26: Susma
Anne.
Gözlerine bakmayalı kaç sabah, kaç gün, kaç ay geçmişti? Saçlarımı okşamayalı, beni tüm şefkatiyle sarmalamayalı ne kadar olmuştu, feda ettiklerime döktüğüm kaçıncı gözyaşımın yasını tutuyordum? Kaçıncı kalp kırıklığımdı yüzündeki, beni kaçıncı terk edişiydi? Bilmiyordum. İçimizde ölenleri sessizce gömdüğümüz kaçıncı akşamdı?
Sahi, annem ellerimi ne zaman bırakmıştı?
"Baba."
Kalbimde dağları deviren annem olsa da dudaklarımdan dökülen yine oydu, yaslanmak istediğim tek omuzdu. Babamdı.
"Hainin ailesini getirdik, efendim."
Hain. İhanet eden. Arkadan vuran, bıçaklayan, yüzüstü bırakan.
Bunları yapan ben miydim? Yoksa yuvamın ta kendisi mi?
"Öne çıkın."
Celesa'nın sesi her zamanki gibi korkutucu bir tona ev sahipliği yapıyordu. Onun acımasızlığının bir sınırı yoktu, kararmış gözlerinden salt nefret okunuyordu. Bugüne dek Seçkin adını verip sahiden de seçilmiş insanlar olduğuna inandığım bu insanların kirli suratını nasıl fark edememiştim? Ben nasıl bir büyüye hapsedilmiştim, gözlerimi nasıl böylesi kör edebilmiştim?
Annem ve babam birer adım öne çıktıklarında bu zindan ilk kez bu kadar dar geldi. Koşsam bile onlara varamadan yakalanırdım, biliyordum. Bu yüzden cesaret edemedim. En önemlisi de, yakalanan ben olsam da canı yanacak tek kişi ben değildim, bunu öğrenmiştim.
Tetikte bekledim.
Öylece. Nefes nefese, alnımdan kanlar akarken, babamın yanağına son bir öpücük bırakamazken, yarım kalmış vedalarım ve hayal kırıklıklarımla. Arka odamın penceresinden kaçtığım ve geri dönmediğim son akşamda...
"Hainin ailesi sizsiniz."
Bu kelime artık eskisi kadar yabancı gelmiyordu, ismim yerine kullanılan bu hitaba alışmaya başlamıştım.
Ta ki annemin çığlığını işitene dek. "Bu yaratık benim hiçbir şeyim olamaz!"
Sanki boğazı yırtılacaktı. Sonra hiç beklemediğim bir şey yaptı, etrafında kendisine yöneltilen onlarca mızrağı, sivri bıçakları umursamadı ve önündeki kalabalığı yardı. Benim kan ter içinde yığıldığım zindana koştu ve parmaklıklara yapıştı, tüm kuvvetiyle sarstı.
Eğer insanlar onu tutmasaydı üzerime çullanacaktı.
"Onu ben doğurmadım!" dedi konuşmakta zorlanıp dudakları titrerken. "Benim kanımdan, canımdan değil. Gözlerine bir bakın, bu benim kızım olamaz!"
Kanım donmuştu. Yarı baygın hissediyordum, bu gördüğüm kadın kimdi? Annem mi? Giderken geride bıraktığım solmak üzere bir çiçekti, şimdi seyrettiğim şey toprağa karışmak üzere olan son bir yaprak. Bir kalıntı. Bu benim ardımda bıraktığım kadın değildi, olamazdı. Kahvaltı sofrası için beni uyandıran, eğer keyifliyse yanağıma bir de öpücük bırakmaktan geri duramayan annem değildi. Belki bana öfkeliydi, suçlardı, bağırırdı. Ama gözleri bu nefrete gebe değildi, olamazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UNUTULMUŞ KUŞLAR GÖĞÜ
FantasiEvera Alfen. Ya da yalnızca Era. Ölümün soğuk nefesini ensemde hissedene dek etraftaki herkes kadar sıradan bir yaşam sürdüğünü zanneden o genç kızdım. Hayatta kalmak için tek kural vardı; ormandaki sınırlara adım atmayacaktım. Her şey öğretil...