selamlar
oy ve yorum yapmayı unutmayalım lütfen
•
Hâr
♪ sezen aksu, aykırı çiçek
꧁•⊹٭9٭⊹•꧂
Mezarlara Sığmayan Acılar
Her insanın kendisinde sevmediği bir şeyler vardır; genelde buna onlara kusur gibi gelen, dış görünüşlerini etkileyen şeyler olurdu. Yüzlerinde veya bedenlerinin herhangi bir noktasındaki lekeler, çatlaklar, burun, dudak, gözler, eller vesaire. Birçok şey sıralayabilirdim burada. Kendisiyle en barışık insanın dahi kendisinde kusur olarak gördüğü bir yan illa ki olurdu.
Ama bu, her zaman dış görünüşle alakalı olmuyordu.
Lisenin başlarında yanımda oturan bir çocuk vardı; normalde pek kimseyle konuşmak istemediğimden yalnız otururdum. Eski okulumda sınıf arkadaşlarımla en azından selam sabahımız varken o okula geldiğimde hiçbiriyle doğru dürüst iletişimde bulunmamıştım. Annemle her gün kavgalar edip, birbirimizin kalbini kırarak mahvettiğimiz kötü dönemlerdi. Bu yüzden kendi halimde takılıyordum, o çocuk yanıma geldiğinde umursamamayı tercih etmiştim ama beni konuşturma çabaları can sıkıcı gelmeye başlamıştı.
Ona açıkça konuşmak istemediğimi söylemiştim, susmuştu ama gitmemişti yanımdan. Benimle birlikte oturuyor, kendisine not tutmaları yetmezmiş gibi birçok kez tuttuğu notları başka bir deftere geçirerek bana veriyordu. Bunu neden yaptığını anlamak zor değildi. Beni sevdiğini biliyordum; bu yüzden yanıma oturuyor, benim için notlar tutuyor, sınavda benim sorularımı da çözüyor, kantine gitmediğimde benim için en azından bir kahve alarak geliyordu.
Barış beni seviyordu ama ben ondan etkilendiğimde artık fazlasıyla geç kalmıştım. Babasının şehit haberini aldıktan sonra ailesiyle Ankara'dan taşınmışlardı, o günden sonra tek bir iletişimimiz bile olmamıştı. En son bana sarılarak ağladığını hatırlıyordum. Babasının acısını bana sarılarak geçirmeye çalışmıştı ama kendisi de bu acının asla geçmeyeceğini biliyordu. Barış şanslıydı. En azından babasını kaybettiğinde sarılacak biri olmuştu, benim annem olmasına rağmen biz birbirimize düşman kesildiğimizden birbirimizin acısını geçirmemiş, aksine daha fazla kanatmıştık.
Bana beni sevdiğini söylüyor, bunu sözcüklerden çok davranışlarıyla belli ediyordu. Ama ben inatla ona sevilmeyecek biri olduğumu, beni sevmemesi gerektiğini söyleyip duruyordum. Annemin tam da bana o hiç unutmadığım sözlerini söylediği zamanlardı. Barış'ı sevmek istemediğim gibi onun da beni sevmesini istememiştim çünkü benim içinde bulunduğum karşılıklı veya karşılıksız her sevgi can yakardı.
Aynanın karşısında dursan yansımanı seversin ama açıp içine baksan, kendini hiçbir zaman sevemezsin, demişti bana Barış. Kötü olduğumu düşündüğünden değil, beni çözmeye çalışırken fark etmişti bunu. Kendimde nefret ettiğim yanlar içimdeydi, dışımda değil. Upuzun sarın saçlarım vardı, annemden geçen doğal saçlarımdı, gözlerimin rengini de annemden almıştım. Babamdan bana kalan miras sadece kalpsizliğim olmuştu. Aslında düşününce annem de pek farksız sayılmazdı.
Babamın beni sevdiğini biliyordum, sadece soğuk ve sert bir karaktere sahipti. Acımasız sözleri olurdu, bunun adını da gerçeklik koyardı. Bazen anlamazdım bile bana dediklerinin ağırlığını, büyüdükçe anladım, hissettikçe anladım. Keşke dedim hep, keşke anlamasaydım. Anladım ama yine de babamı sevdim çünkü o da beni sevmişti. Annem peki? Kaner'in gidişiyle dağılmıştım ve bazen canımı acımasız sözcükleriyle yaksa da her an yanımda olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAR
Bí ẩn / Giật gân❝Adını sil, yaşının üzerini karala, kendini sev ya da sevme; bu dünya bir satranç tahtası, sen üzerindeki piyon.❞ Uzel Hera Alaca, en yakın arkadaşı Hazer Kanıkor'un öldürülmesiyle onun abisi Kaner Kanıkor'un karşısına çıkar. Eski sevgilisine kardeş...