8.Bölüm-Okul Yolu

134 15 0
                                    

Multimedya: Rüzgar Demirel :3


Mutfağın kapısına yaklaştığımda güzel kokular etrafımı sardı. Elimi kapının kulpunda bırakarak derin bir nefes alıp verdim. Mutfak demişken acaba dünkü nesquik yaparken dağıttım yeri toplamışlar mıdır? Hem o kadar kötü dağıtmamıştım sadece nesquik tozları tezgahla bir bütün olmuş sütlerin ise birkaç damlası yere serpilmişti o kadar. 

Mutfağa girdiğimde karşılaştığım manzara sayesinde birkaç dakikalık küçük bir şok geçirsem de kafamı iki yana sallayarak şoktan kurtulmaya çalıştım. Çünkü ilk defa bir erkeği omlet yaparken görmüştüm. Rüzgar omlet yapıyordu. Rüzgar, omlet, yapmak. Bir an kafasına vurduğum yastığın sert olmadığını düşünmedim değil.

Tüm dikkatini yemeğe vermiş, dünyayla iletişimini kesmiş gibi görünen Rüzgar'ın beni fark etmemesinden yararlanarak arkasına geçtim. Boyum Rüzgar'dan birazcık kısaydı. Ayak parmaklarımda yükselerek dudağımı kulağının hizzasına getirdim. "Böö" sesim korku filmlerindeki gibi çıkmamış aksine çocuk gibi çıkmıştı. Rüzgar'dan tepki gelmeyince dün nesquik yaptığım tezgahta duran yıkanmış domatesleri ince ince dilimlemeye başladım ya da çalıştım. 

Domateslerden birisini dilimlemem bitince Rüzgar'a döndüm. Omletle işi bitmiş gibi görünüyordu. Kalan domatesin yekini kaldırarak "Bir mi, iki mi?" diye sordum. Rüzgar bana dönerek anlamadığını belirten bir bakış attı. "Ney?" Her şeyi anlıyor hatta aklımı okuyor ama elimde tuttuğum domatesi anlamıyordu, vay canına. "Domates."

"Uğraşmana gerek yok ben yapıyorum. Bırak elini falan kesersin sen." 

"Seni düşündüğümden yapmıyorum ki zaten. Sıkıldığım ve erken bitmesini istediğim için yapıyorum. Benim, seni adım atmışlığın kadar yemek yapmışlığım var be. Sen dikkat ette elini falan yakma." Rüzgar 'Tabi, tabi.' bakışı attıktan sonra arkamı dönerek diğer domatesi de dilimlemeye başladım. Sakar muamelesi görmüştüm resmen. Oysa ben çok dikkatl- Bu çocuk müneccim falan mıydı? Elimdeki bıçağı bırakarak parmağımı öptüm. 1,5 domates dilimledin bu da yeter be Nefes sıkma canını. Rüzgar masayı hazırlarken ben de belli etmeden parmağımı suyun altına tuttum. İki Hafta dalga geçerdi şimdi. Dilimlenmiş domateslerle sandviç yaparak tezgahta bıraktık  ve kahvaltımızı yapıp dişlerimizi fırçalamaya çıktık.

Rüzgar eline mavi diş fırçasını alıp diş macununu dökerken aklıma uyumadan önce diş fırçaladığım zaman geldi. Bende onun gibi mavi diş fırçasını alıp diş macununu dökmüştüm... Mavi diş fırçasına, şuan Rüzgar'ın elinde olan hatta dişini fırçalayacağı mavi diş fırçasına. Demek ki dün yanlış diş fırçasını kullanmıştım. Rüzgarla dolaylı yoldan öpüşmüşmüydük yani! Hayır Nefes, öpüşmek için dudaklarınızın birleşmesi gerekir, dolaylı yoldan öpüşmek için ise dudaklarınızın temas ettiğ- ne diyorum ben?

Rüzgar diş fırçasını dişlerine sürteceği sırada kolundan tutup diş fırçasını aldım. Bana şaşkın şaşkın bakarken ben ise nasıl bir açıklama yapacağımı düşünmekle meşguldüm. "Mavi en sevdiğim renk bu yüzden ben bu diş fırçasını kullancam sen ise hm..." Yeşil diş fırçasını alarak elimde salladım. "Bunu kullanacaksın."

"Nefes ne saçmalıyorsun o fırçayı dört aydır kullanıyorum. Benim kullandığım diş fırçasını kullanamazsın." İçimdeki kusma isteğini bastıramayarak klozete doğru koştum. Kapağını açıp kuscağım sırada Rüzgar saçlarımı tuttu ve sırtıma elini koydu. Bu eve geldiğimden beri kendimi rezil etmeden duramiyorum. Dün bir erkeğin diş fırçasıyla dişlerimi fırçalamış bugün ise birisinin önünde kusuyordum. İkisininde nedeni aynıydı, acaba bir rezillik olarak sayabilir miydim?

