-4-

332 152 21
                                    

Eve geldiğimizde Ben koşarak mutfağa gitti. Dediği kadar aç olmalıydı. Annem oturma odasında oturuyordu. Onun yanına gittim. Beni görünce gülümsedi. Yanına oturdum.

"Nasıl? Buraya alışabildin mi?" Annem benden daha heyecanlıydı.

"Daha ilk günüm anne. Ama Ben gerçekten çok iyi biri. Bana uyum sağlamam için yardım edeceğine eminim."

"Tabii ki sana yardım edecek. O senin kuzenin."

"Biliyorum anne. O benim kuzenim," diye homurdandım.

Annem her zaman akrabalarımızın bize karşı bir sorumlulukları olduğunu düşünüyordu. Bu çok bencilce. İsteyen istediğini yapar taraftarıydım. Kimseye bir şey yapması için baskı yapan bir tip değildim. Annem ise tam tersim bir kadındı. Annemin bu tavrına her zamanki gibi gözlerimi devirmekle yetindim.

Teyzem mutfaktan bize seslendi. "Hanna, Jules yemek hazır."

"Tamam," diye aynı anda annemle birlikte bağırdık. İstesek ikimizde aynı anda bağıramazdık bile. Birbirimize bakıp kıkırdadık.

Mutfağa doğru beraber gittik. Teyzem yemekleri servis ediyordu. Bir yandan da sohbet konusu açmaya çalışıyordu.

"Nasıl buldun?"

"Neyi?"

"Burasını işte."

"Ha, şimdi anladım."

"Çok ayıp. Ağzından çıkan sözcüklere dikkat etmelisin Hanna," diye annem beni uyardı. Ona göre birisiyle konuşurken "ha, hı, ya da hı hı," gibi anlamsız sözcükler kullanmak saygısızcaydı.

"Sorun değil Jules. Kızı rahat bırak."

Teyzemin sözleriyle anneme sırıttım. Anneme karşı teyzem sayesinde zafer benimdi.

"Ben tencereden uzak dur," dedi teyzem. Gerçekten kurt gibi acıkmış olmalıydı.

"Ama anne bunlar harika," diye mızmızlandı Ben.

"Pekala, yemekleri tabaklardan yesen daha iyi olur," dedi teyzem. Masaya oturduk ve Ben'in dediği harika yemekleri yedik. Teyzem yemek yapma konusunda gerçekten de mükemmeldi. Yemeklerimizi bitirdiğimizde annem ve teyzem kendilerine kahve hazırladılar ve bahçeye çıktılar. Ben oturma odasına gitti. Ben de onu takip ettim.

Sehpanın üzerindeki televizyon kumandasına uzandım.

"Hey, ver onu bana," dedi Ben. Omuz silktim.

"Bugün 'Forever' dizisi var. Olmaz veremem."

"O diziyi mi izliyorsun? Bu çok saçma."

"Hayır, saçma değil."

"Kesin sen 'Dockor Who'yu da izliyorsundur."

"Evet. Nasıl bildin?" diye alay ettim onunla. Güldü ve kumandayı elimden aldı. "Futbol maçı var. Üzgünüm," diye mırıldandı.

"İstersen bilgisayarımdan izleyebilirsin. TV kanallarını çeken canlı yayın frekansım var."

"Gerek yok. Kitap okumaya karar verdim."

"Peki. Alınmadın değil mi?"

Kıkırdadım. "Hayır, alınmadım."

"Buna sevindim," dedi. Alnımı kaşıdım. "Şey-"

"Odanı mı gösterme mi istiyorsun?"

"Evet."

"Beni takip et," dedi ve merdivenlere yöneldi. Koridorun sonundaki kapıyı eliyle gösterdi.

"İşte orası senin odan."

"Teşekkür ederim," diye mırıldandım ve odama doğru yürümeye başladım. Ben çoktan maç izlemek için aşağıya inmişti.

Odamın kapısını açtım ve odayı incelemeye başladım.

Harika!

Odam daha çok beyaz ağırlıklıydı. Yatağımın çarşaflarından odamın duvarlarına kadar beyazdı. Fakat odamın beyazlığını bozan bir renk vardı. Yatağımın üzerinde siyah bir gül.

Siyah...

Yatağımın yanına gittim. Gülü elime aldım ve bunu buraya kimin getirmiş olabileceğini düşündüm. Bennet olabilir miydi?

(Sizce kim? Tahminlerinizi yorum olarak bırakın. Sizi çok seviyorum :D )

Yeniden DoğuşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin