Karanlık Günler

74 19 129
                                    

Karanlık odasından kurtulmuş bir saat geçmişti. Babası, yere saçılmış kitaplara bakıyordu. "Bulmam lazım," diyordu. Aslı, babasının bu hale geldiğine oldukça üzülmüştü. Bir yandan ailesine ne olduğunu, bu cinayetlerin neden yaşandığını ve neden şüpheli olduğunu merak ediyordu. Kitaplarla boğuşan babasına baktı. "Baba, ne oluyor artık bir şey söyle," dedi. Ancak babası bir şey söylememişti.

Aslı, oturduğu yerden kalktı kitaplara göz gezdirdi. Yerde Duran kırmızı kitaba baktı bir sayfa açıktı elle çizilmiş bir resimdi. Aslı kitabı eline aldı ve daha dikkatli incelemeye başladı. Resimde iki kişi vardı, kara kalemle çizilmişti. Zor anlaşılsa da bunlar insanlardı. Biri elinde garip bir sembol tutarken diğeri çökmüş vaziyette resmedilmişti. Resmin yanındaki sayfaya dikkatlice baktı. Elle yazılmıştı ve artık bazı kelimeleri okunmayacak hale gelmişti. Aslı kitabı gaz lambasının olduğu yere doğru çevirdi. Daha aydınlık bir ışık gerekiyordu. Dikkatlice yazılara bakmaya başladı. Garip bir şekilde mürekkeple yazılan yazıların bir kısmı sonradan yazılmıştı. Her ne kadar çıplak gözle belli olmasa da, Aslı bu yazıların sonradan yazıldığını anlamıştı.

Kelimeleri seçerek okumaya başladı. "Si kamatayan ang nagbukas ng pinto" metine daha dikkatli bakmaya başladı. Bir cümle daha sonradan yazılmıştı. "Ang limang kapangyarihan ng kamatayan ay hinugasan sa dugong birhen." Bu cümleler ayrı ayrı yazılmış ve anlamını bilmediği bir dildeydi. Aslı babasına seslendi, "Baba, bu kitap kimin?" dedi. Babası başını kaldırdı, Aslı'nın elindeki kitabı gördü. "Hiçbir işe yaramayan bir kitap işte," dedi. Aslı kitaba baktı, sayfayı değiştirdi, ancak hiçbir şey yazmıyordu. Elini sayfada gezdirdi, sanki bir şey sürülmüş gibi yapışkan bir şey vardı. Bu kitap önemli değilse, bu yazılar da neydi böyle?

Aslı artık bir açıklama bekliyordu. Bu bekleyiş ve babasının bu hali, onu çıldırtıyordu. Babasının yanına gitti, hala yerlerde oturup kitaplarda bir şey arıyordu. Baba, "Artık açıklayacak mısın?" dedi. Halit duraksadı, "Hayır, daha değil," dedi. Aslı, bu bekleyişten nefret ediyordu. Nasıl bir şeyin içine düşmüştü anlamıyordu. Tekrardan yatağa oturdu, aile fotoğrafına daha dikkatli baktı. Çerçeveyi eline aldı ve fotoğrafı yerinden çıkardı. Bu aile fotoğrafına daha dikkatli bakmak istiyordu. Bu ailenin nasıl parçalandığını asla bilmiyordu. Anne ve babası ayrıldıktan sonra iki kardeş de ayrılmıştı. Tabii Aslı, on sekiz yaşından büyük olduğu için kendine ayrı bir yol çizmişti. Küçük erkek kardeşi ise annesiyle kalmıştı ve bir daha kardeşini görmemişti. Tek bildiği, artık bu ülkede olmadığıydı, ancak ne bir numarası vardı ne de bir fotoğrafı. İki kardeş öylece ayrılmıştı.

Fotoğrafın geri kalan kısmı katlanmıştı. Aslı, dikkatli bir şekilde kıvrılan yeri açtı. Gördüğü şey onu şaşırtmıştı: Bu, o kızdı. Amirin gösterdiği küçük kızdı. Daha büyük bir haliydi, ama onu tanımıştı. Aile fotoğrafından biraz daha uzakta, boş bakışıyla kameraya bakıyordu. Bu kız, Aslı yedi yaşındayken babası tarafından ormanda bulunmuştu. Her ne kadar ailesi aransada bulunmamıştı.

Aslı, fotoğrafın kıvrılan yerini babasına gösterek, "Baba, bu kıza ne oldu?" dedi. Babası başını kaldırdı, ayağa kalktı ve fotoğrafı eline aldı. "Luna," dedi. Aslı, ailesinin onu bulup bulmadığını sordu. Babası olumsuz anlamında kafasını salladı. "Luna'nın ne yaptığını bilmiyorum," dedi. Halit'in yüzünde bir hüzün vardı. Aslı, Luna hakkında daha fazla bilgi almak istiyordu. "Ormanlık alanda ne yapıyordu peki?" dedi. Halit, fotoğrafı Aslı'ya geri verdi. "Anlatsam da inanmayacağın şeyler var, Aslı," dedi. Aslı, babasına sert bir şekilde çıkıştı. "Baba, artık anlat. Ben yargılamam, hem emin ol, bende son zamanlarda normal şeyler yaşamıyorum," dedi. Halit, arkasını dönmüştü, ancak Aslı babasına anlatması için hala ısrar ediyordu.

Derin KabusHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin