üç

99 41 100
                                    

........................................................................................................................................................................

3. BÖLÜM

Yıldız Akar'dan

(Me complace amarte 

Es escalofriante tenerte de frente hacerte sonreír)

(Seni sevmekten memnunum.

Seninle baş başa olup seni gülümsetmek büyüleyici geliyor)

Carla Marrison-Disfruto

Saatin kaç olduğundan haberim yoktu. Sinanlar 'da ne kadar vakit geçirmiştim onu bile bilmiyorum. Ama birkaç saat geçirdiğimden emindim. Onunla olduğumda zaman çok hızlı geçiyordu. Onunla tanıştığımdan beri kendimi daha iyi hissetmemiştim. Onunla konuşurken nedensizce gülümsüyor ve neşeli oluyordum. Bana iltifat ettiğinde yanaklarım istemsizce kızarıyordu. Hatta yanaklarımın kızarmasından hoşlandığı için sırf benimle uğraşmak için iltifat edip durduğu bile oluyordu. Bu huyum ile uğraşmasından bir yandan nefret ediyor olsam da bir yandan da seviyordum. Onu saatlerce izleyebilir ve bundan asla sıkılmazdım. Çok sevdiğim ve defalarca izlesem de her bir diyaloğunu kelimesi kelimesine ezberlediğim bir film gibiydi.

Kendimle konuşmayı daha fazla isterdim fakat araba gecekondunun bulunduğu sokağa girdiğinde bu isteğim elbette gerçekleşmedi. Şoföre bu sokakta durmasını söyledim. Arabadan inip kapısını kapattım. Araba gidince arkama baktım.

Terzi dükkanının önündeydim. Saçlarım hâlâ nemliydi. Eve gitmek istemiyordum, o adamla karşılaşmak istemiyordum. Bir süre dükkânda kalmalıydım. Saksının altından anahtarı alıp kapıyı açtım. Dükkâna girdikten sonra arkamdan geri kapıyı kilitledim. Tezgâhın üzerindeki kumaşları bir kenara çekip çantamı koydum. Nemli saçlarımı bir havlu ile kurulamaya başladım. Ay ışığı dükkânı aydınlatıyordu. Daha az önce bulutlar yağmur damlalarını bırakmışken bir anda dağılmışlardı. Ay ile geceyi bölmek istemediler belki de. İstemeden aralarına girdiler, sonra da bıraktılar onları baş başa. Romeo ve Juliet gibi "Ay Gece'ye muhtaç, Gece ise ona aşık." İç çekip bunu sesli bir şekilde söyledim.

"Ben sana muhtacım ama sen bana aşık mısın ki?"

Oradayken bana "tatlısın" demişti. Eminim nasıl kızarmıştı yanaklarım. Kalbim heyecanla atmaya başlamıştı orada bana öyle söylediğinde. Aynı gökyüzüne bakıyor muyduk şimdi? Aklımdan şu sözcükleri geçirdim. "İyi geceler, Sinan."

O da bana "İyi geceler" demiş midir?

Sinan Mavi'den

Dedemin dedikleri kafamı karıştırıyordu. Merdivenlerden çıkarak odama girdim. Kendimi yatağa bıraktım. Ay ışığı odayı anlatıyordu. Yarı aydınlık odamdaki yatağımdan dışarıdaki aya baktım. Dolunaydı, bembeyaz. Daha az önce bütün bulutlar damlalarını döküyorken bir anda hava açılmıştı. Sanki istemeden gece ile ay arasına girmiştiler, sonra da onları baş başa bırakmıştılar. Yatağımdan kalkıp penceremin önüne geldim. Gece ve ay, Romeo ve Juliet gibiydiler. İstemeden ve farkında olmadan şu sözler çıktı ağzımdan. "Ay Gece'ye muhtaç, Gece ise ona aşık." Derin bir iç çektim.

"Gece ona aşık ama Ay ona muhtaç mı ki?"

Sanki bağımlılık yapan bir ilaç gibiydi. Beynime ve kalbime aynı anda işleyen hem zarar verip acı çektiren hem de bu acıya katlanma arzusu, bir mazoşist gibi acıdan zevk alma dürtüsü veren bir uyuşturucu gibi. Onun gülüşüyle eriyor, beynim uyuşuyor, kalbim saniyede attığı ritimlerin sayısını sapıtıyordu. Saçmalaması, afallaması yüzümü güldürüyordu. Gözlerinin parlaması bir ömre bedeldi. Bir sicim gözyaşı dünyaları yıkmaya değerdi.

Bekçi ve CadıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin