Kuzey'le kaldığımız yerden çıkıp açık bir büfe aramaya başladık. Bir süre sonra karşımıza çıkan dükkana girip elimizdeki parayla alınabilecek en fazla şeyi alıp kaldığımız yere doğru ilerlemeye başladığımızda arkamdan ses duyup arkama baktım.
"Bir şey mi oldu Minel?"
"Sen de ses duymadın mı?"
"Hayır, kafam dalgındı. Takip mi ediliyoruz?"
"Bilmiyorum, artık duyduğum sesler gerçek mi yoksa sadece kafamda mı kuruyorum bilmiyorum."
Kuzey gerildiğimi fark ettiği içinde yürümeyi bırakıp bana döndü.
"Gel biraz oturalım."
Kaldırımın kenarına oturduğumuzda ben bacaklarımı kendime çekip kafamı aşağı eğdim ve gözlerimi kapattım. Gerçekten sıyırıyor muydum? Duyduğum seslerle kafamı kaldırıp Kuzey'e baktım. Kuzgun, Kuzey'in ağzını kapatmıştı ve Kuzey de kurtulmak için direniyordu. Kaçamadım, kurtulamadım, yardım edemedim, kurtaramadım. Sadece Kuzgun'a bakıyordum. Yarısı yanmış yüzüne, gözlerindeki kine, yüzündeki tuhaf gülümsemeye... Kuzey bayıldıktan sonra beni tutup arabaya bindirdi. Direnemedim, çabalayamadım, kaçamadım. Korkudan hiçbir uzvum tutmuyordu. Sanki onu gördüğüm an ruhum bedenimi terk etmişti ve bedenim sonsuz bir ateşin içine sürüklenmişti. İçimdeki organların yandığını hissediyordum. Göz çukurlarıma kadar acı hissediyordum. Nefes alıyor muydum, bilmiyordum. Olduğum gibi kalmış, hareket bile edemiyordum.
Beni küçüklüğümüzde kaldığımız yıkık dökük arazilerden birine getirdiğinde bile rüyada olduğumu umuyordum. Tüm hücrelerim bugünün son günüm olduğunu haykırıyordu bana. Beni kimse kurtaramazdı. Barlas abim, Pamir abim, Kuzey... Hiç kimse. Biri bile gelip beni Kuzgun'un elinden alıp huzura kavuşturamazdı. Kimse kalbimin tekrar atmasını sağlayamazdı artık. Bugün, 10 Haziran 2023, benim şu ana kadar yaşattığım her şeyi yaşayacağım gündü. Bir gün bunu yaşayacağımı çok iyi biliyordum ama bu kadar erken olmasını ben bile beklemiyordum.
"Sana bir gün, küçük bir Kuzgun olacağını söylemiştim, hatırlıyorsun di mi Minelya?"
Her kelimesi beynimin duvarlarına çarpıp tekrarlanırken ben kendi sonumu düşünmekle meşguldüm. Beni diri diri yakacağına emindim. Acımayacaktı. Acımazdı da, bugün için hayatta kalmıştı şimdiye kadar.
Burada ikimizden biri ölecekti. Benim Kuzgun'u öldürecek cesaretim yoktu ve eğer yoksa ölecek olan kişi de ben olacaktım.
"Küçük Gretel, sana önce ruhsal acıların en büyüğünü sonra da fiziksel acının en büyüğünü yaşatacağımı biliyorsun di mi?"
Ruhsal acı yaşayacağım tek bir konu vardı, sevdiklerimin ölmesi. Bunun yanında yaşayacağım fiziksel acı, umrumda bile değildi.
Olduğumuz yere sırayla, Barlas abim, Pamir abim, Kuzey, Mustafa abi, İlayda abla, Belinay ve Batuhan girdi. Bağlanmışlardı ve hepsi biri tarafından tutuluyordu.
"Bugün hepimizin kurtuluş günü. Ben intikamımı alarak içimi kemiren kinden kurtulacağım, siz de benim size yaşattığım her şeyden."
Kuzgun, belindeki silahı çıkarıp diğerlerinin karşısına geçtiğinde ben arkasında kalmıştım.
"Önce en sağdan başlayalım." dedi Batuhan'ın önüne geldiğinde. Onu tutan adam, kenara geçtiği gibi hiç düşünmeden tetiğine bastı silahın. Batuhan'ın kafasına isabet eden kurşun beynini paramparça etmişti. Belinay'ın karşısına geçti ve tüm yalvarmalarına rağmen gülümseyerek ona da aynısını yaptı. Mustafa abi, İlayda abla, Kuzey. Herkesin beyni sırayla gözümün önünde dağılıp arkalarındaki duvara iz bırakırken ben Kuzgun'un arkasında acıdan, mide bulantısından, baş ağrısından olduğum yere büzülüp kalmıştım.
"Minelya!" dedi Kuzgun, Pamir abime silahını tutarken. "En çok hangi abini seviyorsun?"
Ben ağlamakla ve kalbimdeki acıyla meşgul olduğum için Kuzgun'un dediklerini duysam bile algılayamıyordum.
"En çok Barlas'ı sevdiğini hepimiz gayet iyi biliyoruz."
Pamir abime sıktığı kurşun, beni kendimi öldürmeye itiyordu. Kendimi ateşe atacak bile olsam, geberip gitmek istiyordum. İzlemiyordum, bakmıyordum ama her şeyi duyup anlayabiliyordum.
Kuzgun, Barlas abimi tutup karşıma geldiğinde olduğum yerde can çekişiyordum.
"Bunu izlemen lazım Minelya! En sevdiğim kısma geldik."
Barlas abimin arkaya doğru attığı kafa Kuzgun'un burnuna denk gelmişti ve silahı elinden düşürmesine sebep olmuştu. Barlas abimin gözlerine baktığımda gördüğüm umut beni olduğum yerden kaldırıp silahı elime almama sebep oldu. Gözlerime oturan kin, hiçbir zaman bu kadar güçlü değildi. Silahı Kuzgun'a doğrulttuğum gibi Kuzgun'un adamlarından birinin silahından çıkan mermi Barlas abimi öldürmüştü.
Çığlık atmaktan, ağlamaktan, bağırmaktan başka bir şey yapamıyordum. Titriyordum, ayakta duramıyordum, gözlerim kararıyordu. Kalbime batan acı da hiçbir zaman bu kadar güçlü değildi. Silahı kafama dayadım. Çünkü Kuzgun'un bana ne yapmak istediğini çoktan anlamıştım. Sadece sevdiklerimi öldürerek beni yaşamam için bırakacaktı. Buna yaşamak denirse tabi...
Önce Kuzgun'un gözlerinin içine baktım, sonra da tek tek yerde yatan cesetlere... Barlas abime bakmamla elimdeki silahın tetiğine basmam bir oldu.
🦊🦊🦊
Odanın kapısını hızlıca açtığında, psikiyatrist yerde kanlar içinde yatan kıza bakakalmıştı. Önce olayın şokunu atlatmaya çalıştı.
"BU SİLAHIN BU ODADA NE İŞİ VARDI!?" diye bağırabildi sadece titreyen sesiyle.
Psikiyatrist dizlerinin üstüne çöktü, hastasının yanına.
"Minelya, gerçeklerle tek başına yüzleşmene sebep olduğum için çok özür dilerim." dedi ağlarken. "Birlikte iyileşecek, birlikte gülümseyecektik hayata. Ben seni gerçekleri kabullendiğin ilk anda yalnız bıraktım. Ölümün önce benim, sonra da bu siktiğimin silahını burada bırakanın suçu."
İçeri giren polislere döndü psikiyatrist.
"Bu silahı buraya kim bırakmış? Öğrenebildiniz mi?"
"Evet, kameralardan tespit edebildik."
"Kimmiş?"
"Agah Kuzgun."
🦊
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ABİLERİM (kuzgunleşe)
Fiksi Remaja"Minelya, kolum uyuştu abim. Saat de geldi zaten kalk artık!" dedi Barlas abim. "Kolun umrumda değil." "Senin okulun benim umrumda ama. Gece boyu kolumun uyuşmasına sebep olduğun için seni okula göndererek intikamımı almam lazım." "Neden sevgilin ol...