İttifak

3 1 0
                                        

Eris Kyungsoo'nun tarafına bir bakış atıp önündeki keki çatalıyla iteledi "Şimdiye kadar bize anlatılan şeylerden biri senin Sirius'un canından çok sevdiği bebeği olduğundu." bir parça kek ağzına alırken mırıldandı "Sirius'un sevgisini alan krallar yüzyıllarca süren bereket ve güce erişmiş krallar olmuştu fakat Sirius birden seni kraliyete vermeyi bırakmıştı. Son yüzyılda iki kez doğmana rağmen asla kraliyet sana sahip olamamanın açgözlülüğü ile birçok köyü katletti." Kyungsoo duyduklarıyla ürperdi, o sadece bir önceki hayatını hatırlıyordu bu korkunç döngü ne zamandır devam ediyordu?
Şaşkınlıkla veliaht prensese baktı, bir şeyleri kafasında oturtamıyor gibiydi. Kaşları derince çatıldı bir kez daha bedeni gerildi. 'Yalan söylüyor. Bu defalarca tekrarlanan bir lanet olamaz!' Eris onun düşünceleri fark etmeden devam etti "Bize anlatılanlar bu şekilde olsa da ben öyle olduğunu düşünmüyorum. Sirius seni en başından beri kraliyete emanet ettiyse neden son yüzyılda bundan vazgeçti? Ve en garibi seni sürekli hiç bilinmedik köylerde aradılar. Seni bulabilmemiz adına söylenen kült bir tanım vardı 'Çiçek bahçesinde açmış bilinmeyen bir çiçek, feromonları bir kez koklama şerefine eriştiğinizde efendinizin kim olduğunu hissedebilirsiniz. Kraliyetin kanından daha asil olan kanı sizi ona itaat etmekten başka bir seçenek bırakmayacak'...'" Eris Kyungsoo'ya baktı. "Kyungsoo seni gördüğüm ilk dakika sana hizmet etmeliymişim gibi hissettim. Efendim sensin ve bundan emin olduğum başka bir an yokmuş gibi hissettim. Sanırım Jongin buna benzer düşünse de onun duyguları bana göre daha yoğun. Kader eşi olduğunuzun farkındayım, bu konuyu bir daha asla gündeme de getirmeyeceğim fakat.." sıkıntıyla kaşlarını çattı kapıya doğru baktı "Benim babalık herkesi öldürmek anlamına gelse de seni kraliyet ailesine ait yapmaya çalışıyor. Varlığından haberdar olsa da bu kadar yakınında olduğunu bilse Sudur'u yok eder."
Kyungsoo Eris'in dediklerinin doğru olduğunu biliyordu. Gözlerini prensesten kaçırırken kuruca yutkundu 'Ne yapabilirim ki? Bu laneti kırmayı en çok ben isterken neden bunları bana anlatıyor...' önündeki masalara bakıp acı bir şekilde gülümsedi. Eris omeganın üzerine çöken kara bulutların farkında olup bir kez daha Kyungsoo'nun eline parmak ucuyla dokunup yüzüne bakmasını sağladı "Kraliyet ailesinden biri olduğum için bana güveninin olmadığını biliyorum fakat lütfen Kyungsoo sana yardım etmeme izin ver. Jongin gerçekten çok güçlü olabilir, dominant bir alfa olarak diğerlerinden daha farklı ikincil karakteri olsa da koca orduya karşı savaşamaz. Bırak sana biraz yardımım dokunsun.." Kyungsoo kendisine yalvaran prensese baktı. Normal birinin başına böyle bir durum gelse kendisini şanslı sayardı fakat bu Kyungsoo için geçerli değildi. Düşmanı olarak gördüğü aileden biri onu korumak istediğini söylese de sevdiği kişi için oluşan tehdidi de yüzüne çarpıyordu. Huzursuzluk kalbini iyice kapladı, ne yapacağını bilemez halde kıpırdanırken hanın kapısı büyük bir gürültüyle açıldı.
