"...Her yeni hayatlarında, omega yolunu bulmak adına karanlıkta el yordamıyla ilerlerken alfasını bekledi. Rüyalarında defalarca kez buluşmuşlardı. Aynı günah, defalarca kez tekrarlanmış her seferinde geriye kan kokulu karanlık ormanda feryat eden kurdun ulumaları kalmıştı. Alfa, omegasına ulaşamadığı her yaşamına lanetler okudu. Gözlerinden düşen her damla onlara şahitlik etti. Her gözyaşı damlası onların kaderini mühürlemişti. Omega günahların en güzeliydi, omega her yaşamda herkesin en çok istediği günahtı..."Kyungsoo'nun aniden dizlerinin üzerine çökmesiyle herkes paniklemişti. Jiho ansızın kollarını gevşetmiş, yaptığı hatayı fark etse dahi toparlayamamıştı. Yabancı alfa bu boşluktan faydalanıp Kyungsoo'nun olduğu yere atıldı. Minjun dosdoğru gelen alfanın önünde durduğunda kurt durdu. Yerde yatan omegaya bakıp duruyor, Minjun'a atak yapıp yapmama arasında kalmıştı. Kyungsoo ateşin etkisiyle sayıklıyor, kimse kımıldayamıyordu. Omeganın kokusu yayılıyor, herkes ne yapacağını bilemez halde yerinde duruyordu. Jiho dişlerini sıktı, arkasında kalan kurtlara baktı "Alfaların hepsi geri çekilsin! Minjun anneme yardım et, Kyungsoo'yu yukarı çıkarın." orada olan herkes Jiho'nun sesiyle kendisine gelirken siyah kurt kimse hareket etmeden Kyungsoo'nun yanına varmıştı. Minjun küfür ederek Kyungsoo'nun olduğu yere döndüğünde kurdun insan formuna döndüğü gördü. Endişeli yüz, Kyungsoo'nun vücuduna bakarken ne yapacağını bilemez halde elleri havada titriyordu. Junghee yabancı alfaya başta temkinle yaklaşmış olsa da oğlunun bu yabancı kurdun gelişiyle titreyişlerinin azaldığını fark etti. "Sen.. onun eşisin.." Junghee kısık sesle mırıldansa bile yabancı onu duymuş, çaresiz gözlerle ona baktı. Kafasını yavaşça sallarken sadece olduğu yerde durdu, feromonlarını sakince saldı. Havaya yayılan nazik vanilya kokusu alfaların midesini bulandırırken Kyungsoo ansızın iç çekti, sayıklamaları azalıp iç güdüsel olarak kokuya doğru elini uzattı. Gözlerini hafifçe açmış, odağı kayıptı. Canı yanıyordu. Karnı, bacakları, sırtı, komple tüm bedeni sanki canlı canlı koparılıyor gibi acıyordu fakat aldığı bu yabancı-tanıdık feromon acılarını azaltmıştı. Biraz daha.. biraz daha koklayabilirse acıları son bulacaktı.
Yabancı alfa, omegasının canının yandığını fark etmişti ama elinden bir şey gelmediği için kalbi parçalanıyordu. Yanlış ufacık bir harekette buradan uzaklaştırılacağını bildiğinden usluca dizleri üzerinde, kendisine uzanmaya çalışan omegaya bakıyordu. Jiho hızlıca kardeşini kucağına aldığında annesinin yabancıyı içeriye davet ettiğini gördü. Minjun ile aynı anda bağırdı "Bir yabancıyı içeri almayı mı düşünüyorsun anne?!" ansızın yükselen sesler Junghee ve Kyungsoo'yu korkutmuştu. Jiho'nun kollarında duran Kyungsoo yükselen sesle birlikte bilinçsizce tanıdık kokuya yaklaşmış, abisine sokulmuştu. Kucağında titreyen kardeşine bakarken Jiho vicdan azabı çekti, sırtını patpatlarken yatıştırıcı sözler söyleyerek içeri girdi. "Yabancı birinin köye gelmesi bile çok büyük bir sıkıntıyken, küçük oğlunun canı tehlikede olup acıyla vücudu yanarken onu içeri mi alacaksın gerçekten?!" Junghee oğullarının neden kızdığını bilse de eğer Kyungsoo alfasından uzak kalırsa fiziksel olarak daha çok acı çekeceğini de biliyordu. İç çekti, Minjun'un yaralı kolunu tutup konuştu "İçeri geçelim, yabancı biri olduğu için bizim eve davet ediyorum. Hatırlatırım bu klanın başı biziz. Yabancıyla ilgilenmemiz lazım." Annesinin mantıklı konuşması Minjun'un canını sıkmıştı. Dişlerini gıcırdatıp yabancının önünden ilerlemesini ateş topu gözlerle izledi. Yabancı, kendisine değen gözlerden çekinmeden tatlı şeker kokan eve adım attı.
Birkaç saat sonra Kyungsoo alnındaki bezin kendisini rahatsız etmesiyle uyandı. Odada bilmediği yabancı bir koku vardı, bu abisini uyandırdığında duyduğu kokuya çok benziyordu. Ansızın kendisini savunmasız hissetti, korkuyla yataktan doğruldu. Odanın köşesinde Jiho abisiyle beraber siyah saçlı biri durmuş kendisini izliyordu. Jiho uyanan kardeşine doğru ilerledi, alnına elini yerleştirirken mırıldandı "Doğruydu yani.. Kyungsoo, nasıl hissediyorsun?" Kyungsoo kendisine bakan yabancının siyah kızıl karışımı gözlerine bakarken mırıldandı "Sanki grip olmuşum gibi hissediyorum abi." Jiho kafasını sallarken mırıldandı "Canın acıyor mu? Herhangi bir yerinde ağrı var mı?" etrafta dolanan tatlı, nazik vanilya kokusu Kyungsoo'nun baş ağrısını hafiflettiği gibi korkutuyordu da "Hayır? Sanki az önce baş ağrım vardı ama geçti.." Jiho arkasında, köşede sandalyeye bağladığı alfaya baktı "Yaymayı bırakabilirsin." yabancı, Jiho'nun dediğini yapmadı. Aksine yaydığı feromonları arttırınca Kyungsoo irkildi. Tatlı, nazik vanilya ansızın hırçınlaşmış gibi hissettiriyordu. Vücudunun yandığını, boğazının karıncalandığını hissetti. Elleri kendi vücuduna sarılırken kendisinden başka bir yere bakmayan yabancıya bakmak zorundaymış gibi hissediyordu. Gözleri yaşla doldu, nedense bir şey için yalvarması lazımmış gibi hissetmişti. Havaya yayılan hırçın vanilya, sandal ağacıyla bir kez daha bastırılılyordu Jiho ansızın yabancıya tekrar baktı "Kes şunu. Kafan yerinde kalsın istiyorsan söylediğimi yap."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Syndari
FantasyHa Kyungsoo ergenlik dönemine girdiğinden beri devamlı aynı rüyaları görüp duruyordu, ölümün pençesinden çaresizce kaçarken sık ağaçlı ormanda kendisini izleyen kırmızı gözlü canavarlar onu ne zaman düşecek diye kana susamış bir şekilde, her gece iz...