KARANLIK

120 103 4
                                    

Hatırlıyordum. Lise dönemlerim hala dün gibi aklımdaydı ve unutmam pek de mümkün gibi durmuyordu.

Hatırlıyordum. İlk aşkımı çok net hatırlıyordum ve kalbimde bıraktığı acıyı unutmam ise hiçbir zaman mümkün olmayacaktı.

Hatırlıyordum. Döktüğüm ve dökemediğim yaşlarımın ruhuma nasıl işlediğini hatırlıyor ve bu geçmek bilmeyen duyguyu yıllarca geri plana atıyordum. Ve evet, kaçıyordum da.

Geçmişimden hiç mümkün olmayacağı kadar fazlaca kaçıyordum fakat bu geçmişimi kabullenmediğim anlamına da gelmiyordu.

Peki şimdi ne hissediyordum?

Birkaç saat sonra bahçede duyduğumuz siren sesiyle yerimizden kalkmış ve kan dolu tüpleri alıp dışarıya çıkmıştık. Simay'ı hastaneye ben götürüp getirecektim çünkü şu an eve gidip tek başıma ağlamaktansa kafamın bir şeylerle dağılmasını tercih ederdim. Hastalar tek tek ambulansa alınıp en önden giderken biz de arabaya yerleştik ve onunla göz göze gelmemeye çalışarak arabayı çalıştırıp karargahtan çıktım. Komutan ve doktor da hastaneye gelmek istediği için şu an arkamızdalardı ve bu kalp atışlarımın hızlanmasına neden oluyordu. ‟Ne yapmayı düşünüyorsun?"

‟Bilmiyorum. Yıllar sonra bir sevgilim varken karşıma çıkması canımı yaktı Simay," dedim ama benim aksime o nazik veya duygulu bir tepki vermeyi tercih etmemişti. Söz konusu sevgilimse nazik olmasını da beklemiyordum zaten. ‟Sevgiliymiş, peh! O sevgiliyle en son ne zaman konuştun acaba? Var ya seninle konuşmadığı bu süre boyunca başka kızlarla değilse hiçbir şey bilmiyorum aptal arkadaşım. Demir'i unuttuğuna kendini inandırmak için o kadar gereksiz bir kişiyle sevgili oldun ki sana anlatamam yani Eylül." Hayır, içten içe sevgilimi gereksiz bulmuyordu sadece şu an sinirliydi.

‟Ben onu seviyorum bir kere. Ayrıca onu da unutalı çok oldu. Sadece yıllar sonra görmek sinirimi bozdu, sinirlerim bozulduğu için de üzüldüm o kadar." Göz ucuyla baktığımda bana göz devirdiğini gördüm. Sonra ikimiz de yol boyu sessiz kalmayı tercih ettik. Hastaneye geldiğimizde ise o indi bende arabayı uygun bir yere park ettim. Hastanenin önüne geldiğimde ise içeri girip girmeme konusunda kararsız kalsam da girmeyi tercih etmiştim ama arkadaşımın yanına gitmek yerine adımlarımı kafeteryaya çevirmiştim. Neticede şu an onun peşinden oradan oraya gitmek hem beni hem de onu yorardı. Tabi bir de o lüzumsuz şahsı görmek istemiyordum, o da vardı. Son zamanlarda çok fazla çalıştığım için ve önümüzdeki bir hafta hiç duruşmam olmadığı için birkaç günlüğüne izin alabilir, bu süre zarfında da kafamı toplardım. Yarın olacak olan duruşmamın hakim değişikliği nedeniyle ertelenmesi oldukça işime gelmişti.

Kendime otomattan bir kahve alıp masalardan birine oturdum. Dışarıyı izleyebilmek için özellikle seçmiştim bu masayı. Bir yandan kahvemi içerken diğer yandan da dışarıdan geçen insanlara bakıyordum.

Bir yarım saat masada oturduktan sonra tam kalkacaktım ki yanımdaki sandalye çekildi ve Doktor Yağız oturdu. Komutan da, yani o da karşımdaki sandalyenin yanına gelip ‟Başka masalar dolu da oturabilir miyiz?" dedi. Konuşmam gerekiyordu şu anda. Daha önce konuşmuş hatta atışmıştık. Ellerimi titredikleri gözükmesin diye masanın altına saklarken kafamı aşağı yukarı salladım ve sonra ‟Arkadaşınız oturdu zaten," dedim imalı bir şekilde, her ne kadar konuşmak benim için şu an çok zor olsa da. İzin alsaydı oturmalarında bir sorun olmazdı elbette, onun dışında tabi ama böyle küstahça tavırlar midemi bulandırırdı hep. ‟O şu an oldukça gergin ama onun yerine ben izin aldım zaten."

‟Hayır desem kalkacak mıydınız?"

‟Hayır demeyeceğinizi bildiğim için izin almadan oturmuştum avukat ama illa istiyorsan izin isteyebilirim," dedi doktor normal bir ses tonuyla. Sanırım bu çocukla bazı şeyleri açık bir şekilde konuşunca yaptıklarını fark ediyor, küçük bir çocuk gibi ve pişman oluyor hiçbir anlamı kalmazken. ‟Durumları nasıl?" Neden kendileri öğrenmiyordu? Zaten ortalıkta da fazla görünmemişlerdi.

Geçmişin Yara İzleri(Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin