Bölüm 12

127 8 0
                                    

-Ertesi gün-

Dün yoongi'nin, jungkook'a hitap şeklimi söylemesiyle jungkook başta biraz afallamış sonra da hızla yerinden kalkarak "ah şey, şimdi aklıma geldi de bizim çok önemli bir işimiz vardı. Yani acilen gitmemiz gerekiyor. Lilith'i bulma işini de, artık yarın okulda hallederiz tamam mı?" diyip jimini kolundan tuttuğu gibi kaldırmış, ağzımızı açıp tek kelime bile etmemize izin vermeden ışınlanarak gitmişlerdi.

Anlayacağınız benim minik yıldızım utandığı için kaçmıştı yine.

Şimdiyse yoongiyle okula gelmiştik. Sınıfa girip yerimize otururken,
gözlerim jungkook'u arıyordu. Ama yoktu. Sanırım henüz gelmemişlerdi.

Bir kaç dakikanın ardından göğüsümde hissettiğim acıyla nefesim kesilmiş inleyerek yerimden doğrulup elimi acıyan yere, göğüsüme koyarak ovmaya başlamıştım.

Yoongi acıyla inlediğimi duyduğunda omzumdan tutarak hızla kendisine çevirmiş, telaş içinde konuşmuştu.

"Taehyung? İyi misin? Ne oldu?"

"Göğüsüm. Yoongi göğüsüm acıyor. Canım yanıyor."

Göğüs kafesim acıyla sıkışmaya başladığında bir şeylerin ters gittiğini anlamış, olduğum yerde ayaklanarak sınıfın çıkışına doğru yürümüştüm.

Yoongi arkamdan seslense de dönüp ona cevap veremeyecek kadar aklım doluydu. Hissediyordum. Bir şeyler oluyordu ve bu jungkook'la alakalıydı.

Onu hemen bulmak zorundaydım. Acı çekiyordu ve bana ihtiyacı vardı.

Derin bir nefes alıp odaklanmaya çalıştım. Öpücükten sonra aramızda oluşan bağ sayesinde onu hissebiliyordum. Ve şimdi yine o bağ sayesinde onu bulacaktım.

Gözlerimi kapatıp jungkook'a odaklandığımda gözümün önünde beliren görüntüler sayesinde onu gördüm. Okulun arka sokağında askerlerle savaşıyordu ve bu askerler babasının askerleri değildi. Toplamda
4 kişilerdi ve 4'üde jungkook'un etrafını sarmış onu alt etmek için uğraşıyolardı.

Gördüğüm görüntüler içimdeki öfkeyi açığa çıkarttığında, hiç düşünmeden kendimi yan tarafimdaki boş sınıfa atıp,  ışınlanarak jungkook'un olduğu yere gelmiştim.

Gözüm sinirden seğirirken, gözlerimin sızısıyla göz rengimin çoktan değiştiğini anlamıştım. Askerlerden birinin jungkook'u oyaladığını diğerinin de güç kullanarak jungkook'u duvara sertçe çarptırdığını görmem bende ki tüm ipleri kopartmıştı. Gözüm dönmüş bir şekilde hiç beklemeden güçlerimi kullanmış, Jungkook'u duvara iten adamı havaya kaldırdığım gibi sertçe duvara yapıştırmıştım.

Bunu yapmak bile öfkemi söndüremediğinde adamı geri çekmiş, tekrar tekrar yapıştırmaya devam etmiştim.

Yanlarına doğru ilerlemeye başladığımda bile boş durmamış, diğer elimi de kullanarak bütün adamları sağa sola savuşturmaya devam etmiştim.

"Siz ölmeyi bayılmak mı sandınız lan! Ne hakla eşime dokunma cüretinde bulunup, canını yakmaya çalışırsınız!"

Sinirle kükrediğimde jungkook yerde uzanmış acıyla göğüsünü tutup derin nefesler almaya çalışarak bakışlarını bana çevirmişti.

Hızla yanına gidip dizlerimin üzerine oturmuş, yüzünü avuçlarımın arasına aldığım gibi telaşla konuşmuştum.

"Jungkook! İyi misin güzelim? Canın çok acıyor mu?"

Sorum üzerine elini yanağıma atmış, hafif bir tebessümle cevaplamıştı beni.

"İyiyim taehyung, endişelenme"

"Nasıl endişelenmeyeyim jungkook. Hissettim. Acını göğüsümde hissettim ve anladığımda o kadar korktum ki sana bir şey olacak diye...neredeyse kafayı yiyecektim."

Hafifçe öksürerek doğrulmaya çalıştığında, onu belinden destekleyerek duvara yaslanmasını sağlamıştım.

Arkama dönüp baktığımda, adamların daha anca kendilerine gelmeye başladıklarını görmemle gözlerimi devirmiş "Bunlar da amma uyuşukmuş amk. Nasıl asker bunlar?" Diyerek söylenmiştim.

Jungkook kıkırdayarak önce bana bakmış, sonra kaşlarıyla adamları işaret ederek "onlar uranüs gezegeninin askerleri" demişti.

"Ne? hani şu babanın sözde seni prensiyle evlendireceği gezegenin askerleri mi? Burda ne arıyorlar ki? Neden sana saldırdılar?"

"Prensleri beni görmek istemiş.
Buraya da beni ona götürmek için gelmişler. Onlara Gitmeyeceğimi söylediğimde prenslerinin kesin emri olduğunu, ya isteyerek gideceğimi ya da zorla götüreceklerini söylediler."

Duyduklarımla histerik bir şekilde gülmüş. Hatta kahkaha atmıştım.

"Bu adam kendini ne sanıyor amk. Hangi devirde yaşıyoruz lan! bu neyin üstünlük taslaması."

Sinirle tısladığımda jungkook kolumdan tutmuş "boşversene, 3 büyük gezegenden biri oldukları için kendilerini bir şey sanıyolar işte üstünlük taslamaları da bu yüzden."

Ayağa kalkıp jungkook'u da belinden tutarak kaldırmış "Madem öyle.
O halde neden gidip ona asıl üstünlüğün kimde olduğunu göstermiyoruz?" Diye sormuştum.

Şaşkınlıkla suratıma bakmış "ciddi misin sen?" Diye sormuştu.

Başımı ağır ağır onu onaylarcasına sallayıp, gülümseyerek konuşmuştum.

"Hemde hiç olmadığım kadar güzelim. Şimdi söyle bakalım. Var mısın benimle ufak bir kaos çıkarmaya?"

Sorum karşısında ufak bir kahkaha atmış. Elini elime kentleyerek cevaplamıştı beni.

"Sen yanımda olduğun sürece, ben her şeye varım taehyung. Hadi gidelim"

♧♧♧♧♧♧♧♧♧♧♧♧♧♧♧♧♧♧♧








Ruh eşi çekim yasası 4: ruh eşleri sahip oldukları bağ sayesinde birbirlerinin acılarını ve duygularını hissebilirler.

Ruh eşi çekim yasası 5: Ruh eşleri sahip oldukları bağ sayesinde birbirlerini kolaylıkla bulabilirler.

Ruh eşi çekim yasası 5: Ruh eşleri sahip oldukları bağ sayesinde birbirlerini kolaylıkla bulabilirler

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Contingency (Taekook)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin