"Daha iyi misin?"
Kafamı omzundan kaldırdım.
"Evet," diye mırıldandım. Elleriyle yanaklarımı tuttu.
"Asla korkma."
"Denerim."
"Deneme, Hanna. Sen güçlü bir kızsın."
Gerçekten öyle miydim? Hayır.
Alnını alnıma dayadı. Nefeslerimiz birbirine karışmış vaziyetteydi. O benden daha farklı nefes alıyordu. Ağır ağır. Sanki sakin olmak istermiş gibi. Yapmak istediği bir şeyden dönecekmiş gibi.
"Seni," dedi ve sustu. Birkaç dakika boyunca konuşması için bekledim. İkimizin de gözleri kapalıydı. Elleri hala daha yanaklarımdaydı ve alnı alnımdaydı. "Kahretsin, Hanna. Seni öpmek istiyorum."
"Öp o zaman." Ne? Bunu ben mi dedim? Evet, ben dedim. Gerçekten beni öpmesini istiyor muydum? Evet, istiyordum.
"Bunu o kadar çok yapmak istiyorum ki."
"Yap o zaman."
"Olmaz."
"Neden?" Ondan ayrılmaya çalıştım. Buna izin vermedi.
"Çünkü sen ve ben farklıyız. Olmaz, Hanna. Bunu yaptıktan sonra pişman olacağıma eminim."
"O zaman bunu ben yaparım. Sen pişman olma. Tüm suçu bana atarsın," dedim ve dudaklarına yapıştım. İlk önce hafif bir tempoyla ona baskı uyguluyordum. O hiç karşılık vermiyordu. En sonunda pes etmiştim ve geri çekilmek üzereyken karşılık vermeye başladı. Aynı tempoyla öpüşüyorduk. Ellerini belime indirdi ve kalçalarımı okşamaya başladı. Dudaklarına inledim. Hızını biraz daha arttırdı. İkimiz de kesik kesik nefes alıyorduk. Dilini ağzımın içine soktu. Dilini kendimce karşılamaya çalıştım. Bu şey inanılmazdı. Şu an kendimi onun kolları arasında hiç olmadığım kadar seksi hissediyordum. Hem de bir öpüşmeyle. İkimizin de nefesi tükenince ister istemez öpüşmeye ara verdik.
"Seni kesinlikle suçlamayacağım. Düşündüğümden de iyiydi."
"Sen de iyiydin," dedim. Güldü. Parmaklarıyla dudağımın kenarını okşadı. Gözlerimi kapattım.
"Sakın bundan başka bir şey çıkartma." Gözlerimi açtım. Ne diyordu bu?
"Ne?"
"Biz olamayız."
"Neden?"
"İkimiz ayrı dünyaların insanıyız, Hanna."
"Bu anı bozmak zorunda mıydın?"
"Bunu böyle bilmeni istiyorum," dedi. "Yanlış düşüncelere kapılma."
Ne diyebilirdim ki? Tamam mı? Yoksa haklısın mı? Onun için özel şeyler hissedeceğimi düşünüyorsa yanılıyordu.
"Gitsem iyi olur," dedi.
"Evet."
Beni bıraktı ve cama doğru yürüdü.
"Yine mi cam?"
"Evet."
"Bir daha ne zaman geleceksin?"
Bana döndü.
"Gelmemi mi istiyorsun?"
"Hayır sadece sordum."
"Buna inanmadım," dedi ve göz kırptı. Camı açtı ve camdan aşağıya atladı.
Of! Ben ne yapacaktım? Ona karşı bir şey hissetmediğimi kendime söylerken bir şeyler hissettiğimi biliyordum. Acaba ne zaman inkar etmeyi bırakacaktım?
(Selam canlar. Yeni bölüm geldi. Çok kısa diyeceksiniz. Eh, biraz öyle oldu. Diğer bölümler uzun olacak. Olayları baya karıştırmayı düşünüyorum. Heyecanla yeni bölümü bekleyin. Yorum yapmayı ve oylamayı unutmayın. Bu arada kitap kapağı yapıyorum. İsteyenler bana facebooktan ulaşabilir. Sizi seviyorum. En derin sevgilerimle...)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yeniden Doğuş
FantasyHerkes orta çağ efsanelerini bilir. Kurt adamlar, vampirler, iblisler, cadılar, büyücüler ve daha niceleri. Peki ben size bunların gerçek olduğunu söylesem? Tabii bana inanmazsınız. Bu hikayedeki Hanna da ilk başta inanmamıştı. Ta ki onların gerçekt...