Merhabalar efenim, hoşgeldiniz! umarım bu bölümü beğenirsiniz. Keyifli okumalar dilerim!
.....................................................................................................................................
2. BÖLÜM
Sinan Mavi'den
27 Ekim akşamı
("O kadar çok şeye sahibim, ama ona olan duygularım her şeyi yutuyor; o kadar çok şeye sahibim, ama o olmayınca her şey değersiz.")
(Genç Wearther'ın Acıları-Goethe)
Güneş ışıkları penceremden odama sızıyordu. Göz kapaklarım bu durumdan rahatsız olduğu için kısılıyordu. Güneşin ışıkları hâlâ inat edip odamdan içeri giriyordu. Kafamı bu durumdan rahatsız olduğum için diğer tarafıma çevirip uykuma devam ettim. Kapının tıklanmasıyla gözlerimi araladım. Uyku sersemi boğuk sesimle "gir" diye seslendim. Yatakta doğrularak kalktım. İçeri siyah ve beyaz hizmetçi önlüğü ile Yaren Abla girdi.
"Günaydın Sinan Bey, kahvaltı hazır. Giyinip aşağı gelin lütfen." Dedi. Onayladığımı belirterek başımı salladı. Yaren Abla çıkmadan "Bu arada kahvaltıdan önce Arif Bey sizi görmek istiyor." Dedi
"Bu saatte mi?" dedim kaşlarımı çatarak. Yaren Abla sadece gülümsedi. "Önemli bir konu olduğunu söyledi." kapıyı yavaşça kapattı.
Sabahın bir körü önemli konu? Babamlara bu adamın gerçekten bunadığını söylüyordum da inanmıyorlar. Üzerimi değiştirip perdeleri açtım. Odanın içine gün ışığının girmesini izledim. Yazları yemyeşil olan bahçedeki ağaçlar şimdi sadece rengini, sonbaharın rengine vermişti. Vişne kızılına, çörek turuncusuna ve saman sarısı renklerine... Bunlar sonbaharın güzel renkleriydi. Kuşlar göç ederken ötüşüyorlardı. Ağaçlar kış için hazırlanıyordu. Yemyeşil yaprakları turuncu rengine çalarak dökülmüştü. Ağaçların dalları çıplak kalmıştı. Bu mevsimi seviyordum.
Merdivenlerden inip dedemin odasını buldum. Kapıyı çalacakken telefonum çaldı. Annem arıyordu. Her gün her sabah arardı. Telefonumun açıp kulağıma tuttum. "Günaydın Oğlum! Nasılmış annesinin minik koalası?"
"Anne!" dedim küçük bir çocuk gibi "sana da günaydın ama bana şöyle seslenmez misin? Sevmediğimi biliyorsun." Annem kıkırdadı, böyle lakaplardan pek hoşlanmıyordum. Annem de hoşlanmazdı elbette ama işi benimle uğraşmaktı.
"Peki tamam, nasılsın söyle bakalım? Deden nasıl?"
"İyiyim, dedem de gayet iyi. Yanına çağırdı. Önemli bir konu hakkında konuşacakmış."
"Anlaşıldı senin neden bu kadar erken kalktığın, ben uyandırsam yataktan sürünerek kalkarsın." Annemin görmeyeceğini bilsem de gözlerimi devirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bekçi ve Cadı
FantasiEfsanelere inanır mısınız? Kurt adamlar, vampirler gibi peri masallarından söz etmiyorum. Gerçek denge ve uyumdan söz eden efsanelerden bahsediyorum. Tanrı, Dünya'yı var ettiğinden bu yana dengeyi korumak için 5 Bekçi soyu seçti. Umut, Bilgelik, Güç...