~Hoseok
Mezarlığa veda ettikten sonra eve geldim. Hala odasında olan Taehyung'un yanına gidip, yorganın altına girdim. Yorganın altından çıkıp bana kızarmış iki kahve gözlerini dikti.
"Acımız aynıysa, neden ayrı yerlerde çekelim?"
Birbirimize sarılıp ağlamaya başladık. Zaman zaman ıslanan yastıklar, gömlekler, yanaklar. Tüm gece böyle sürüp gitti. Hatta bi ara ağlaya ağlaya uykuya bile dalmıştım. Neyseki Taehyung'da uyuyordu.
Geri uyandığında birbirimize sarılıp geçmiş hakkında konuştuk. Ablam, ailem, Los Angeles, İngiltere, Kore, Seul...
"Hoseok...çok özlüyorum onu."
"Bende...bende çok özledim."
"Şimdi...ondan uzak olduğum her bir saniyeden nefret ediyorum...iki elim kanda da olsa yanına gitmeyi isterdim."
"Öyle yaptım Taehyung...her zaman öyleydin. Onu...hiç yanlız bırakmadın."
Saat gece yarısına gelmek üzere olduğunda Taehyung yanında duran masadan bir kutu çıkarıp bana uzattı. Doğum günü hediyem. Pakette küçük bir yüzük vardı. Yüzüğü elleri arasına alıp, parmağıma geçirdi.
"Doğum gününüz kutlu olsun..."
Gözünden usulca düşen yaşları elimin tersiyle silip, yüzünü ellerim arasına aldım. Şimdi güzel yüzü daha da güzeldi sanki. Kızarmış burnu, şiş gözleri ile hala çok yakışıklı görünüyordu.
"Taehyung..."
Diyecek bir şey bulamayınca dudaklarımı dudaklarına bastırdım. Gözyaşlarımız dudaklarımıza akıyor ordan da damaklarımıza. Küçük bir buse konudurup geri çekildiğimde tekrar ağlamaya başlayan gozlerini gördüm.
"Hoseok...ona çok benziyorsun...sanki... sanki Hae karşımda."
Konuşma fırsatı vermeden dudaklarıma kapandığında, ona ayak uydurup yavaş bir şekilde alt dudağını dudaklarım arasına aldım. Duygusuz ama bir o kadar da duygulu öpüşmemizi bölen şey, aniden açılan kapı ve içeri giren bir Yoongi.
Girdiği gibi elindeki pastayı atıp, çıkması bir oldu. İncecik geceliğimi umursamadan arkasından bağırarak koşmaya başladım. Tanrım! Her şeyi yanlış anlamıştı!
"Yoongi! Bekle!"
Ne bu? Kurt adam filan mı yoksa? Kaç kilometre yol yapıyor acaba? Tazı gibi koşuyor mübarek. Bak hiç duyuyor mu beni?
"Yoongi!"
10 dakikalık maratonun ardından, Yoongi aniden arkasına döndüğünde koşmakta olan ben, yüzümü göğsüne çarpmış olmakla birlikte yere yapışmıştık.
"Ağh!"
"Ya sen niye arkanı dönüyorsun?!"
"Durmamı söyledin?"
"Ah! Boş konuşmayı bırakta kalkalım."
Yerden kalkıp, üstümüzü silkelediğimizde Yoongi yine gitmeye yeltenince son anda kolundan yakaladım.
"Nereye?"
"..."
"Sana diyorum?"
"Bırak kolumu."
"Heyy! Bu replik ukelere ait! Ay ne diyorum ben? Neyse...dur bi dakka ya. Yanlış anladın her şeyi."
"Neyi yanlış anladım? Arkadaşım dediğin adamla öpüşmeni mi?"
"Onunla öpüşmedim!...öyle ama değil."
"Bana açıklama yapma."
"Dur! Dur diyorum!"
"Ne var?"
"Yoongi...biliyorum şuan...senin gözünde-"
"Öyle değil! Asla seni öyle görmedim."
Bakışlarım ayaklarıma düştü. Tanrım! Bu soğukta onca yolu çıplak ayakla mı koşmuştum? Bir de gecelik var tabi! Ah! Macera ama!
Şimdi de kendimi oruspu gibi hissediyorum. Bir de kendimi açıklamam gerek şimdi. Kim bilir şimdi ne düşünüyor hakkımda? Neden hep böyle şeyler benim başıma gelir ki?
"Neden ağlıyorsun şimdi?"
"Çünkü...kendimi kötü hissediyorum."
"Eğer...benim yüzümdense...endişelenme... ben senin için kimseyim. Benden utanmana ya da...çekinmene gerek yok."
"Hayır...izin ver anlatayım...düşüncelerini yok edebileyim."
Olan biten her şeyi ona tek tek anlattığımda, kollarını etrafıma sardı. Sarılmak, şimdi ihtiyacım olan en önemli şeydi. Ve bunu bana veren de o olmuştu.
"Ben...bilmiyordum."
Biraz öylece kucaklaşıp oturduk. Sonra kafamın üstünde ampul yandı. Yoongi neden gelmişti? Ve bana ne hediye almıştı?
"Yoongi?"
"Hm?"
"Sen...doğum günümü kutlamak için mi gelmiştin?"
"Evet ama..."
"Peki...ne aldın bana?"
Ceplerini karıştırdıktan sonra küçük siyah bir kutu çıkardı. Kutuyu açıp, içinden zarif bi kolye çıkardı. Aman Tanrım! İnci miydi bu? Kolyeyi boynuma takarken nefesleri enseme çarptığında titredim. Sonra da saçlarıma küçük bir buse kondurdu. Sıcak nefesleri bu soğuk havada, içime kadar işlemişti.
"Yoongi bu...bu çok güzel. Teşekkür ederim."
"Hoseok...ben seni dinledim. Şimdi de sen beni dinle olur mu?"
Başımı salladığımda elimi elleri arasına hapsetti. Beyaz teni soğuk havadan kızarsa da ses etmeden benimle hala oturuyordu.
"Ben..."
"Evet?"
"Lafımı bölme. Konsantre olmalıyım."
"Tamam tamam devam et."
"Ben...bu kolyeyi sana alırken...seni düşündüm."
"Zaten öy- sustum."
"Uf...öyle değil...ben...senden hiçbir şey beklemiyorum...karşılık bile...sadece bilmeni istiyorum...yanlız olmadığını bil."
Derince bir nefes alıp gözlerime baktı. Karanlık irisleri parlıyordu şimdi. Bir elini çekip, yanağıma götürdü. Okşadıktan sonra dudaklarını dudaklarıma değdirip geri çekildi.
"Ben...seni seviyorum!"
∆∆∆∆∆∆∆∆∆∆∆∆∆
Ay Helü! Nasılsınız? Ben iyiyim diyelim.
Yoongi Aferin koçum! Böyle devam et!Oy ve yorum yapmayı unutmayın!
Sope'la Kalın☀🌙
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bed Friend /YoonSeok
FanfictionSadece birkaç gece kaçamak yaptığım adam çalıştığım şirketin ortağıysa en fazla ne olabilir?