18: Canın Yandığında Canlarını Acıt
Manzara dehşet vericiydi.
Uzun bir süre hızla inip kalkan göğsümden çıkan hırıltıyı dinlemek zorunda kaldım.
Çıtımı çıkaramıyor, ileri doğru cesurca bir adım dahi atamıyordum. Rat küfrederek ayağını sallıyor, saplanan bıçaktan kurtulmaya çalışıyordu. Bıçağın çıkmayacağını anladığında ayakkabısını çıkardı ve yalın ayak toprağa bastı. Ardından eğilip tüm gücüyle bıçağa abandı, öyle kuvvetle çekti ki kollarındaki damarların belirgin hale geldiğini, yüzünün kıpkırmızı olduğunu gördüm.
Mataz ise hiçbir şey olmamış gibi Rat'ı geride bırakmış ve bana doğru gelmeye devam ediyordu. Bu arkadaki dev cüsseli adamın öfkesinden bile daha korkunçtu.
"Selam," dedi. Ardından tam önümde adımlarını durdurdu ve bana gülümsedi.
Ah... Rans'ın hırıltılı nefeslerini işitir işitmez korkutucu olarak tanımladığım her şey bir anda hafızamdan silindi ve henüz daha ürkütücü olan şeyi yaşamadığımı fark ettim. Birazdan olacaklara müdahale etmezsem sonumuz hiç iyiye gitmeyecekti.
Mataz'ı acilen başımdan def etmeliydim. Ateşle barut gibiydiler, cümle kurmaya dahi gerek duymadan birbirinin herhangi bir ters bakışından nem kapabilir, bütün evi dışarıya toplayacak ve başımızı belaya sokacak bir kavgaya girişebilirlerdi.
"Selam Mataz," dedim nefesimi düzene sokmak için çabalarken. Sesim titrek çıkmıştı, tam anlamıyla panik olmuştum.
Bıçağı güç bela saplandığı yerden çıkarıp tek eline aldığı ayakkabısıyla üzerimize yürüyen Rat mı, karşımda yüzündeki aptal gülüşle dikilen ve kışkırtıcı bakışlar atan Mataz mı, hemen arkamda yüzünü göremediğim ancak görsem daha az korkacağım Rans'ın nefes alış verişi mi?
Hangisi daha kötüydü?
"Biz antrenman yapıyorduk," dedim çabucak. Rat bizi duyacağı kadar yanımıza yaklaşınca ona beceriksiz bir tebessüm yolladım, arkamda bekleyen genç adam belki Mataz'ı görmeden önce beni Rat'a karşı koruyabilir diye düşünmüştüm ancak dikkati öylesine dağılmıştı ki abisine bakmıyor, onun bana yolladığı ölümcül bakışları fark etmiyordu.
Rans'ı dövmek istiyordum.
Rat elindeki ayakkabıyı önüme fırlattı ve bağırdı. "Antrenman ha?"
"Evet," dedim telaşla. Ardından bıçağın saplandığı ucu yırtılmış ayakkabıya ve yeniden Rat'a baktım. Burnundan soluyordu, iri gövdesi şimdi gözümde daha da devasa bir hal almıştı. Bu kez tamamen saçmaladığım için kendimi savunabilecek bir cümlem yoktu.
Çıkış yolunu bulamıyordum, Rat ise bana doğru bir adım daha attı. "Üzerimde bıçaklarını deneyebileceğini söyleyen kimdi peki aptal kız?"
İrkilerek geriye doğru bir adım attığımda Rans nihayet abisinin öfkesini fark etmiş gibi aramıza girdi. "Ben istedim."
Rat bunu bekliyormuş gibi öfkeyle ona döndü. "Ne istedin? Üzerime bıçak fırlatmasını mı?"
Rans umursamazca yanıtladı. "Hayır. Atış yapmayı öğretiyordum, hareketli bir hedefe ihtiyacımız vardı ve o sırada seni gördük."
Rat tam kardeşinin üzerine yürüyecekti ki Rans ürkütücü bakışlarını Mataz'a çevirdi. "Bu dangalağı görseydik Era'ya bıçağı onun kafasına atmasını söylerdim."
"Benimle konuşurken kullandığın kelimelere dikkat et," diye uyardı Mataz. Ardından Rans'a doğru bir adım atıp karşısına geçti. "Yoksa o bıçağı etinden ne ara sırtından çıkarmaya uğraştığını ruhun bile duymaz."
![](https://img.wattpad.com/cover/218183042-288-k529072.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UNUTULMUŞ KUŞLAR GÖĞÜ
FantasiEvera Alfen. Ya da yalnızca Era. Ölümün soğuk nefesini ensemde hissedene dek etraftaki herkes kadar sıradan bir yaşam sürdüğünü zanneden o genç kızdım. Hayatta kalmak için tek kural vardı; ormandaki sınırlara adım atmayacaktım. Her şey öğretil...