Bölüm 10

140 8 0
                                    

Sözleri beynimde şimşek etkisi yaratırken, dediği şeyi idrak etmeye çalışıyordum. Beni tanımak istediğini söylemişti. Beni tanımak istiyor, bana şans veriyordu. Bunu duymak beni o kadar mutlu etmişti ki dayanamadan tekrar sarılmış "teşekkür ederim" demiştim. "Beni reddetmeyip, bana bir şans verdiğin için teşekkür ederim jungkook" geri çekilip gülümsediğimde o da gülümsemiş. "Teşekkür etmene gerek yok taehyung. Biz ruh eşiyiz, elbette ki birbirimizi tanıyacağız" demişti.

Tam konuşmak için ağzımı açacağım sırada eve bir anda ışınlanarak gelen yoongiyle, konuşamadan susmak zorunda kalmıştım.

"Ben böyle gezegenin içine edeyim ya, bu kadar büyük gezegen mi olur amk. Hayır yani bunun daha bir de diğer ülkeleri var. Ben daha seul'ü bitiremedim, diğer ülkeleri nasıl bitirecem yaa... off lilith offf"

Yoongi arkası dönük bir şekilde söylenmeye devam ederken, jungkook'un kıkırdamasıyla durup
bir anda bize doğru dönerek, ufak bir küfür savurduğunda başımı onaylamaz bir şekilde iki yana sallamıştım.

"Siktir"

Yoongi, sanki az önce söylenip küfür eden kendisi değilmiş gibi şirince sırıtıp
"Ah, sizde mi buradaydınız. Affedersiniz ya görmemişim." Dediğinde alayla gülüp
"Söylenmekle meşgul olduğun için, görmezsin tabi" dediğimde sinirle kaşlarını çatıp homurdanmaya başlamıştı bile

"Hepsi lilith yüzünden. Bok vardı da kaçtı bu dünyaya"

"Affedersiniz ama lilith kim?"

Jungkookun sorusuyla bakışlarımı ona çevirmiş "kardeşim. Daha doğrusu ikizim" diyerek cevaplamıştım onu.

Yoongi hemen kendisini çaprazımızda ki koltuğa atmış "tam bir baş belası" diye söylenmeye devam etmişti.

"Neden ki?"

Yoongiye bakarak sorduğu soruyla, yoongi anında dedikoducu karılar gibi konuşmaya başlamıştı bile.

"Nedeni mi var jungkook'cum. Bu zamana kadar bize çektirmediği şey kalmadı o kızıl şeytanın. Sürekli evden kaçıp gezegen gezegen dolaşıyor, bizde onu bulmak için peşinde köpek oluyoruz. Onun yüzden gitmediğimiz gezegen kalmamıştır herhalde, ya da kalmış mıdır? Ehh her neyse işte. Her defasında bulup geri götürüyoruz ama ne fayda, gene bir yolunu bulup kaçıyor o manyak"

Jungkook, yoongi'nin söyledikleriyle ufak bir kahkaha atıp bana dönmüş,
"Taehyung kardeşinle tanışmayı çok isterim. Bana biraz jimini anımsattı. Onun gibi macerayı seven birine benziyor." Demişti. Tebessüm edip,
"Onu bulabilirsek neden olmasın" dediğimde. Yoongi hemen araya
girerek konuşmuştu.

"Jimin? Hani şu sürekli yanında olan arkadaşın öyle değil mi? Pembe kafalı olan. O da bizim gibi mi?"

"Evet, jimin benim çocukluk arkadaşımdır. Kaçmak istediğimi söylediğim zaman hiç düşünmeden peşimden geldi ve beni yalnız bırakmadı"

"Kaçmak mı? Sende mi kaçaksın?"

Yoonginin sorusuyla jungkook buruk bir şekilde gülümseyip "Benim ki biraz zorunluluktan ama evet, bende kaçağım" demişti.