Herkes gürültüyle açılan kapıya döndüğü sırada Eris kılıcını çekti, hızlıca Kyungsoo'nun önüne siper oldu. Daha ne olduğunu çözememişti ki biri Eris'in üzerine uçtu. Prenses kendisine savrulan kılıcı ustalıkla savuştururken cıkladı "İki dakika yalnız kalmaya gelmiyor. Lanet olasıcalar!" Kendisine kafa tutmaya çalışan adamı ufak bir hareketle sağ tarafa fırlatırken Kyungsoo'nun bileğini kavradı. Beraber handan çıkarken Eris önüne çıkan herkesi öldürüp ilerliyordu. Etrafta kesilmeyen çığlık ve metalin metale sürtme sesi Kyungsoo'yu korkutmuştu. Şimdiye kadar böylesine şiddetli dövüşün ortasında kalmamıştı. Kendisini çekiştiren prensesin sırtına baktı. Korku zihnini felç ederken Eris onun bileğini hafifçe sıktı "Böyle bir duruma düştüğün için özür dilerim Kyungsoo. Bana iki dakika ver, bu piçleri öldürdükten sonra seni güvenle evine geri götüreceğim." Kyungsoo kendisine endişeyle bakan alfaya sadece kafasını salladı, Eris'in yönlendirmesiyle peşlerindeki adamlarla birlikte ara bir sokağa girmişlerdi. Dar alanda ikisi sorunsuz bir şekilde ilerlerken takipçileri biraz zorlansa da fazla fark ettirmemişti. Kyungsoo bir an arkasına doğru bakma ihtiyacı hissetti, kendisine doğru uzanan eli gördüğünde kanının donduğunu hissetti. Boğazında sıkışan çığlıkla birlikte Eris tarafından kabaca çekildi. Eris'in bir kez daha arkasına zorla geçirilirken prenses gözünü kırpmadan kendilerine uzanan eli bilekten kesti, ikinci bir savuruşta adamın kafası önlerine düşmüştü. Görüntünün dehşetliğiyle Kyungsoo kendisine boş bakan gözbebeklerinden kendisini alamadı. Bir kez daha Eris tarafından çekildiği sırada yerde boş yatan kafa biri tarafından fırlatılmıştı. "Tek başıma kalmamı beklemeniz çok acınası, her seferinde aynı klişe yöntemi kullanıyorsunuz artık cidden baydınız." Önlerini kesen adamların saldırılarını savuştururken söylenip durdu Eris. "Ölmemi bu kadar istiyorsa beni hiç doğurmadan önce düşünecekti." Son kişi de göğsüne giren uzun kılıçla sessiz bir inleme bıraktı. Göğsüne saplanan kılıcı tutmaya çalışırken Eris yüzünü buruşturup hışımla kılıcı soktuğu göğüsten çekip karşısındaki adama tekme attı.
Her yer kan gölü olmuştu, kılıcı tutan prenses yanağına sıçrayan kanı kabaca silerken Kyungsoo'nun tarafına baktı. Omega prensesin hırçın feromonları ve kan kokusu yüzünden bir köşede kusmuş olanların gerçekliğini sorgular gibi kafasını iki yana sallıyordu. Kıyafetleri ve yüzü Eris'inki gibi kanla kirlenmişti. Prenses omegaya doğru ilerlerken kılıcı kınına soktu "Kyungsoo iyi misin?" Kyungsoo adını duyunca irkilip Eris'e döndü. Yüzü daha da beyazlamıştı fakat gözlerini yumup kafasını salladı "İyiyim, beni merak etme.. sadece yoğun kokulara karşı midem.. biraz hassas. Özür dilerim." Prenses hızlıca kafasını iki yana sallayıp Kyungsoo'nun sırtını sıvazladı "Özür dilemene gerek yok. Böylesine bir manzarayı her zaman görmüyorsun, asıl ben özür dilerim.." ikisi bir süre sessiz kalmıştı, Eris Kyungsoo'nun biraz daha iyi olduğunu düşündüğü sırada onu ayağa kaldırdı. Daha fazla tek başlarına kalmamaları gerektiğinden hızlıca hana doğru gittiler. Bıraktıkları kargaşa sebebiyle hana Sudur şövalyeleri gelmişti, han sahibi kızgınlıkla bağırıyordu "O şerefsizler benim mekanımda nasıl kan döker?! O sarışın şıllık ve siyah kısa saçlı süt oğlandan böyle bir şey beklemezdim!"
Han sahibinin bağırışlarından dolayı sıkılmış olan şövalyeler tam adamı ikna etmek için konuşacakken Kyungsoo'nun olduğu yöne doğru baktılar. Ağızları açık bir halde prenses ve omegaya bakarken biri ağzı açık mırıldandı "Biz bittik.." herkes karşısındaki adeta kan banyosu yapmış ikiliye bakıyordu. Bir an sonra Jaeho bir yerden çıkıp prensese bir mendil uzattı "Efendim bu sefer size yardım edemedim kusura bakmayın." Han sahibi kargaşanın ana kişisine bakıp parmağını uzattı "Sen ve sen! İkiniz de buraya bıraktığınız hasarı karşılayacaksınız!" Çevredeki insanlar bağıran adamı zapt etmeye çalışırken şövalyeler Kyungsoo'nun yanına gidip söylenmeye başladı
"Burada ne işiniz var? Hyuk ve Hansoo kaptan sizi arıyordu efendim.."
"Dük Jongin bizi öldürecek.. neden kanlar içerisindesiniz? Yaraladınız mı? Acaba sizi saraya götürmeden önce doktoru mu getirsek?"
Herkes bir anda konuşup omeganın önünde küçük çocuk gibi sızlanırken Hyuk kalabalığı yarıp Kyungsoo'nun önüne geldi. Kanlar içerisindeki omegaya bakarken rengi biraz daha soluyordu, kuru bir yutkunmadan sonra mırıldandı "Lütfen bu kanın size ait olmadığını söyleyin." Omega karşısında ne yapacağını bilemez halde duran şövalyelere elini kaldırıp sakinleştirmeye çalıştı "Merak etmeyin kan bana ait değil ve prenses beni korudu.. prenses olmasaydı yaralanabilirdim." Herkes aynı anda tuttukları nefesi verirken Eris'in küçümser tonu araya girdi "O böceklerin bize zarar vereceğini sana düşündüren şey neydi Hyuk? Sadece ses çıkarıyorlardı bir şey olduğu yok." Elini sallarken han sahibinin yanına ilerledi. Jaeho'dan aldığı dolgun keseyi han sahibinin avuçlarına fırlattı "Yaptığımız kargaşanın ödemesi olarak düşün. Neyse, Kyungsoo hadi gidelim artık." Neşeyle omegaya dönüp eliyle onu çağırmıştı. Hyuk buna daha fazla katlanamazmış gibi Kyungsoo ve Eris'in önüne geçerek göz temaslarını kırdı "Küçük prenses bu deli dolu büyük prensesten kötü şeyler öğrenmemelisiniz. Şu an Jongin kontrolünü yitirmiş gibi her yerde sizi arıyor, kanlı kıyafetlerle sizi görürse kalbine iner. Daha fazla beklemeyelim biz önden saraya geçelim olur mu?"
