3: Arkana Bakma
Sevdiği birinin sonsuzluğa uğurladığı siması zihnine aniden düştüğünde nefesini tutup geri bırakmaya utanıyordu, insan. Bir daha hiç gülemeyeceğini hatırlıyordu onunla, bir daha hiç bakışamayacaktı. Bir nefes uzağında, uzansa dokunabileceği kadar yakınında olan o bedenin artık toprak olduğunu kabulleniyordu yavaş yavaş, soluğu titreyip kalıyordu ciğerlerinde. Bir fısıltı gibi sessizce yayılıyordu keder ruhuna, paramparça hissediyordu bu yokluğun verdiği azapla. Ağlıyordu, ne çok ağlıyordu. Sanki geri gelecekmiş, getirebilecekmiş gibi.
Ölüm, kaybettiklerimizin ardından döktüğümüz gözyaşlarına merhamet edecek olsaydı geceleri yorganın altına sakladığımız hıçkırıkların artık sonu gelmez miydi? Oysa biz acının yoğurduğu parçalanmış kalbimizle hala için için ağlıyorduk.
Gözlerimi kapattım.
Gün bizi acılarımıza terk edip yerini yalnızlığımda boğulduğum ıssız geceye bırakmışken artık hissizleşen bedenimle öylece yatıyordum. Bu dört duvar günler sonra belki ilk kez böyle fazla insan görmüş, ağlayan kalabalığın uğultusunu işitmişti. Yuvadaki herkes zavallı kardeşim için yas tutuyordu. Her zaman tenha ve soğuk olan bu oda ilk kez böylesi boğucu ve sıcaktı. Ruhumu cayır cayır yakıyordu.
Kardeşimin özlemini körüklüyordu.
''Şurada oyun oynardı,'' dedi annem buz gibi çıkan sesiyle. Biraz sonra ağlama krizi baş gösterecekti, ses tonundan anlayabiliyordum. Yorganın içine biraz daha sokuldum, uyuyor gibi yaptım.
Uyumadığımı bildiklerini biliyordum.
''Şurada...'' diye fısıldadı acı dolu bir sesle. ''...yemeğini şurada yemişti. Daha sabah şu köşede resim yapmıştı. Akşam sana sürpriz yapacaktı Valor.''
Babamın titrek iç çekişi kulağıma ilişti. Olduğum yerde küçülmek, mümkün olsaydı yok olmak istedim. Nefesimi tuttum.
''O bizi izliyor,'' dedi anneme göre daha sakin çıkarmaya çalıştığı sesiyle. Kaybımıza böyle güçlü direnen tek kişi belki de babamdı. Ya da dışarıdan böyle görünmek zorundaydı. ''Bu yüzden artık ağlamaya son verin. Oğlum görseydi üzülürdü.''
Tuttuğum nefesi bıraktım.
''Sen de Era.''
Yorganın altından usulca başımı çıkardığımda kızarmış gözlerim anneminkileri buldu. Sessizce bakıştık. Ondan bütün gün kaçabilmiştim, acımız için baş sağlığı dileyen birçok insanın arasında yok olup gitmiştim ancak günün sonunda bu kahrolası evde işte yine yalnızca biz kalmıştık ve onun karanlık gözleriyle bakışıyordum.
''İzliyor,'' diye fısıldadı annem başı yavaşça babamın dizlerine düşerken. Babam annemin saçlarını okşadı. Ardından parmaklarıyla onun gözlerini kapattı. Annem tanımadığım birine dönüşmüş gibiydi, dün sabahki törene giderken kendine has duruşu ve güçlü inancı olan insan gitmiş, yerine bitap düşmüş bir kadın gelmişti. Saçları dağılmış, burnu ağlamaktan kızarmıştı. Omuzları çökmüştü, gözleri küçücük kalmıştı, onlara o kadar korkarak bakmıyor olsaydım belki ben de ilk bakışta bunu fark edemezdim. Kıyafetleri iki gündür aynıydı, mahvolmuştu. Hepimiz birer harabeydik.
''Biraz uyumalısın,'' dedi babam annemi yatması için ikna etmeye çalışırken. Annem başını iki yana salladı. Yemek yemiyor, uyumuyorduk. Aramızdan birisi bunu yaparsa sanki kardeşime ihanet etmiş olacaktık, sessiz bir yemin etmiş gibiydik. Dudaklarımı birbirine bastırıp yatağın boş tarafına baktım.
Artık hep boş kalacaktı.
''Yaşam yeni dikilmiş fidanlara benzer...''
Babamın sesi usulca kulaklarımı okşarken parmaklarım Zey'in yastığını okşadı. ''...ve sen ne kadar emek verirsen ver eğer ömrü bitmişse o fidan büyüyemeden belki bir fırtınada kopup gider. Belki suya muhtaç kalır, belki bir gün rüzgâra direnemez. Belkiler sürüp gider. Oysa yaşayan her şey doğduğu ilk gün kendi kaderiyle beraber gelir. Ve ne zaman bu hayata veda edeceğini kaderinden başka hiç kimse bilemez.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UNUTULMUŞ KUŞLAR GÖĞÜ
FantasyEvera Alfen. Ya da yalnızca Era. Ölümün soğuk nefesini ensemde hissedene dek etraftaki herkes kadar sıradan bir yaşam sürdüğünü zanneden o genç kızdım. Hayatta kalmak için tek kural vardı; ormandaki sınırlara adım atmayacaktım. Her şey öğretil...