Ertesi gün öğlen saatlerinde sokakta yürürken araba sesleri hüküm sürüyordu. Terzi dükkanına yaklaşırken insanların uğultuları ve satıcıların bağrış çağırışları kulakları sağır eder nitelikteydi neredeyse. Toplanan cuma pazarcılarının son dakika bir şey satma hırsları da dahildi uğultu seslerine. Sonunda terzi dükkânının kapısının önüne geldiğimizde cebimden küçük anahtarı çıkarıp kapı kilidini açtım. Yeşim ile Meral etrafı inceliyorlardı. Dükkânın tabelasını, şirin çiçek desenli olan camlarını ve dükkânın etrafında, özenle büyütülen saksı çiçeklerini.
Kapı kolunu yana çevirip açtım. Küçük zil çınlayarak çaldı. İçeri girerken göze ilk çarpan masamdaki dağılmış kağıtlar ve kumaşlardı. Önceki akşam buradan çıkarken alelacele çıkmıştım. Bu nedenle bu nedenle burası bu kadar dağınıktı. Cam tezgâhın üzerine anahtarları koyup masadaki dağınıklığı düzenlemeye çalıştım. Kumaşları toparlayıp dolaplara koyarken Yeşim masadaki karışık tasarımlarımı inceliyordu.
"Bunların hepsini sen mi çizdin?" dedi başını kaldırmadan.
"Evet, kötü mü yoksa?"
"Tam tersine, harika!" gülümsedim. Meral dükkânın içini incelerken dikkatimi çeken onun bir şeye çok dikkatli bakmasıydı. Sipariş için hazırlanan mankenlerin üzerindeki yarım elbiselerdi.
"Bunlar neden yarım?"
"Çünkü daha bitmediler, sipariş için daha günü var. Üç beş kuruş bir şeyler alıyoruz." tek kaşını kaldırıp bana döndü.
"Sipariş mi? Ne siparişi?"
"Elbise siparişi. Düğün kına vs. olduğu zamanlar özel olarak dikiyoruz."
"gerçekten mi?" yüzü 32 diş sırıtıyordu.
"Evet ama böyle gülmen beni rahatsız ediyor." bir kez daha güldü.
"Psikopat gibi gülmem seni korkutmasın. Sadece çok zengin olacağın bir yeteneğin olduğunu bilmeyişin komik geldi." gözlerimi kıstım, kaşlarımı çattım.
"Zengin mi?"
"E herhalde, burası resmen ünlü bir moda tasarımcısısın butiği gibi ve bu işten milyoner olabilirsin. Ama sen şu mükemmel elbise için sadece üç beş kuruş mu alıyorsun?"
"Açgözlü değilim sadece ihtiyacım kadar ve müşterinin maddi durumunu bilerek fiyat koyuyorum. Diğer türlüsü bana insanları kandırmak gibi geliyor."
Meral başını onaylarcasına, sanki uzatmamak için, salladı. "Ama belki ileride çok ünlü bir moda tasarımcısı olabilirim umarım."
"Ben eminim sen dünyanın en güzel moda tasarımcısı olacaksın, Yıldız." Dedi Yeşim, omzumu sıvazlarken. "Yeşim haklı. Sen dünyadaki en güzel, en iyi, en başarılı ve en tarz kıyafetleri tasarlayan bir moda tasarımcısı olacaksın!" diyerek saçlarını savurdu. Beraber gülüştük. Arkadaşlarım yanımdayken daha güçlü ve daha iyi hissediyordum. Beni destekliyorlardı, bazen de ne kadar şey yaşarsam yaşayayım hep yanımda oluyorlardı.
"Hadi bize şu tasarladığın elbise modellerini göster." Meral'e başımı salladım. Arka odadan tasarım defterimi getirdim, masaya koydum. Sayfalarını açtım. "Bunlar müşteriler için yaptığım tasarımlar. Biraz detaylı olabilirler ama yine de idare ederler." Masanın başına gelip deftere bakmaya başladılar. İkisinin de gözleri parlamaya başlamıştı adeta.
"Yıldız bunlar çok güzeller!" gözlerini ayırmadan konuşuyorlardı. Böyle tepki vereceklerini hiç beklemiyordum. "Harika, ne zaman başlıyoruz dikmeye?" Meral kafasını defterden kaldırıp bana baktı. Ben ise bunu hiç düşünmemiştim. 3 elbise, hem de sadece akşama kadar hepsini baştan dikmek imkansızdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bekçi ve Cadı
FantasyEfsanelere inanır mısınız? Kurt adamlar, vampirler gibi peri masallarından söz etmiyorum. Gerçek denge ve uyumdan söz eden efsanelerden bahsediyorum. Tanrı, Dünya'yı var ettiğinden bu yana dengeyi korumak için 5 Bekçi soyu seçti. Umut, Bilgelik, Güç...