Kyungsoo da Hyuk'a katıldığını belirtir tarzda mırıldanıp kaptanı takip etmeye başladı, bir gün içerisinde bu kadar büyük kargaşa yaşaması yetmişti dahasını çekmek istemiyordu. Eris önünden giden omegaya baksa da bir şey söylemedi, bugün yaşananlardan sonra daha fazlasını istemeyerek sessizce önlerinden giden şövalyeleri takip etti. Saraya vardıklarında Alfred ve Max endişeyle Kyungsoo'nun yanına gittiler, omega bir şey olmadığını açıklarken bile prenses sadece homurdanıp duruyordu "Daha ne kadar bu halde bekletileceğiz? Kyungsoo kokuya hassas olduğunu söyledi çekilin de çocuk temizlensin." Ayaklarını yere vura vura ilerlerken Hansoo ve Matthew prensesi kınar gözlerle izledi. Matthew Kyungsoo'nun yanına ilerleyip kafasını iki yana salladı "Kyungsoo lütfen bu cadı gibi olma. İnan bana senin bu halini daha çok seviyoruz." Kyungsoo duyduğu sözlerle kıkırdadı "Herkes bana prenses dediği için rol model olarak Kraliyet prensesi örnek alabilirim bence?" Yanındaki üç kaptan da hızlıca kafalarını iki yana salladı sıkıntıyla çatılmış kaşlarla Hyuk elini çapraz yaptı "Bize yeteri kadar işkence ediyorsunuz, bu dayanılmaz hale getirir. Bizi yerden yere vurmana izin veririm ama yalvarırım onun gibi olma.."
Kyungsoo gülümserken kafasını salladı "Size yeteri kadar çektirirken böyle bir şey olmaz merak etmeyin. Alfred, kusuruma bakma ama sıcak su hazır mı? Biraz daha bu halde kalırsam üzerimdekileri yakmak isteyecek kadar kötü hissedeceğim." Kahya onu odaya yönlendirirken Hyuk karşısında dikilen Jaeho'ya baktı. Tükürür gibi yaptı, Hansoo'ya eğildi "Buraya geldiklerinde bir şey olacağını sezmiştim. Prenses bizim küçük bebeğimize ne söyledi bilmiyorum ama prensesin yanında Kyungsoo gergindi. Bir şekilde öğrenmeliyiz." Hansoo kafasını sallarken mırıldandı "Birkaç saat önce beni savuşturmasını isterken bile prensesin bakışları kötüydü. Jaeho başımıza dert olacak fakat öğrenmek zor olmaz." İki kaptan da gözleriyle anlaşıp farklı yerlere ilerledi. Birkaç saat geçmişti, Kyungsoo temizlenmiş olmanın ve etrafta koşturup kusmanın etkileriyle acıktığını hissediyordu. Jongin'in odasından yavaşça çıkıp mutfağa doğru ilerledi. Bir saat önce Jongin'in sarayda estirdiği terör hala tazeydi, çalışanlar Kyungsoo'yu her gördüğünde nereye gittiğini öğrenmeye çalışıp odasına dönmesi için yalvaran gözlerle bakıyordu. Bunun böyle gitmeyeceğinin farkındaydı. İç çekti, Jongin'in çalışma odasına ilerledi. Alfred elindeki tepsiyle kapıya doğru ilerlerken Kyungsoo onu durdurdu "Alfred, içeride kim var?" Kahya omegaya bakıp gülümsedi "Sadece efendi Jongin var. Bugün yaşanan tatsız olaydan sonra kimseyi bir süre görmek istemediğini söyledi."
Kyungsoo ufak bir duraksamadan sonra Alfred'in elindeki tepsinin ucundan tuttu "Ben.. götürürüm. Bir bakıma bugünkü yaşanan olaylar benden kaynaklandı, özür dilemem lazım.." kahya karşısında utanan omegaya bakıp içten bir şekilde gülümsedi. Anlayışla kafasını salladı "Bunu benim için efendiye götürürseniz çok makbule geçer. Aşağıda yapmam gereken işlerim vardı." Kyungsoo minnettar gözlerle kahyanın elindeki tepsiyi alıp kapının önünde durdu. Ne yapsa bilemedi, aniden Alfred onun yerine kapıyı tıkladı. Kyungsoo kahyaya baktığında kahyanın dudaklarına parmağını götürüp göz kırpmasını görünce gülümsedi. Kapının ardından derin bir ton duyduğunda Alfred Kyungsoo için kapıyı hafifçe araladı.
