Eve geldiğimde annemle konuşmadan odama çıktım. Şu an onunla yüzleşmek için gücüm yoktu. Evan'la yaşadığım tartışmadan, iblisle son karşılaşmamdan ve evlatlık olduğumu öğrendiğimden beri duygusal bir çöküşteydim. Ne yapacağımı bilmiyordum. Ve daha önemlisi, bu işin içinden nasıl çıkacağımı da bilmiyordum. Bir çıkış yolu bulmam gerekiyordu. Fakat o çıkış yolunu bulmak için ufacık bir umudum yoktu. İblislerden kurtulmak için cadılarla iş birliği yapabilirdim, fakat iblislerden kurtulup cadılara yem olma ihtimalim de vardı.
Evlatlık olduğumu kabullenip, annemi affedebilirdim. Ah, ufak bir düzeltme. Üvey annem. Şimdi sakin kafayla düşününce üvey anneme hak veriyorum. Sonuçta Jules, beni o yetimhaneden kurtardı. Bu sorun kolayca çözülebilirdi. Daha önemlisi Evan'dı.
Evan'a kendimi nasıl affettireceğimi bilmiyordum. Ve bu beni deli ediyordu. Eğer Evan için bittiysem bunu kabullenemezdim. Hayatımın odak noktası olup bir anda çekip gidemezdi.
Düşüncelere boğulmuş bir şekilde yatağımda uzanıyordum. Odamın kapısı bir gıcırdamayla açıldı. Yattığım yerden doğruldum ve gelene baktım.
İç çekerek "Ben," dedim.
Hüzünle "Hanna," dedi. Yatağımın yanına geldi ve usulca ayak ucuma oturdu. "Biraz konuşmak ister misin?"
"Ben, konu evlatlık olmamsa-"
"Lütfen, dinle Hanna."
Sıkıntıyla iç çektim. "Çok yorgunum. Zihinsel olarak. Lütfen, daha sonra konuşalım."
"Bu konuşmadan kaçamazsın."
"Bennet, lütfen," dedim dişlerimin arasından.
"Teyzem çok üzgün."
"Ne için? Bunca zaman bana yalan söylediği için mi?"
Alnını kırıştırdı. "Ona böyle davranmak zorunda değilsin. O, seni..." Duraksadı. Doğru kelimeyi arar gibi bir hali vardı. "O, seni çok seviyor."
"Elbette seviyor. Fakat beni kıran şey, bana bunca zaman yalan söylemiş olması."
"Bunlar bahane, Hanna. Ona kızgın değilsin. Sadece son zamanlarda duygusal bir çöküş yaşıyorsun ve bu gerçek de sana ağır geldi. Kısacası bir duygusal patlama yaşıyorsun."
"Ben-"
"Haklıyım," dedi ve gülümsedi. İç çektim. Birden boğazım düğümlendi. Sanırım ağlayacaktım. Ben'in gülen yüzü düştü. "Hanna, iyi misin?"
"Hayır," dedim ve ağlamaya başladım. Bütün bunlar çok fazlaydı. İblisler, evlatlık olmam, Evan.
Evan...
"Ben, sana bir şey söylemem gerek." Sorarcasına bana baktı. "Kızmayacağına söz ver."
Şüpheyle beni süzdü. "Kötü bir şey mi?"
"Ne? Ah, hayır. Benim için çok iyi, ama şu an iyi değil."
"Anlamıyorum, Hanna. Çok karışık konuşuyorsun."
Ağlamam daha da şiddetlendi. Bana sarıldı. Saçlarımı okşadı. İç çekerek konuşmaya başladım. "Evan ve ben birlikle olmaya karar verdik."
Şok olmuş bir ifadeyle "Ne!" dedi Ben. Benden ayrıldı ve gözlerime şaşkınca baktı.
"Sevgili anlamında," dediğimde gözlerinde ufak bir rahatlama ifadesi oluştu ve birkaç saniye sonra öfke.
"Bu olamaz," dedi.
Ağlayarak "Artık olmayacak," dedim.
Başını yere eğdi. "Ne olduğunu anlatmak ister misin?"
"Her şey başlamadan bitti. Sanırım."
"Neden?"
"Ufak bir yanlış anlaşılma."
Başını bana çevirdi. Öfkeyle "O, lanet iz sürücü seni üzdüyse," dedi ve derin bir soluk aldı. "Onu gebertirim."
"Ne? Ah, hayır." Gözyaşlarım akmaya devam ediyordu. Bir anda kendime bile itiraf edemediğim gerçeği Ben'e söyleme isteğiyle yanıp tutuştum. "Onu seviyorum."
Ben iç çekti. "Umarım aklı başına gelir."
"Umarım," diye onayladım onu.
Gözlerini tavana dikti. Sessiz birkaç dakikanın ardından "Onu seviyorsun," dedi.
"Evet," diye fısıldadım.
"Eğer," dedi ve gözlerini bana çevirdi. "Sana geri dönmezse onu unut."
"Ben," diye fısıldadım ağlamaklı sesimle.
"Sen daha iyilerini hak ediyorsun," dedi ve ayak ucumdan kalktı.
Şimdi ne yapacaktım? Aklım tamamen karışmıştı. Artık hiçbir çıkış yolumun olduğunu düşünmüyordum. Yavaş yavaş batıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yeniden Doğuş
FantasyHerkes orta çağ efsanelerini bilir. Kurt adamlar, vampirler, iblisler, cadılar, büyücüler ve daha niceleri. Peki ben size bunların gerçek olduğunu söylesem? Tabii bana inanmazsınız. Bu hikayedeki Hanna da ilk başta inanmamıştı. Ta ki onların gerçekt...