on bir

13 5 9
                                    

Normal bir insanın böyle bir durumda galiba panik atak falan geçirmesi gerekirdi. Fakat ben bunu geçirmiyordum. Ne panik atak ne de kusma. Tedirgin miydim? Evet. Korkuyor muydum? Tabi. Ama yine de sakin kalıyor muydum? İnanması güçtü ama evet. Bazı olaylar gelmişti başıma yine de buna rağmen soğukkanlı olmak zordu. Nasıl olduğunu bilmem ama bir şekilde içimdeki korkuyu, endişeyi bastırıyordum. Bu da beni sakin tutuyordu, güçlü kalma yetkisi veriyordu. Dışarıdan biri görse duygusuz olduğumu düşünürdü. Oysa ben duygusuz değil duygularını kontrol etmeyi öğrenmiş bir ruhtum.

Meral'in midesi o kadar bulanmıştı ki midesinde çıkarak bir şey kalmadığında mide asidi boğazını yakmış bir şekilde yanımıza geri döndü. Buradan tek bir sonuca varabilirdik. Mektubun kenarındaki yazıdan belli olduğu üzere o adam yani üvey babam yaşıyordu. Ve büyük ihtimalle bizimle fare gibi oynayan bu psikopat oydu.

Ondan başkası olamazdı çünkü. Bu psikopatlığı da ondan başkası yapamazdı. Fakat aklıma takılan ve bir türlü çözemediğim bir şey vardı. O adamı biz kendi ellerimizle gömmüştük, taşımıştık, cesedini kendi ellerimizle sarmıştık. Nasıl olmuştu da o çukurdan çıkabilmişti. Daha doğrusu nasıl olmuştu da biri onu oradan çıkartmıştı. Çünkü o çukurdan kendisi çıkmasının imkânı yoktu. Ya birisi çıkartmıştı onu bu çukurdan ya da bu çukura hiç girmemişti. Başka mantıklı bir cevap bulamıyordum.

Meral bize doğru yaklaşırken telefonu çaldı. Arayan kişinin numarası gözükmüyordu. Yeşim Meral'e "Kim?" diye sordu. "Gizli Numara, bize mesaj atan o adam olmalı." dedi Meral.

Bundan kesin emindim, bu o adam olmalıydı. "Telefonu versene ben konuşayım." diyerekten telefonu Meralden istedim. Hiç şüphesiz üvey babam ile konuşma fırsatını kaçıramazdım. Onunla elbet bir gün yüzleşmem gerekiyordu. Bunun cesaretini hemen şimdi alamazdım fakat adım atabilirdim. Ona beslediğim bir öfke vardı içimde artık. Hep vardı ama bu daha sefer daha korluydu.

Telefonu Meral'den öyle bir istemiştim ki, öyle kayıtsızca, Meral ilk başta telefonu vermekte tereddüt etti. Nihayet elindeki telefonu bana uzattı. Çalarken titreyen telefonu elime aldım açıp kulağıma tuttum.

"Alo?" birkaç saniye diğer taraftan ses gelmedi.

"Sensin değil mi pislik?" ağzımdan tükürür gibi çıktı. Biraz durdu ve konuştu. Alaycı bir kahkaha.

"Anlamanız daha ne kadar geç sürebilirdi?" kalın erkek sesi. Cevap vermedim.

"Siz üç baş belası beni ortadan kaldırmanın çok kolay olacağını mı zannettiniz? Hahahaha!" tok bir alaycı kahkaha.

"Tabi sen benim sevgili kızım (!)" bana kızım derken iğrendim.

"Nasıl ölmediğimi merak ediyorsundur. Adamlarımın beni daha siz cesedi arabaya koymadan alması büyük cesaret. Onları bu yönden taktir ediyorum. Siz kazma kürek almaya gittiğiniz sırada adamlarım benim sarılı cesedimi alıp yerine öldürdükleri başka bir ceset ile yer değiştirmeleri basit ama akıllıcaydı. Sence 'Sürtük Fare'?"

Allah kahretsin! Allah'ın Belası! Dişlerimi sıkıyordum, zar zor nefes alıyor, ağlamak istemesem bile sebepsizce dökülüyordu yaşlar gözlerimden teker teker. Yere, toprağa oturdum. Yanımda Meral ve Yeşim'in varlığını hissettim. Sırtımı, kollarımı sıvazlayan elleri tesellim değildi maalesef. Kafamda ona sormak istediğim tek bir soru vardı, tek bir soru.

"Bunu neden yapıyorsun? Benden ne istiyorsun?"

"Ne mi istiyorum?! SENİ! Benim olmanı! Bana yaptığın bu şeyi benim olarak karşılayacaksın! Bunun bedelini paramı geri vererek ve SADECE BENİM OLARAK KARŞILAYACAKSIN!" ASLA! ASLA AMA ASLA! ASLA ONUN OLMAYACAKTIM. Her ne olursa olsun. Sözlerinde şu kelime beni şaşırtmıştı, "Para" hangi paradan söz ettiğini şimdi anlamıştım. O gece, arabada bulduğumuz bir çanta dolusu parayı kast ediyordu.

Bekçi ve CadıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin