Hâr 6 | Ölü Kalplerin Acısı

562 62 116
                                    

Hâr

redd, beni sevdi benden çok

ayça özefe & emre yıldırım, sen de yalnız kal

richard clayderman, romeo and juliet

꧁•⊹٭ 6 ٭⊹•꧂

Ölü Kalplerin Acısı

Babam öldüğünde acının yanı sıra en yoğun hissettiğim duygu yalnızlık olmuştu.

Annem haricinde etrafımda aile kavramı altında sahte samimiyetlerden oluşan çok fazla akrabam ve sınıfta benimle sohbet etmekten hoşlanan birkaç arkadaşım vardı. İnsanın en büyük yalnızlığı kalabalıklar içerisinde olurdu. Tek bir söz seni o kalabalıktan uzaklaştırmayı başarabilirdi. Tek bir acı yeterdi bunun için. Ve sen, onca insanın arasında acınla tek başına kalırdın.

Babamı mezara gömdüklerinde yanında beni de gömmüşlerdi çünkü o günden sonra etrafımda dönüp duran insanlar günler sonrasında artık parmakla sayılacak kadar azalmışlardı. Kimseyi suçlayamazdım çünkü babam öldüğünde artık eski Hera olmamıştım. Sınıfta herkesle samimi olan, onlarla gülüp eğlenen Hera, babasıyla mezara gömülmüştü. Annemle bir sofra arkasında sessizce yemeğimizi yerken neşeyle bir şeyler anlatmamıştım. Anlatsam annem dinlerdi ama ben anlatmamıştım çünkü babam duyamayacak kadar eksikti o masada.

Annem için kötü biri diyemezdim pek ama ben onu babamı sevdiğim kadar sevmemiştim. Bana karşı soğuktu. Sevmiyor diyemezdim ancak garipti işte. Bir an düşünse beni, diğer an düşünmezdi. Önceliği hiçbir zaman ben olmazdım, kendisi olurdu. Beni sevmiyor değildi, sadece sevgisini hiçbir şekilde belli etmiyordu. Ona kırgın ve kızgındım. Çünkü babam öldüğünde benim nasıl hissettiğimi bilmiyormuşçasına beni yalnız kalmaya zorlamıştı.

Annem babamdan sonra öyle değişmişti ki, ondan nefret etmeye başlamıştım.

İkimiz de senelerce birbirimizin kalbini paramparça etmiştik. Bir kez bile acımamıştık birbirimize. O bana hep baban iyi ki öldü de seni böyle görmedi derken ben ona kaç kez onun yerine keşke sen ölseydin dediğimi bilmiyordum. İkimiz de kalbimizdeki nefretle senelerimizi geçirmiştik. Sevdiğimiz kadar nefret etmiştik birbirimizden. Çok garipti.

Onun için iyi ki öldü demeler kolay olmuştu, benim içinse keşke ölseydin demeler.

Bir keresinde onunla şiddetli bir kavga ettiğimizi hatırlıyordum. İkimiz de kendimizi kaybetmiştik. Onun için canından çok sevilmesi gereken bir evlat olmamıştım, o da benim için canımdan çok sevilecek bir anne değildi zaten. Yine de onun haklı olduğu noktalar vardı; kendi karakterime fazlasıyla hakimdim ve iyi biri olmadığımı biliyordum. Kendini düşünen, şımarık, bencil, yalancı biriydim. Bunların hepsini teker teker o gece yüzüme haykırmıştı. Yanlışlarım vardı, daima olurdu. Gökyüzünden inen melek değildim sonuçta.

O gün bana belki de duyabileceğim en acı cümleyi söylemişti.

Kalbin öyle kara ki, kalbinde taşıdıklarını o karanlıkta boğup öldürüyorsun.

Kaner'i öldürmüştüm. Kendimi onun yerine koyduğumda ben de benden nefret eder duruma geliyordum, ki ediyordum da zaten. Ama bazen kendi içimde o gerçekler öyle ağır geliyordu ki, kendime acımaya başlardım. O kadar çok acırdım ki kendime nefretim bile boş gelirdi. Günlerce düşünüp durmuştum. Ona gerçekleri söylemek istemiştim, elimi kolumu bağlayan birden fazla kişi vardı. Bunlardan biri ben olmuştum. Bir seçim hakkım vardı ve ben Kaner'in bunca acıyla boğuşmasındansa aşk acısıyla boğuşmasını tercih etmiştim. Atlatabileceği tek acı bu acıydı çünkü. Yanlıştı belki de ama kim her zaman doğruyu yapardı ki?

HARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin