Elimdeki mektuba son arapça karakteri de çizerken derin bir nefes aldım.
Mestan Han gideli bir kaç gün olmuştu lâkin ben daha şimdiden mektuplar yazmaya başlamıştım.
Aldığım derin nefesi verirken elimdeki kalemi mürekkep kapına koydum.
Bakışlarım daire içerisindeki cariyelere dönerken "Masayı toplayın." Dedim.
Ben kalkar kalmaz iki cariye masaya doğru gelirken az ileride duran Yıldız Kalfaya doğru sürat aldım.
Bakışları anında bana dönerken keyifli bir tonla "Bu beşinci mektubundur Fatin Ağa. Yemin ederim edrundaki edebiyatçılar bile senin kadar eser yazmamıştır." Dediği zaman yüzümde bir gülümseme oluştu.
"Bütün mektupları birlikte göndereceğim. Dediğin gibi gideli daha bir kaç gün oldu." Dememele kafasını salladı ve elimdeki kağıdı alıp minare şekline getirdi.
Tam o anda kapının açılmasıyla kaşlarım çatıldı. Hemen kapıya dönerken içeri giren bir adet nedime hemen ardına eklenen Letafet Sultan ile kalp atışlarım hızlandı.
Arkamdaki Yıldız Kalfada dahil olmak üzere odadaki herkes selam dururken ben duruşumu yavaşça dikleştirdim.
Selam durmayacaktım, ne olursa olsun önünde tökezlemeyecektim bile.
"Hayır ola Letafet Sultan, neden geldiniz?" Diye sormam ile Yıldız Kalfa anında hançerine davrandı.
Bakışlarım ona dönerken "Sultanım şuan eğer yanlış bir şey yapacaksanız bunun diyeti hünkarımızın huzurunda ağır olur." Dedi uyarıcı bir tonla.
"Kes sesini kalfa." Diye tatlı bir sesle konuşurken Letafet Sultanın bakışları bana döndü.
"Sadece biraz konuşacağım." Demesiyle kafası ile nedimeye işaret verdi ve nedime anında elini şıklatarak içeri bir takım hadım ağaları getirdi.
Hadım ağaları hepimizi anlık olarak yakalarken "Sadece Fatin kalsın dairede." Dedi normal bir şey söylüyormuş gibi.
Yıldız Kalfa ve cariyeler daireden dışarı çıkarken Yıldız Kalfa biraz korkuyla çıkan sesiyle "Korkma Fatin-" Demişti ki "Kes sesini!" Dedi Letafet Sultan.
"ASIL SEN KES SESİNİ!" Diye bu sefer bağırmam ile dairedeki ağalarda dahil olmak üzere herkes titredi.
Letafet Sultan sinir ve korku karşımı bir şekilde bana bakarken derin bir nefes aldım. Kafamı yukarı kaldırırken gözlerinin içine baktım.
Ne olursa olsun zayıf görünmemem lazımdı, eğer zayıf olursa beni ezer geçerdi.
Dairedeki herkes odayı terk ettiği anda bir ağa hızla ellerimi ve kollarımı kavradı.
Direnmedim, zaten direnmek sadece beden gücümü azaltırdı. Bir şey yapmayacağından adım gibi emindim ama yapacağını düşündürdüğü şey yüzünden çok göz yaşı dökecekti.
Ağa kollarımı kitleyip bir hançer çıkarması ile boğazıma dayanması bir oldu.
Ben korkusuzca karşımdaki hatunun gözlerinin içine bakarken o da aynı şekilde benim gözlerimin içine bakıyordu.
Yanında duran nedimesinin vesveseli fisıltılarına maruz kalırken gözlerimin içine bakıyordu.
"Nihayet baş başa kaldık Fatin denen hız oğlanı." Dediği zaman yüzümde bir gülümseme oluştu.
"Sonunda olman gereken yerdesin, hünkarımın kollarında değilde bir celladın kollarında." Diye arında eklerken derin bir nefes aldım.
"Eğer bir cellada emiri verdiyseniz başladığınız işi bitirmeniz lazım sultanım." Dememle yüzündeki gülümseme ağırlaştı.
Yüzündeki gülümsemeyi soldurmamak için resmen savaşırken "Beni öldürmeyeceğinizi sizde en az benim gibi biliyorsunuz." Dememle bir adım attı bana doğru.
"Bunu yaparım." Dediği zaman "Yapamazsınız." Dedim anında.
"Yaparım." Diye başardığı zaman bende daha kuvvetli bir tonda tekrar bastırdım.
"Yapamazsınız!"
"Yapmayacağım, ama sen dedin diye değil." Dediği zaman derin bir nefes aldı.
Gözlerimin içine bakarken "Kendine, daha doğrusu Mestan Hana sunduğun aşka güvenir misin?" Dedi.
"Aldığınız nefes kadar şüpheniz olmasın sultanım." Dediğim zaman "Güzel." Dedi 'l' harfini bastırarak.
"Madem kendine bu kadar güvenirsin o zaman seninle bir anlaşma yapalım." Dedi tatlı bir tonla.
"Eğer bir yolunu bulup, beni bu haremden göndermenin bir yolunu bulursan yemin ederim ki sessiz bir şekilde Mestan Hanı sana bırakıp gitmeye razıyım." Dedi tatlı tonumu bir kenara bırakıp ciddi bir tonla gözlerimin içine bakarak.
"Ya sen? Bunu yapabilir misin? Senin umrunda bu var mı? O yüreğindeki aşka bu kadar saygın var mı?" Dediği zaman bir kaç saniye durdum.
Hâlâ gözlerimin içine korkusuzca bakarken yüzümü biraz düşürdüm.
Korkulu bir şekilde yere bakarken birden gözlerimi gözlerine diktim ve yüzümde yapabildiğim en şeytani gülümsemeyi yaptım.
"Hiç şüpheniz olmasın sultanım, nakavt sancısı sizi yiyip bitirecek." Dedim ve tüm gücümle arkamdaki celladı ittim.
Cellat yerle bir olurken hızla yere düşen bıçağı aldım ve celladın bacağına bir kesik attım.
Cellat acı ile bacağını tutarken bakışlarım Letafet Sultana döndü. Gözlerinin içine bakarken gözlerindeki korkuyu gördüm.
Ardından kanlı hançeri Letafete yaklaşıp, ellerine tutuşturdum.
Elleri aynı benim gibi kana bulanırken bir hançere baktı.
"Sizin aşkınız belki haremi terk edecek kadar büyük ama benim aşkım canımdan vaz geçecek kadar büyük." Dedim gülümserken.
"Bu hançeri unutmayın, eğer kaybedersem gelin ve elime tutuşturun. Hiç düşünmeden boğazımı çizeceğimden kuşkunuz dâhi olmasın." Dedim her hecesini bastıra bastıra.
Letafet Sultanın gözleri korkudan dehşete kapanırken yutkundu.
Bu hâline yalnızca gülümserken kafamı biraz yukarı kaldırdım.
"İyi geceler sultanım, dilerim bundan sonraki geceleriniz yalnız geçmez." Dediğim zaman gözlerimin içine bakıyordu.
Kanımda dolanan heyecan ve aşkla derin bir nefes aldım.
Bu durumdan beni aşk kurtaracaktı, o padişahın kollarında bulduğum ve sonsuz olduğuna aldığım nefesler kadar emin olduğum aşk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Altın Yol
Исторические романы"Senin canını almaya gücüm yetse de yüreğim yetmez." Fransız bir tüccarın oğlu olan Antonie, harem ağalarını hadım olduğuna ikna eder ve hareme girer. Ancak padişahın ilgisini kısa zamanda üzerine çekince bu sefer padişahın kız kardeşi olan Afife Su...