Yaptığım tek şey olduğum yerde dikili kalmak ve elimdeki kağıtta ne yazdığını bildiğim halde defalarca okumaktı. Kendimi çimdiklemek geliyordu içimden fakat hareket edemez haldeydim resmen. Kaskatı kesilmiştim. Ellerim titriyordu, onlar titredikçe kağıt da titriyordu. Bunun bir kâbus olmasını ve birazdan uyanacak olmayı öyle çok isterdim ki ama ne yazık ki bu ne bir kâbus ne de bir hayaldi. Gerçekten de bu olay yaşanıyordu. Bunu acilen kızlara haber vermem gerekiyordu.
Olduğum yerden kıpırdayıp koşarak bir telefon kulübesi aradım. Evin yakınlarında bir tane buldum. Telefon kartımı yerine yerleştirdim. Defterimdeki sayıları tuşladım. Dün bir haber olursa diye Meral numarasını bana vermişti. Kulağıma telefon ahizesini tuttum. Birkaç saniye çaldıktan sonra telefon açıldı.
"Alo?"
"Alo Meral, Yıldız ben."
"Ne oldu? Sesin telaşlı gibi."
"Çok kötü bir şey oldu, hem de çok kötü" sesim o kadar korku dolu o kadar endişeliydi ki derin nefeslerim ardı ardınaydı.
"Birisi geçen gece yarısı ne yaptığımızı görmüş, biliyor."
"Ne!? Nasıl ?"
"Tam evden çıkacakken kapıda bir zarf buldum. Zarfın içinde 'Gece yarısı ne yaptığınızı biliyorum.' yazıyordu." Meral bir süre sustu. Bu beni daha fazla korkuttu.
"Orada mısın?"
"Evet... Yıldız şimdi bize isimsiz bir zarf geldi. İçindeki notta aynı şeyler yazıyor." demesiyle benim de dilim tutulmuştu. Meral'in en son söylediği "Okulda konuşalım." demesiydi. Sonra anlaşıp telefonu kapattık. Telefon kartımı alırken etrafıma beni izleyen olup olmadığını kontrol etmek için göz gezdirdim. Hızlı adımlarla okula doğru yürümeye başladım.
Okula yaklaşmıştım. Okul kapısının önünde Sinan'ı görmek beklediğim bir şey olmadı. Bana gülümsemesiyle "Günaydın." dedi. Ama ben ona yalan bir samimiyet gösterdim. Son olanlardan sonra iyi hissetmiyordum.
Düşündükçe bile bacaklarım titriyor, karnım kasılıyordu. Bahçede Yeşim ile Meral'i aradım ama onları göremedim. Sinan ile sınıfa yürürken ikimiz de tek kelime etmedik. O da pek iyi görünmüyordu. Bu sırrı içimde tutmak istemiyordum. Birisine söylemek istiyordum ama sırf kendi bencilliğim için Yeşim ve Meral'i ele veremezdim. Sınıfta sırama geçtim. Tekrar gözlerim onları aradı. Yoktular.
Dersin ortalarıydı. Öğretmen tahtada bir şeyler anlatırken gözlerim camdan dışarıyı izlemeye başladı. Kar yağıyordu. Beyaz kar taneleri hiç birbirlerine dokunmadan kendi hallerinde yeryüzüne iniyorlardı. Az önce, kar tanelerini gördüğümde, sanki daha önce yaşadığım bir anıyı gördüm.
*
Siyah, uzun saçlı küçük bir kız çocuğu kafasını gökyüzüne çevirmişti. Gözlerini kapatmış ve dilini çıkarıp gökyüzünden yeryüzüne inen kar tanelerini yakalamaya çalışıyordu. Küçük kız bir anda ağzını kapatıp gözlerini açmaya çalıştı. Gözlerini açmaya çalışırken yavaşça kirpiklerini kırpıştırdı. Gülümseyerek gökyüzüne bakıyordu. Yüzünün sağ ve solundaki perçemleri yanaklarına yapışmıştı. Ama bu küçük kızın umurunda bile değildi.
Perçemlerine inat gökyüzünden düşen kar tanelerini izlemeye devam ediyordu. Kız 7-8 yaşlarında ya var ya yoktu. Kafasını indirip yağan karın altında dönmeye başladı. O kadar mutluydu ki yağan karın altında dönerken sesli bir şekilde gülüyordu. Bu küçük kız bendim. Küçüklüğümde yağan karı izlemeyi, karın altında koşuşturmayı çok severdim. Bu benim için bir kaçış yöntemiydi. Kız, genç bir kadının ona seslenmesiyle durdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bekçi ve Cadı
FantasyEfsanelere inanır mısınız? Kurt adamlar, vampirler gibi peri masallarından söz etmiyorum. Gerçek denge ve uyumdan söz eden efsanelerden bahsediyorum. Tanrı, Dünya'yı var ettiğinden bu yana dengeyi korumak için 5 Bekçi soyu seçti. Umut, Bilgelik, Güç...