O kadar şey yaşadıktan sonra insanların size hiçbir şey olmamış gibi davranmanızı beklemesi çok bencilceydi. Ama bunu yine de yapmak zorundaydım. Tekrar aynı şekilde gülmem tekrar aynı şekilde eğlenmem ve tekrar aynı şekilde çalışmam gerekiyordu. Çünkü başkaları sizin bu halimizi görürse "İyi misin?" diye soracaklardı. İyi olduğumu söylesem de pek tatmin olmayacaklardır fakat üstelemeyeceklerdir. Kötü olduğunuzu söylesem o daha kötü ya. O zaman da nedenini sorarlar ve anlatmak zorunda kalırdım. Bu yüzden içinizde kırılan camlar kalbinizi ne kadar parçalasa da eskisi gibi gülmek, eğlenmek ve çalışmak zorundaydım. çünkü güçlü olmak ya da görünmek demek buydu. yani sanırsam buydu.
Kantinde Sinan ile Güney maç ile alakalı erkek konularını konuşuyorlardı. Açıkçası çok ilgili olmadığı bir konu olduğu için pek konuşmuyor sadece onları dinliyordum. Ve hiçbir şey anlamıyordum. Sadece Galatasaray'ın bu akşamki maçı alacağından başka bir şey anlamamıştım. Arada önümde duran çizim defterini karıştırıyordum. Birden konu nasıl olduysa değişmişti. Güney bize bakıp "Yılbaşı planı bozulmadı öyle değil mi? Yarın ayın 31'i." dedi.
"Tabii ki bozulmadı. Yarın akşam bizdesiniz." diyerek yanıtladı Sinan. Onlar bu konuyu açınca aklıma hâlâ Güney için hediye almadığım geldi. Son ders boştu zaten erken çıkıp hediye dükkanına uğrar bir şeyler bulmaya çalışırdım. Tabi Hayra Hanım'dan izin alabilirsem gidebilecektim. Bunu düşününce yüzüm asılmıştı biraz.
"Yıldız, bir sorun mu var?" diye sorduğunda Güney yüzüne baktım.
"Hayır, yani sadece gelemeyebilirim." birden kaşlarını çattı ve biraz da merakla sordu.
"Neden?" iç geçirdim.
"Güney hatırlatırım yetiştirme yurdunda kalıyorum. Hayra Hanım'ın buna kolay kolay izin vereceğini sanmıyorum. Ve ayrıca Yeşim ile Meral de var. Onlara bundan bahsetmedim."
"Tamam onları da davet et." dediğinde Sinan afallamıştım. "Sonuçta onlar da senin arkadaşların. Bizi de onlarlar ile tanıştır. Açıkça söylemek gerekirse onları merak ediyordum. Onlardan çok bahsediyordun, hatta şu Meral'i çok merak ettim. Sana garip davranan kızı." neden bilmiyorum ama bir anda hem sevindim hem de şaşırdım. Sinan'ın böyle bir şey diyeceğini düşünmediğim için şaşırmıştım, bunu teklif ettiği için de sevinmiştim. Mutlu olduğum yüzümden belliydi.
"Olur, onlara da sorarım." dedim. Ders zili çaldığında sandalyeden kalktım. Çizim defterimi ve yanındaki kâğıt kalemi toplayıp çantama koydum. Sandalyeye attığım siyah montumu alırken "Nereye böyle Güzellik?" dedi Güney.
Ona gülümsedim "Eğer yarın kendi aramızda kutlayacaksak yılbaşını elbisemi şimdiden hazırlamaya başlamalıyım."
"Dikkat et fazla güzel olma ama bunu söylesem de başaramazsın." biraz utandım. Ona sırıtıp "Elimden geleni yaparım." dedim. Çantamı tek omzuma attım, siyah montumu koluma attım. Kantin kapısını itip çıktım.
Yolda yürürken nasıl bir elbise tasarlayabileceğim hakkında fikir yürütüyordum. Daha önemlisi Meral ile Yeşim'in nasıl tepki verecekleri beni korkutuyordu. Çok mu tepki verirlerdi? Yoksa sevinirler miydi? Terzi dükkânına uğramadan birkaç hediyelik eşya baktım. Terzi dükkânın olduğu mahallenin bir alt mahallesinde bulunan hediye dükkânına girdim. Güney için üstünde Ölüm Meleği Ryuk'un olduğu bir kupa buldum. Sinan için bir künye, Yeşim için bir bileklik ve Meral için de gayet güzel küpeler bulmuştum. Ve param ucu ucuna yetmişti. Hediye dükkânından aldıklarımı paket yaptırıp çıktım.
Terzi dükkânına gitmedim. Ne de olsa bugün kapalıydık. Yılbaşından dolayı. Önce yurda gidip eşyalarımı bırakmak ve biraz yeni tasarımlar yapmak istiyordum. Otobüs durağında beklerken beyaz tüyleri artık kirden ve tozdan grileşmiş bir köpek vardı. Durağın en dibine, yere boylu boyunca uzanmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bekçi ve Cadı
FantasyEfsanelere inanır mısınız? Kurt adamlar, vampirler gibi peri masallarından söz etmiyorum. Gerçek denge ve uyumdan söz eden efsanelerden bahsediyorum. Tanrı, Dünya'yı var ettiğinden bu yana dengeyi korumak için 5 Bekçi soyu seçti. Umut, Bilgelik, Güç...