Yoongi başıyla onaylayıp
"Anladım" diyerek konuyu kapatmıştı. Yoongi genelde bir konuyu anlatması için birilerine baskı yapmayı ya da onları sık boğaz etmeyi sevmezdi.
Bu özelliğini hep sevmişimdir. Anlatmak isterse anlatır zaten kafasındaydı. Ya da sonunda benim ona anlatacağımı bildiği için üstelememiş de olabilir. Çünkü sevmese de meraklı bir yapısı vardı..

Evde ki tuhaf ortamı bozan şey, jungkook'un bileğinde ötüp duran dijital saati olmuştu. Jungkook önce saatine sonra da bize bakıp "jimin arıyor" dediğinde, "Aç hadi" demiştim. Gülümseyerek aramayı yanıtladığında küçük hologramdan yansıyan jimini görmüştük.

"Jungkook nerdesin amk.
iki saattir seni arıyorum. En sonunda dayanamayıp lost finder'ı kullanacaktım yani"

Jiminin sinirli söylenişine karşı jungkook sadece kıkırdayıp

"Abartma istersen jimin. Bak ulaştın işte. Hem biliyorsun ki saatim arada tutukluk yapıyor ve çalmıyor."

"Evet biliyorum o yüzden kayıp cihazını kullanmama ramak kalmıştı zaten"

Gözlerini devirerek konuştuğunda bahsettiği kayıp cihazı ilgimi çekmişti.
Bu yüzden jungkooka dönüp
"Kayıp cihazı ne?" Diye sorduğumda

Jimin başını bana doğru çevirdiğinde
"Hassiktir" diyerek Şaşkınlıkla Jungkooka dönmüş. "Lan taehyung'un ne işi var yanında? hatta dur senin onun yanında ne işin var? Neler oluyor jungkook? Nerdesiniz?" Diye ard arda sorular soran jimine gülümseyerek "soru sormak yerine gelip kendin öğrenmeye ne dersin?" Demiştim. Tekrar bana dönmüş "ciddi misin sen?" Demişti. Onu kafamla onaylayıp " evet ciddiyim, gel hadi. Hep beraber oturup uzun bir konuşma yapmalıyız" demiştim.

Beni kafasıyla onaylayıp "tamam o zaman bekleyin iki dakikaya geliyorum" diyip aramayı sonlandırdığında şaşırmıştım. Çünkü daha ona evin adresini söylememe fırsat vermeden kapatmıştı aramayı. Yine de çok üstelemedim. nasıl olsa  öğrenmek için tekrar arayabilirdi.

İki dakikanın sonunda jiminin hala aramadığını fark ettiğimde kaşlarım karmaşayla çatılmış, tam jungkooka söyleyeceğim anda evimin salonunda birden belirip yalpalayan jimin, dengesini sağlayamayarak yoonginin kucağına devrilmişti.

Şaşkınlıkla ikisine bakarken yoongi onu tutmak için elini jiminin beline attığında anında ikise de bizim görebileceğimiz bir şekilde titreyip birbirlerine baktıklarında, ikisinin de gözleri parlamış, dudakları birleşmişti.

Biz şok olmuş bir şekilde ikiliyi izlerken jungkook bana dönüp "biz de dışarıdan böyle mi görünüyorduk" dediğinde gülümseyip "nasıl?" dediğimde gülümseyip "tatlı?" Dediğinde çarpık bir şekilde gülümseyip kafamı sağa sola sallayarak "hayır" diyip devam etmiştim cümleme.

"Bence biz daha çok ateşli bir çift gibi görünüyorduk."

◇◇◇◇◇◇◇◇◇◇◇◇◇◇◇◇◇◇◇◇◇◇◇

Bu ne abi herkes mi ruh eşi çıkar ya tch tch.

Neyse ki yoonmin seviyorum o yüzden no problem✌🏻

Neyse ki yoonmin seviyorum o yüzden no problem✌🏻

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Contingency (Taekook)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin