[Bir Ay kadar sonra]
"Ben Saliha, Cihan Padişahı Sultan Fatih Handan olma Kırım Prensesi Gülnuş Sultandan doğma, gücünü ve kudretini babasından güzelliğini ve cesaretini annesinden alan Manisa Sarayına bahar getiren Sultan.
Ben Saliha; anne yokluğunda kardeşlerine annelik yapan kol kanat geren, kardeşleri için gülen ve yaşayan Sultan.
Ben Saliha; Kardeşi, bir tanesi Asiye için anne, Yiğit cengaver hünkar için sırdaş oldum. Onlar için dik durdum.
Ben Saliha; ne babam Fatih'in cenazesinde nede annem Gülnuş'un cenazesinde tek damla yaş dökmedim dökemezdim. Asiyeme ve Arslana dayanak oldum, olmak zorundaydım. Ben yıkılmadığım mühletçe kardeşlerimi kim yıkabilirdi?
Ben Saliha; kandaşım yüzünden sessiz sedasız evinden yuvasından giden, eşini ardında bırakan sultan. Şimdi gidiyorum ki bir daha gelebileyim, şimdi gidiyorum ki hanedana leke gelmesin şimdi gidiyorum hareme geldiğinden beri kardeşim ile aramı açan İspanyol Haseki'nin ilk kızı Kamer yüzünden gidiyorum. "
O gidiyordu, Bursaya ilk evine kızını da yanına almış gidiyordu. Lakin dönecekti daha da güçlü kudretli dönecekti...
...
Halasının olaysız gidişiyle harem Kamer Sultana kalmıştı. Kimse Saliha Sultanın gidişine mana bulamasada söz etmekten uzak duruyordu.
"Sultan ablam." Kamer has bahçeye çıkmış kurdurduğu çardağa kurulmuştu. Yan tarafta Şehzade kardeşi Mustafa ok talimi yapıyordu hava serinlediğinden üzerine kalın bir pelerin almıştı. "Şehzadem, Orhan'ım." Orhan saray kapısından koşarak yanına gelmişti. Hemen arkasında endişeyle bakan validesi Meyra Sultan vardı. "Oğlum, Şehzadem kaç defa diyecegim sana bahcede koşma diye, ya düşsen?"
"Ben düşmem anne!" Meyra oğlunun saçını okşadıktan sonra yerdeki mindere oturmuştu. Cariyeleri, Kamer Sultanın cariyelerinin yanına geçmişti.
"Nasılsınız Sultanım?"
"Çok şükür iyiyim, Ayşe." Ayşeyi umursamazca etrafa bakınmıştı. Zaten onun sevmedikleri hemen yanında bitiyordu. "Hünkarımız ne vakit dönecekler? Neredeyse iki ay oldu."
"Validem ile mektuplaştık, Manisadaymışlar bir süre daha orada olacaklar."
"Anladım." Kısa bir sessizlik çökmüştü. Kamer sağa sola bakınırken saray kapısındaki at arabasının görmüştü, arabadan önce nedimeler ardından Ruhsar Sultan inmişti. Karnı burnunda olan Ruhsar zar zor yere adım atabilmişti. Çardağı görmesiyle has bahçeye girmişti.
"Kamer nasılsın?" Sıkıca sarılan iki Sultan ayrılmıştı. "İyiyim, sen nasılsın?"
"Rabbime şükür, doğuma az kalınca pekte iyi olduğum söylenemez."
"Sağlıklı doğsun da gerisi mühim değil, Beyzadem Yusuf nerede?"
"Arabada uyuyakaldı bende validemin yanına gönderttim pek özlemiştir." Kamer kafasını sallamış ardından cariyelere sedir getirmelerini emretmişti.
...
[Manisa]
Üç Sultan kardeş Manisa Sarayının bahçesinde dolanıyor aynı zamanda sohbet ediyordular. Hava serin olduğundan dışarıda çok duramamış hemen saraya girmiştiler. "Sultan ablam şu hatuna baksana?" Hareme girdiklerinde onları bekleyen cariyelere pelerinlerini vermiş harem şöminesine yakın olan sedirlere oturmuştular. Mihrişah etrafa bakınmış hangi hatunu kastettiğini anlamaya çalışmıştı. "Hangisi abla?" İkiside birbirine abla diyordu zira ikiside aynı vakit doğmuştu. Kendi aralarında birbirlerine abla deselerde aile ve Sultanların arasında sadece Sultan diyorlardı. "Şu mavi kaftanlı olan bütün hatunlar onun etrafına üşüşmüş."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sarayın Yansıması
Ficção HistóricaSarayın Yansıması 1 Sarayın soğuk duvarları arasında solmak istemeyen, seçilmek için her şeyini feda eden, hünkarın gönlünü hoş tutmakla yükümlü olanlarla doludur harem. Kimisi de sessizce unutulur, hatırlanmak isteyenlerse bir diğerlerini alt etme...