25: Acıya Esir
Kabusun kaçıncı gününe uyandığımı bilmiyordum. Pencerem ya da dışarıyı görmemi sağlayacak en ufak bir delik yoktu. Gözcülerin nöbet değişimi yaklaştığında çok uzakta olduğunu sesinden anladığım bir kapı açılıyordu. Ancak o sırada ufacık bir ışık huzmesi bulunduğum koridora yansırsa gündüz olduğunu anlıyordum. Nöbet değişimi günde bir kez gerçekleşiyordu, tahminimce buraya hapsedilişimin üçüncü akşamındaydık.
Bunu bilerek yapmış olmalıydılar. Bu hücreleri daha önce hiç görmemiştim ancak biliyordum ki beni en kötüsüne hapsetmek isterlerdi. Bir insanı ölüme mahkum etmek için buraya kapattıktan sonra defolup gitmeniz yeterliydi. Zihnim aniden karışıklığı düzeltmek için dudaklarıma tek bir cümle yolladı:
"İnsanları değil, vahşileri öldürmek için..."
Telaffuz canımı yakmadı. Belki de esas vahşinin kim olduğunu anlamaya başladığım içindi. Sorgulamadım.
Olven ve Celesa'nın o korkunç ziyaretinin üzerinden sonu gelmez saatler, belki günler geçmişti ve kimse bana su vermemişti. Açlık katlanılabilirdi, kardeşimle sarılarak uyuduğum gecelerden biliyordum ki buna dayanıklıydım. Fakat susuzluk böyle değildi. Çatlayan dudaklarım dilimden medet umuyor, bir nebze ıslaklık hissetmek için canımı yakıyordu. Kokan nefesimi duymamak için çenemi sıkıca kilitlemiş, kurumuş boğazımla betonda uzanıyordum. Hareketsizdim.
Dakikalar sonra bir ses kulağıma çalındı. Şüpheliydi. "Uyudu mu?"
"Sanmıyorum."
"Göğsü kımıldamıyor."
Nöbet değişim saatinin geldiğini anladım fakat başımı kaldırmadım.
"Öldüğünü düşündüğünü söyleme, aptal."
"Bir damla bile su içmedi. Annem küçükken ancak iki gün susuz dayanabileceğimi söylerdi."
"Beş yaşındaki çocuklar içinse belki evet... Fakat bu canavar için geçerli değil."
Canavar.
Yüzüm betona dönük halde dümdüz yatarken görmediklerini bildiğim için gülümsedim. Zihnimden geçen düşünceleri bilmeyen insanlar bu halimi görseydi korkarlardı, ürkütücü bir sakinliğe sahiptim.
"Gerçekten hareket etmiyor. Bir baksak iyi olur."
"Olmaz. İçeri girmiyoruz, kesin emir var."
İçeri girmek isteyen ses ısrarcıydı. "Erele ölmemesi gerektiğini söylemedi mi? Böyle büyük bir belanın başımıza kalmasını istemiyorum!"
Daha gaddar olan diğeri cevapladı. "Yaşamasını istediklerini de söyleyemeyiz. Bizim sorumlu olduğumuz falan yok, bırak şu telaşı."
"Ona haber vereceğim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UNUTULMUŞ KUŞLAR GÖĞÜ
FantasíaEvera Alfen. Ya da yalnızca Era. Ölümün soğuk nefesini ensemde hissedene dek etraftaki herkes kadar sıradan bir yaşam sürdüğünü zanneden o genç kızdım. Hayatta kalmak için tek kural vardı; ormandaki sınırlara adım atmayacaktım. Her şey öğretil...