Omega elindeki tepsiyle içeri girdiğinde odanın içerisi vahşi vanilya kokusuyla dolu olduğunu fark etti. Vücudu bu agresif feromonlara tepki verip titrerken iç çekti. Sırtını gerginleştirip kararlı bir şekilde içeriye adım attı. Masadaki belgelere gömülü haldeki Jongin kaşları çatık bir şekilde bir şeyler karalıyordu. "Tepsiyi şu köşeye koy, bu gece burada uyuyacağımı Kyungsoo'ya ilet." Sinirli olduğundan hala içeri girenin kim olduğunu fark etmemişti, Kyungsoo kapıyı yavaşça kapatıp kapının önünde dikildiğinde alfa bir terslik olduğunu hissedip sinirle kafasını kaldırdı "Neden orada dikiliyors- Kyungsoo?" Jongin ayaklanıp hızlıca Kyungsoo'nun yanına ilerledi "Bir şey mi oldu? Biri mi geldi? Yoksa yine prenses-" Kyungsoo elindeki tepsiyi uzattı, kafasını iki yana sallarken mırıldandı "Bir şey olmadı sadece senin yanına gelmek istedim. İşini mi böldüm?" Hafif bir pişmanlıkla cümlesini bitirirken Jongin'e özür dolu gözlerle baktı. Alfa bir şey demek için ağzını açsa da söylemeden sadece iç çekti. Kendisine uzatılan tepsiyi tuttu, Kyungsoo'nun elini nazikçe kendi eli içerisine alırken omeganın şakağından öptü "Hayır tabiki de sadece.. endişelendim. Bir şey olmasa da yanıma gelebilirsin. Dur sen burada otur, biraz camları açayım." Kyungsoo'yu en yakınındaki koltuğa oturtup tepsiyi de gelişigüzel masaya bıraktı. Hızlıca camları açtı, ara kattan da ince bir örtü alıp Kyungsoo'nun sırtını örttü.
Getirdiği tepsi içerisinde bir fincan vardı, Jongin Kyungsoo için ılık çayı fincana döküp omegaya uzattı. Kyungsoo elleri havada kararsız bir şekilde fincana bakarken Jongin biraz fincanı salladı "Öylesine istedim içeceğimden değil. Senin içmen beni daha mutlu eder." Kyungsoo yumuşak sözler üzerine fincanı iki eli arasına aldı, hafifçe üzerini üfledikten sonra bir yudum aldı. Jongin onu ilgiyle izlerken Kyungsoo kaçamak bir bakış atıp ayaklarını birbirine sürttü. "Bugün olanlar için özür dilerim. Birden prenses tarafından sürüklenmiş olsam da sana bir şekilde haber vermeliydim." Jongin sıkkın bir şekilde iç çekip geriye yaslandı. Kyungsoo'nun ellerinden birini nazikçe tutup avucunda kaybederken mırıldandı "Prensese karşı gelemezdin, sorun yok. Kaldı ki prensesin kılıç ustalığı kraliyetteki en iyi olanlardan biri. Sadece.. sana saçma sapan şeyler söylemesinden korkuyorum." Omega alfanın endişesinin yersiz olmadığını biliyordu, elini sıcacık yapan büyük eli parmak ucuyla okşadı, alfanın kendisine bakmasını sağladıktan sonra konuşmaya devam etti "Prenses benim baskın omega olduğumu ve senin.. kader eşi olduğumu da biliyor. Bana, beni korumakla ilgili bir teklifte bulundu." Devam etmeden önce Jongin'in yüzüne baktı "Açıkça söylemek gerekirse, kraliyetten kimseye yanaşmak istemiyorum. Özellikle prenses, alfa olması ayrı bir dert veliaht olması ayrı dert ama... bana mantıklı geldi."
Jongin hayal kırıklığıyla iç çekerken kafasını iki yana salladı "Gerek yok, Hyuk ve Hansoo da bizimle gelecek. Onlar seni korur."
"Av esnasında hepiniz gideceksiniz, prensesten korkan sayısı seven sayısından daha fazla değil mi? Bence prensese güvenebiliriz."
"Sana ne yapacağını bile bilmiyoruz, bu sadece siyasi bir çıkar da olabilir.."
"Öyle olmayacak." Kyungsoo Jongin'in elini sıkıca tutup bir kez daha mırıldandı "Öyle olmayacak, güven bana." Jongin kaşlarını çattı, gözleri yere odaklanırken homurdandı "Ne zamandan beri prensese güveniyorsun? Bir kadın olduğu için alfa olsa bile benden daha mı güvenilir yani?" Çocuksu konuşmasına karşı Kyungsoo şaşırsa da bir şey demedi, sakince ikna etmeye çalıştı "Böyle bir şey olmayacak dememin sebebi prensese güvenmem değil sana güvendiğim için böyle diyorum. Siyasi olaylarla ilgili bir şey olsa beni oradan çekip alacağına güvenim tam."
Jongin Kyungsoo'ya anlaşılmaz bir şekilde bakarken omega elindeki fincanı kenara bırakıp boşta kalan elini alfanın yanağına götürdü "Sana kötü zamanlar yaşattım, biliyorum. Özür dilerim. Bu, kafamdaki seslerle gönlümdeki seslerin çatışmasından kaynaklandı. Beni sevdiğine inancım tam, zihnim sadece bu gerçeklerden kaçmak için beni yanılttığını da biliyorum." Şaşkın bir şekilde Kyungsoo'yu dinleyen alfa yanağına konan ele bakıp Kyungsoo'ya baktı. "Sen, yoksa.. hatırladın mı?" Kyungsoo rahatsız bir şekilde nefes verdi
"Hatırlamadım tam ama ruhumun sözlerine inanıyorum. Zihnimin birileri tarafından karıştırıldığını ilk elden tattığım içim bundan sonra ne olursa olsun sadece senin sözlerine inanacağım." Jongin duyduğu sözler karşısında gözlerinin dolduğunu hissetti. Ciğerine nefes az geliyor gibi hissetti, keskin bir nefes aldıktan sonra yanağındaki ele son dalıymış tutundu. Gözlerinden firar etmeye çalışan gözyaşlarını tutmak adına gözlerini kırpıştırırken Kyungsoo nazikçe göz kapaklarına dokundu "Beni beklediğin için bana baskı kurmadığın için teşekkür ederim. Senden beni, biraz daha beklemeni istersem çok bencillik yapmış olur muyum?"
Jongin yanağına yaslanmış küçük elin içini öptü kafasını iki yana sallarken kafası Kyungsoo'nun omzuna düştü. Bu ufak omuzlar şu an inanılmaz derecede kendisine güven veriyordu. Çiçek kokusunu doyasına içine çekerken mırıldandı "Sen böyle istiyorsan bir şey söylemeyeceğim ama bugün yaşananlardan sonra yine de seni yalnız bırakmak istemiyorum." Kyungsoo Jongin'in ensesindeki saçları severken fısıldadı "Mmh.. biliyorum, için rahatlayana kadar dibinden ayrılmayacağım merak etme."
Aradan geçen birkaç günde Kyungsoo söz verdiği gibi Jongin'in içi rahatlayana dek yanından ayrılmadı, gece gündüz, neredeyse birbirine yapışık haldeydiler. Jongin bu durumdan kesinlikle şikayetçi değildi, istediği her an omegasını koklayıp öpüyordu. Kaptanlar bu görüntüye alışmış olsa da Eris Jongin'in Kyungsoo'yu bebeği gibi kucağına oturtma çabalarını görünce sinir krizi geçirmişti "Gerçekten buna bir son verecek misin? Kyungsoo açıkça bundan rahatsız oluyor." elindeki yemek çubuklarını masaya vurdu. Kyungsoo Jongin'in ellerini itmeye çalışırken ani gelen sesle irkilip Eris'e baktı. Jongin hiçbir şey olmamış gibi Kyungsoo'nun kolunu tutup sevdi "Hani benim içim rahatlayana kadar istediğim her şeyi yapacaktın?" üzgün bir yüzle sorarken Kyungsoo'nun avuç içlerini öpüp burnunu sürtüyordu "Bu aralar hava serin, üşümeni istemiyorum." Kyungsoo gözlerini sıkıca yumup kafasını iki yana salladı, Eris ise kafayı yemek üzereymiş gibi hissederken Jongin'e parmağını uzattı "Bu yaptığına manipülasyon denir. Çocuk sadece yanında duracağını söylemedi mi? İçinin rahat etmesiyle kucağına oturması arasındaki ilişki ne?!"
Jongin veliahta yandan bakarken Kyungsoo'ya döndü "Eris'e her şeyi anlattın mı yoksa.. Ben sandım ki.." dudakları büzülürken ellerini çekti, Kyungsoo alfanın üzgün yüzünü görünce dayanamayıp kendisinden uzaklaşan elleri yakaladı "Hayır, bir şey anlatmadım ama.. yapma şöyle yüzünü üzgün görmeye dayanamadığımı bildiğin için böyle yapıyorsun.. yanına oturmam yetmez mi?" Jongin durumdan pek hoşnut olmuş gibi durmasa da kafasını sakince sallayıp sessizce yemeklere baktı. "Neden ajitasyon yapıyorsun.. tanrım, tanrılar! Bir alfa daha ne kadar arsız olabilir?" Eris başı ağrıyor gibi hissedip alnına parmaklarıyla sertçe bastırdı "Kyungsoo buna çok yüz veriyorsun, bak demedi deme bir gün tepene çıkar bu." Jongin kayıtsızca omuzlarını silkti Kyungsoo'nun beline elini koyarken gözleriyle kınarcasına Eris'e baktı "Veliaht prenses sizi seven biri yok diye sızlanmayın."
Eris ensesini tutup iç çekti "Senin bu salak saçma sözlerin beynime vuruyor." elindeki kadehi kaldırıp Jaeho'ya uzattı "Bana biraz daha içki dök daha fazla dayanamıyorum." Jongin elleriyle Kyungsoo'yu beslemeye çalışırken Jaeho efendisine içki döktü "Prenses bu gece yola çıkmamız gerekiyor." Eris Jaeho'ya baktı elindeki kadehi bir tur döndürdü. Buzun şıkırtılarıyla sesini hafif bastırdı "Yol temiz mi?" şövalye güven verircesine kafasını salladı. Kyungsoo Eris'e karşı temkinli olsa da sıkıntıyla konuştu "Veliaht prenses.. illa gece mi yola çıkmanız gerekiyor? Gündüz vakti çıksanız daha iyi olmaz mı?" Jongin konuşan omegasının ağzına ufak bir lokma tıkıştırırken kafasını iki yana salladı. Kyungsoo ne olduğunu anlamasa da Eris'in yumuşak bakışlarını yakaladı. Prensesin de gece çıkmaya hevesli olmadığını o an fark etti. O gün yaşananlar tekrar etmesin diye böyle bir yol seçiyorlardı yani. Kyungsoo usluca başını salladı. Yemekler bittikten sonra Jongin Kyungsoo'yla biraz yürüyüş yapmak istediğini söyleyip sızlanmıştı, omega alfasının sızlanmasına gülümserken birlikte bahçeye çıktılar. Alfred ve Hansoo da onları takip ederken Jongin arkasına döndü "Sizler çekilebilirsiniz. Fazla durmayacağız." her iki çalışan da selam verip uzaklaşırken Jongin Kyungsoo'nun saçlarını sevdi "Keşke hep bu şekilde yanımda olsan."

SyndariHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin