18▪︎ İftira

556 33 4
                                    

Tabut taşlıktan geçiriliyordu. Siyaha bürünen harem Gevher Sultanın acı yakarışlarıyla yankılanıyordu. Gitmişti evladı. Öylece kollarının arasından almıştılar. Kendini kaybetmişti. İki evlat acısını üst üste yaşamıştı. Küçük şehzade saraya yakın bir türbeye defnedilmişti.

Valide Sultan bu işin altında kimin olduğunu araştırsada sonuç alamıyordu. Tüm harem didik didik edilmiş zehir aranmıştı. O gün yemeği getiren hatun Gülnuş Sultan'ın huzurdaydı. "Söylesene Hatun! Kimden emir aldın?"

"SÖYLE DEDİM!" tir tir titreyen beden konuşamıyordu. Aldığı altınlar bulunmuş ilk iş olarak Valide Sultanın dairesine getirilmişti. Başını yerden kaldıramıyor ne diyeceğini düşünüyordu. "Valide Sultanım, bende emir kuluyum etmeyin."

"Galip ağa,al bu hatunu zindana at, kimden emir aldığını söyleyene falakaya yatır." Hatun Valide Sultanın eteklerine kapansada fayda etmedi.

"Validem bir Kalfa geldi kim olduğunu bildiğini söyledi."

"Al içeri." Kapı açılmış Kalfa içeri girmişti. Çekingen şekilde eğildi. Rolünü o kadar iyi oynuyordu ki görem herkes onun sadece olaya tanık olduğunu sanırdı.

Başını eğdi aslında yalan üzerine kurulmuş olayı anlattı. O kadar gerçekçiydi ki Valide Sultanın gözü dönmüştü. "İşte böyle Valide Sultanım. O daireden çıktı elinde bir kese altın vardı."

"Şimdi Hünkar Arslan'a gideceğiz ve bunları ona da anlatacaksın."

"Tamam Valide Sultanım."

...
[Aradan birkaç saat geçer hatun hünkara olayı anlatır]

[Cihannara Sultandan]

Şehzade Mehmetin ölümüyle etrafa korku yayılmıştı. Haremdeki katil ve onu yönetenin kim olduğu meşakkatle aranıyordu. Ben yine Hatice Sultanın yaptığını düşünsemde kanıtlayamazdım.

"Sultanım, Hünkarımız sizi has odaya çağırmışlar." Arslanı cenazeden beri görmemiştim. Aynanın karşısına geçip saçımı düzelttim. Tacıma tülü iliştirip beyaz kaftanımın kemerini çekiştirdim. "Acele edin Sultanım, mühim olduğunu belirttiler." Gazanfer ağa kapıyı açarak geçmemi sağladı. Mehmetin katilinin bulunduğunu düşünüyordum. Has odanın kapısında beni bekleyen Cahit Paşa ellerini önünde birleştirip eğildi. "Sultanım, Valide Sultanımızda içerideler. Buyrun geçin." Başım ile selam verdikten sonra kenara çekilen iki ağanın ortasından geçtim. Has odaya kasvet çökmüştü. Sedirinde oturan Hünkar, hemen yanında Valide Gülnuş Sultan, ellerini önünde kenetleyen hatun, başındaki tülüyle yüzünün bir kısmı kapalı olan kalfa ve ağa duruyordu.

"Validem siz çıkabilirsiniz bundan sonrasını ben halledeceğim."

"Tamam Arslanım, doğru kararı vereceğine eminim." Kapıların sertçe kapanmasıyla Hünkar ayaklandı. Küçük hatunun elindeki bir kese altını bana doğru uzattı.

"Bu tanıdık geliyor mu Mahenver?" Fazlasıyla ciddi ve sinirli duruyordu. Eliyle sıktığı bir kese altının ipini açtı. Yavaş yavaş yere dökerken içeriyi altın sesleri doldurdu.

"Hayır Hünkarım, benimle ne ilgisi olabilir?" Çekinerek başımı kaldırdım. Gözlerinde ihanet bakışları vardı. Başını yandaki kalfaya çevirdi. Kalfa zorlukla yüzünü kaldırdı. Pençesini indirirken elleri titriyordu.

"Anlat kalfa, o dairede neler konuşulduğunu tek tek anlat." Derin bir iç çekilin ardından peçesi tamamen indirmişti. Elmacık kemiğindeki morarık gözlerindeki yaşlarla bana doğru baktı. "Bahar kalfa sen, sen burada ne arıyorsun?"

"Hü-Hünkarım dediğim gibi Cihannara Sultan beni dairesine çağırdı, elime bu keseyi sıkıştırdı. Ba-bana bunu Şehzade Mehmetin mamasına dökmemi istedi. Ben nasıl karşı çıkabilirdim?" Yalandı, böyle bir şey istememiştim. Arslan nasıl inanmıştı bu düzenbazlara?

"Yalan söyleme Bahar! Bu altınlara sana kim verdi bilmiyorum lakin her şeyin iftira olduğunu kanıtlayacağım!" Kalfanın üzerine yürürken kolum sertçe tutulmuştu. İki eliyle iki omzuma baskı kuran Hünkar tiksinen bakışlarını üzerimde gezdiriyordu. "Her şey kanıtlı zaten Mahenver! Zehir şişesi senin dairenden çıktı. Bahar kalfa, Fülane hatun ve kapı ağaların senin Şehzademi ölüme sürüklediğini söylüyor."

"Nasıl onlara inanırsın! Belli ki rüşvet verilmiş, oyun ederler bana, adımı lekelemeye çalışırlar."

"Yeter Mahenver, yeter doymadın mı yalana!"

"Ağalar, alın bunları zindana atın akibetlerine daha sonra karar vereceğim." Kapı ağaları hatunu, Bahar Kalfa ve kapı ağasının kollarından tutarak dışarı çıkarttı.

"Hünkarım, ben Hasekiniz evlatlarınızın anası iken, onlara nasıl inandınız. Sizinde gözünüzü boyuyorlar. İnanmayın, yalvarırım inanmayın."

"Sus Mahenver, senin sesi duymak yüzünü görmek istemiyorum." Gözlerine mukayyet olamıyordum. Bu gerçek olamazdı. Kabus görüyor olmalıydım. Göz göre göre Hünkar beni silmişti.

"Hünkarım." Yere dizleyerek arslanın eteğini öpüyordum. "Beni dinleyin, ben suçsuz-" omuzlarım titriyordu. Nefes dahi alamaz hale gelmiştim.

"Kes sesini! Yarından tezi yok saraydan ayrılacaksın, seni eski saraya sürdüm." Sesindeki tını o kadar kendinden emin ve sinir doluydu ki istese beni kendi elleriyle boğabilirdi.

"Hünkarım, kızlarım Musam ne olacak? Kim bakacak onlara. Gevher bana olan hırsına evlatlarımın canını alır." Son çare evlatlarımdı. Onlar yoksa ben bir hiçtim.

"Sultan, Gevher Sultan. Ve hayır ona Gevher bakmayacak, Hasekim Hatice Dilaşub Topkapıya geri dönüyor." Felaket yankıları kulaklarımı delecek gibi çınlatıyordu.

"Hünkarım bari izin edin kızlarımı alayım yanıma." Kamer, Mihrişah bensiz ne yapardı, onlara kim sahip çıkardı?

"Hayır. Şimdi derhal çık dairene git hazırlan yarın sabah ezanıyla yola revan olacaksın." Arkasını döndü. Ellerimin arasından etekleri ayrıldı. Ellerimi göğsüme bastırdım.

"Etmeyin. Yapmadığım bir suçtan dolayı evlatlarımdan ayırmayın beni." Kan çanağı olmuştu gözlerim. Ne yapacağımı bilemezken bedenim kitlenmiş gibiydi.

"Derhal çık Mahenver." Eliyle kapıyı gösterirken yüzüme dahi bakmıyordu. "Hünkar-"

"Ağalar! Alın bu haini dairesine götürün. Dışarı çıkmasını yasaklıyorum." İki ağa koluma girdi. Adeta yaka paça daireden çıkarıldım. Cahit Paşa kapıdaydı. Çıkmamla birlikte içeri girdi. Ağalar beni çekiştirirken taşlığa gelmiştik. Hatunlar ayaklanmış yerde sürüklenen bana bakıyor. Gülen bakışlarla ezilmemi izliyordular. Dayanacak gücüm yoktu. Karşı koymayı bıraktım. Daireme girdiğimde kapı ardımdan kilitlendi. Odada sadece kızlarım vardı. Koşarak onlara sarıldım. "Anne ne oldu sana? Kim seni üzdü?" Kamer ellerini boynuma dolamış korkulu bakışlarla benim diyeceklerini bekliyordu. Dizlerimin üzerine çöktüm. İki kızımı İki bacağıma oturttum. "Kızlarım, ben bir süre burada, yanınızda olamayacağım. Sakın merak etmeyin. Geri geleceğim."

"Nereye gideceksin anne?"

"Bunun bir önemi yok Kamer, ben gidince kimin yanında kalacaksınız bilmiyorum lakin ona sakın saygısızlık etmeyin. Tamam mı? Validenize yakışır şekilde hareket edin. Musaya dikkat edin."

"Ederim anne."

"Kamerim güzeller güzeli Sultanım, Mihrişah Sultan ve Şehzade Musa sana emanet küçüksün biliyorum ama başka kimseye güvenemem." Doya doya sarıldım kızlarıma o gece belkide son kez sarılarak uyuduk. Beni uyku tutmasada onları izledim. Bana atılan iftira, bundan sonra ne olacaktı bilemiyordum. Öyle bir oyunun içindeydim ki çıkış yoktu.

...
Sabah Sadece kızlarımla sarıldım. Musayı benden almıştılar. Son kez görmeme izin vermemişti Hünkar. Sevgi Hatun ve Ceylan Hatunu kızlarımla bırakmıştım. Yanıma da aygül hatunu almıştım. Sessiz sedasız tüm harem uyurken yola revan olmuştum. Edirneye varana kadar ağladım. Hıçkıra hıçkıra kendimi salmıştım. Kolumu dahi haraket ettirecek mecalim yoktu. Araba ağır ağır durdu. Kapı açıldı. Saray beklediğimden daha soğuk  ve kasvetli duruyordu. Ve kapıdakiler, şeytan birliği, beni bekliyordu. Önde Hatice hemen ardında Esmehan. Yüzlerindeki gülümse, gözlerindeki bakış bedel diyordu. Hatice kendine güçlü müttefik bulmuştu. Onu koruyabilecek yaptıklarını silebilecek haremde yer edinecek kadar güçlü bir müttefik.

▪︎▪︎▪︎
Votelemeyi unutmayınn

Sarayın YansımasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin