AĞLARINI YENİDEN ÖREN KADER

18 15 0
                                    

Sevgilimin zoruyla üzerime onun seçtiği pembe triko elbiseyi giyinip saçlarımı da açık bırakmıştım dalgalı bir şekil verip. Yüzüme hafif bir makyaj yaparken üstüme de pembe ve sarının hâkim olduğu sahte tüylere sahip bir kürk almıştım. Odamdan çıkıp aşağıya indiğimde ise onları kapının önünde beni beklerken buldum. Yağız siyah kazak siyah pantolon ve bot giyinmişken Demir ise mavili grili bir kıyafet tercih etmişti. Eylül ise görmek istemediğim bir renk olan kırmızıyı tercih ederek benimki gibi bir elbise giyinmiş saçlarını ise tel tokalarla tutturmuştu arkada. ‟Hazırım," dediğimde sevgilimin yanına geçmiştim ama bakışlarım elbisenin kırmızılığında geziniyordu. 

Eylül ‟O halde çıkalım," deyince Demir de hemen kapıyı açıp geçmesi için ona müsaade etmiş ve evden ilk onlar ayrılmıştı. Kahve'yi ise yarım saat önce yan komşumuza emanet etmiştik. Ben de tam kapıdan çıkacaktım ki Yağız nazikçe kolumdan tutup beni kendine çevirdi ve ‟Söz veriyorum kırmızı rengi sana yeniden sevdireceğim," dedi ve boynuma bir öpücük bıraktı. 

Geri çekildiğinde ise ‟Verdiğim sözleri hep tutarım," diyerek hem geçen akşam söylediği sözü hatırlattı hem de güven vermek istedi.

Ben ise bir kez daha güvendim ona ve verdiği sözü tutacağı günü beklemeye başladım.

El ele evden çıktığımızda Eylül ve Demir çoktan araca yerleşmişlerdi. Biz de hızlı adımlarla onları daha fazla bekletmek istemeyerek arka koltuklara yerleştik ve ellerimizi bırakmadan yola koyulduk. Yağız baş parmağı ile elimin üstünü okşadığı her saniye içime huzur dolduğunu hissediyordum ve yüzümde silik bir tebessüm oluşup koca bir gülümsemeye dönüşüyordu. Fakat başım cama dönük bir şekilde dışarıyı seyrederken ona hiç bakmıyordum. Çünkü bakarsam görürdü ağladığımı. Ve görürse üzülürdü. İnsanın en çok düştüğü zamanlarda yanında birilerinin olması kadar değerli bir hissiyat daha yoktu bu dünyada. Canınız yanardı bazen, çok yanardı hem de ama birisi gelir iyileştirirdi. Bazen düşerdiniz ve birileri mutlaka el uzatırdı kaldırmak için. Ağlardınız ve göz yaşlarınız silinirdi biri tarafından. Yaralanırdınız ve birisi gelir öperek iyileştirirdi o yarayı. Ruhunuz kanardı ve birisi kanın bulaşmasını bile umursamadan kendi ruhuyla sarardı sizi. Bazen de yalnız kalırdınız ve eksik hissederdiniz. Ama o zaman bile o kişinin yanınızda olduğunu kalbiniz bas bas bağırırdı zihninize doğru.

Yağız benim için o kişiydi işte. Güçlü bir kadındım bunu biliyordum ama ayağa kalkmamda hep en çok onun desteği yardımcı olmuştu bana. Eylül de vardı tabii, o hep vardı ama Yağız farklıydı.

Yağız'la ruhlarımız bir olmuştu, yıkımın altında kalsam bile.

Yağız beni hissetmişti, ruhum ölmüş olsa bile.

Yağız benim hislerim olmuştu, hislerimi kaybetmeye başladığım andan beri.

Yağız yaralarıma merhem olmuştu sonra, yaralarımın ona sıçramasından korkmayarak.

Ve yağız ben olmuştu zamanla, ben kendimi kaybederken.

Şimdi ise ağlıyordum hem mutluluktan hem mutsuzluktan. Mutluydum çünkü sevdiğim insanlar yanımdaydı ama mutsuzdum çünkü sevdiğim insanlar en çok yara açan kişiler olmuştu. Derya Ahdar gibi bir teyzeye sahip olduğum için şanslıydım mesela. Ama sonra Derya Ahdar gibi bir anneye sahip olduğum için en şanssız kişi olmuştum. Avukatıyla görüşmüştüm haftalar önce ve bana teyzemin bana bıraktığı miras için birkaç imza attırmıştı. Eğer o imzayı atmasaydım teyzem bana kırılır sanmıştım ama bana kimse teyzemin annem olduğunu söylememişti o vakit. Şimdi o kağıtlar önümde olsaydı şayet, kırdığı gibi kırılsın isterdim Derya Ahdar'ın. Bana kızını anlattığı o zamanlar zihnimden hiç silinmezken kalbime verdiği bu büyük hasarda boğulsun isterdim. Hayır, boğulmasındı. Ben canım yanarken onun canına bir zarar gelmesin diye her şeyi yapardım ama o beni yaralamıştı. Fakat ben ondan bir yara alırken bile yaralanmasını isteyemezdim. Gerçi ben Lefu için de aynısını düşünürdüm bir zamanlar.

Geçmişin Yara İzleri(Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin