28: Ateşi Yak

2.1K 274 107
                                    

28: Ateşi Yak

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

28: Ateşi Yak

İki gündür mahzende değil bir odada tutuluyordum.

Sebebini anlamadığım bir şekilde bana birkaç dilim ekmek ve onca günün sonunda bir dilim peynir vermişlerdi. İnanılmazdı ancak yanında bir bardak su bile vardı. Tanımadığım bir Gözcü bunları bırakıp gittiğinde kapı kapanır kapanmaz yiyeceklere saldırmıştım.

Ekmeğin ve peynirin tadını hissettiğim ilk an neredeyse ağlayacaktım, o ana dek buna ne kadar muhtaç olduğumu fark edememiştim. Yemeden önce uzun uzun koklamış, bitmesin diye küçük ısırıklar almıştım.

Şimdi elimdeki boş tabakla bakışırken küçük pencerenin dibinde oturuyordum. Yemeğimi bitirdiğimi kontrol ettikten sonra ellerimi ve ağzımı bağlamışlardı. Meydanda yaptığım şeyden sonra içeri giren herhangi biriyle konuşma ihtimalime dahi müsaade edilmiyordu.

Bense şimdi, oturduğum duvarın dibinden yalnızca gökyüzünü ve Yuva'nın bir kısmını görebiliyordum. Birkaç gün önce tasmayla gezdirildiğim Taşlık Meydan ve tepe, hemen aşağısında Gözcü'lerin kaldığı geniş kışla binaları, biraz daha ilerisinde halkın yaşadığı derme çatma evler... Sonrası uçsuz bucaksız ormandı, pencere çok küçük olduğu için sadece çok azını seyredebilme şansım vardı.

Buna rağmen orman kalbimi hiç olmadığı kadar hızlı çarptırıyordu. Oraya yeniden dönebilecek miydim? Rans, diye geçirdim içimden. Yüzü hafızama usul usul süzüldü, elimi tuttuğu, benimle koştuğu, yanağını yanağıma değdirip sıcaklığını hissettirdiği, nefesini dudaklarıma verdiği anlar... Rans'ın benimle olduğu anlar... Gözlerim dolu doluydu.

Eş zamanlı olarak kapı açıldığında başımı geriye çevirdim. Gelenler, uzun beyaz elbiseleriyle içeri giren üç kadındı. Bir Gözcü eğilip onlara bir şeyler söyledikten sonra kadınları içeri bıraktı ve odadan ayrıldı. Kadınlar daha önce burada beni hazırlayan kişi gibi saçlarını enselerinde toplamışlardı, ellerinde birer bez vardı.

Benden tarafa neredeyse hiç bakmadan temizliğe başladılar, içlerinden biri yanıma doğru ilerledi ve odanın havalanması için başucumdaki pencereyi açtı.

"Masayı kenara çekeceğiz," dedi diğerlerine eliyle işaret ederken. "Banyoyu sen temizle Veraya, pis görünüyor."

"Tabii."

Daha sıska olan ona yanıt verdikten sonra banyoya ilerledi ve gözden kayboldu. Şimdi yanımda emir veren, yaşı daha büyük iri kadın ve beyaz elbisesinin içinde son derece çelimsiz görünen, zayıflığı yüzünden çenesi sivrilmiş kız kalmıştı, birlikte masayı tutup kenara çektikten sonra biraz nefeslendiler.

"Sen de koltuğa başla, tozlanmış."

Kız, kadının emrini başıyla sallayarak onayladı ve bezi sertçe bastırarak koltuğun kumaşını temizlemeye başladı. Az önce banyoya gönderilen Veraya oradan su dolu bir kovayla çıkageldi ve daha yaşlı olanın önüne bıraktı. Orta yaşlı kadın hararetli şekilde yerleri silmeye başlarken Veraya yeniden banyoya döndü. Bu sırada koltuğu silmesi söylenen kız sessizce işini yapıyordu. Gözlerim hepsinin üzerinde tek tek gezinirken yüzlerini bir yerden tanıyıp tanımadığımı çıkarmaya çalışıyordum. Yuva'nın içinde öyle alt bir sınıfta yaşamıştım ki bu insanlarla neredeyse hiç karşılaşmadığımı yeni anlıyordum.

UNUTULMUŞ KUŞLAR GÖĞÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin