(Canlarım, öncelikle kitap kapağını değiştirdim. Umarım beğenirsiniz. Ve bir de şunu söylemek istiyorum. İlk bölümlere kıyasla beğenide baya bir düşüş var. Eğer bu hikayeyi okuyorsanız, lütfen emeğime saygı adına bölümlere oy verin ve yorum yapın. Sizin için sürekli heyecan verici bölümler yazmaya çalışıyorum. Keyifli okumalar. Seviliyorsunuz x)
"Evan."
"Ne yapıyorsun burada, Hanna?" diye sordu dişlerinin arasından.
Onun sorusuna cevap vermek istiyordum, ama söyleyecek tek bir kelimem yoktu.
"Cevap ver bana," dedi. Ses tonu biraz yükselmişti.
John araya girdi. "Dostum, sakinleş biraz."
Evan sinirle John'un yakasına yapıştı. "Ben senin dostun falan değilim lanet olası."
John Evan'a karşı koymuyordu. "Evan, dur," dedim.
Evan sinirli gözlerini bana çevirdi. "Neden?"
Sinirle soludum. "Onun canını yakmanı istemiyorum."
Gözleri adeta alev almıştı. "Ne dedin sen?"
"Duydun," diye fısıldadım.
"Hanna, sen iyi misin?" diye bağırdı. John'un yakalarını bıraktı ve benim yanıma yaklaştı. "O, senin hiçbir şeyin."
Yutkundum. "O, benim arkadaşım," dedim yere bakarak.
Sinirle ellerini saçlarının arasına geçirdi. "Hanna, bir sorun olduğunda bana gelip anlatacaksın. Ona değil!" diye bağırdı ve işaret parmağıyla John'u gösterdi. "Hani biz artık birdik? Hani birbirimize güvenecektik? Bundan sonra böyle bir şey olmayacak. Ben sana güvenemem."
"Ben senin güvenini kaybedecek hiçbir şey yapmadım," dedim korkuyla. Sesim çok ağlamaklı çıkmıştı.
"Hayır yaptın," dedi. "Beni aramak yerine onu aradın." Sinirle arkasını döndü. Yere bakan gözlerimi onun arkasına çevirdim. "Benim omzumda ağlamak yerine onun omzunda ağladın."
"Evan-"
"Hayır."
Düşündüğü gibi değildi. Ben sadece evlatlık olduğumu öğrenmeden önceki yaşadığım olayı John'la paylaşmak için onu aramıştım. İşler iyice boka sarmıştı. Her şey başlamadan bitecek gibi gözüküyordu. Buna asla dayanamazdım.
"Düşündüğün gibi değil."
"Tam da düşündüğüm gibi. Şimdi neden kimseye güvenmediğimi anladın mı?" Göz yaşlarım benden izinsiz akıyordu. "Ben sana güvenmek istedim, Hanna."
"Evan, lütfen," diye yalvardım.
"Sen onu seçtin."
"Hayır!" diye bağırdım. "O, sadece arkadaşım. Ben ağlamak için onun omzunu seçmedim."
Yüzünü bana çevirdi. "Hanna, gördüklerime de mi inanmayayım?" diye bağırdı.
"Eğer," diye fısıldadım. "Bana güvenseydin gördüklerine inanmazdın."
İç çekti. Bana acıyla baktı. Kalbim burkuldu. "Sonra konuşuruz," dedi ve gözden kayboldu. O ve onun ışık hızıyla hareket etme yeteneği.
John bir 'huh' sesi çıkarttı. "Takma. Barışırsınız," dedi. Ona, sen ciddi misin bakışı attım. Omuz silkti.
"Eve götür beni," dedim. Bir şey söylemeden arabaya bindi. Peşi sıra ben de arabaya bindim ve eve doğru araba yolculuğumuz başladı.
Acaba Evan'la ilişkimiz bitmiş miydi? Bu düşünce içimi kemiriyordu. Kalbim bir an sızladı. Evan'ı kaybetme düşüncesi. Bu bana bir şeyi hatırlattı.
Korku...
İblis...
Her şekilde iblis kazandı. Evan'ı tamamen kaybetmiş olabilirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yeniden Doğuş
FantasyHerkes orta çağ efsanelerini bilir. Kurt adamlar, vampirler, iblisler, cadılar, büyücüler ve daha niceleri. Peki ben size bunların gerçek olduğunu söylesem? Tabii bana inanmazsınız. Bu hikayedeki Hanna da ilk başta inanmamıştı. Ta ki onların gerçekt...