. Kimisi de sessizce unutulur, hatırlanmak isteyenlerse bir diğerlerini alt etme...