"İyi misin?" Kusmam bitince elimi yüzümü yıkayarak ona döndüm. "İyi gibi mi görünüyorum?"

"Okula gitmemek için kusmadın dimi?"

"Sen hâlâ ciddi ciddi bunu mu düşünüyorsun?" Rüzgar kaşlarını kaldırıp "Öyle değil mi" diye sorunca bir ara delireceğimi sandım. Onu orada öldürebilirdim. Ben orada kusuyorken bana "Okula gitmemek için mi kusuyorsun?" diye soran birisinin ölümü büyük bir kayıp olmazdı. Hatta kayıp olmazdı. Kıyafetlerin bulunduğu oda da gördüğüm sırt çantasının içine bile bakmadan alıp hışımla evden çıktım.

Takım elbise giymiş tanımadığım orta yaşlarda adam koşturarak yanıma geldi. "Arabanız hazır hanım efendi."

"Siz şöför ya da çalışan mısınız? Benim arabam mı var? Peki ehliyetim var mı? Yoksa Siz mi sürüyorsunuz arabayı? Hızlı mı sürüyorsunuz yavaş mı? Bu arada sormayı unuttum isminiz ne?" Karşımdaki adam 'Ne sordun be" dercesine gözlerini açınca omzumda ağırlık hissettim. Kafamı çevirdiğimde sinirden bir kahkaha attım. "Bak okula gidiyorum. Belki orada kusarsam birileri okula gitmemek için bahane olarak kusup kusmadığımı sormaz, ha ne dersin?"

"Emre abi sen benim arabayı getirir misin?"

"Benim arabamı getir önce Emre abi."

"Bunu boşver Emre abi sen benim arabayı getir." İsminin Emre olduğunu öğrendiğim adam koşar adımlarla garaja doğru ilerlerken Rüzgar'ın omzuma koyduğu kolunu ittim. "Seninle aynı arabada gitceğimi falan düşünüyorsan yanılıyorsun." Dün geldiğimiz arabayla garajdan geri geri bize doğru gelirken Rüzgar yine kolunu omzuma koyunca "Def ol, git!" diye bağırmaya başladım. Ama Rüzgar Bey hiç dinler mi? O anca benim sağlığımı okul bahanesi için kullanacağımı düşünür. Tamam okula gitmemek için sağlığımla ilgili yalan söylemeyi düşünmedim değil. Lavaboya girip yalandan birkaç öğürme sesi çıkartsam bugün okula gelemeyeceğimi söylesem yine tamam ama adamın önünde o iğrenç sıvıyı içimden atmama rağmen bana "Okul için kusmadın dimi?" diye sorması tamamen haksızlık. Bencilin sözlükteki anlamı, kendini beğenmiş, kalpsiz, egoist, öküz.

Emre abi arabadan inip anahtarları Rüzgar'a verince ona kötü kötü baktım. Bakışlarımı anlamış olacak ki mahcup bir şekilde gülümsedi.

Rüzgar bileğimden tutarak beni yolcu koltuğuna itip kemerimi bağladı. "Rüzgar anahtarları ver ve git başka arabaya bin." Kafasını 'Tabi tabi' gibi salladıktan sonra alayla "Emredersin leydim." diyerek sürücü koltuğuna geçti ve arabayı çalıştırdı.

"Hava bugün sizce de  çok güzel değil mi leydim."

"Şizofren misin? İncem durdur arabayı."

"Leydim bu kadar güzel gülümsemeyi nasıl beceriyorsunuz ."

"Rahatsız, durdur arabayı!"

"Gülmek en çok size yakışıyor leydim."

"O güller senin- Bak hâlâ durdurmuyor."

"Bana bu kadar güzel gülmenin sırrını söyler misiniz leydim?" Rüzgar'ın sesini bastırmak için radyoyu açıp Rüzgar'a sırtımı dönerek radyonun sesini bekledim.

Ses gelmeyince radyoya baktım. Kapatmıştı!  Oturuşumu düzelterek "Okula ne kadar kaldı?" diye sordum. Aldığım cevaba hiç şaşırmadım,  "Çok sabırsızsınız leydim."

"Öyledirim lordum, öyle."

"Hâlâ nasıl böyle güzel gülmenizin sırrını söylemediniz leydim."

"Amacın ne? Bak ben gerçekten sıkıldım."

"Nasıl böyle güzel güldüğünüzü bilmeyi istiyorum leydim."

"Gülersem suscak mısın Rüzgar?"

"Siz istersiniz de susmaz mıyım leydim?" 32dişimi gösterecek sahte bir gülüş atmamdan sonra "Oldu mu?" diye sordum.

"Olmaz mı leydim, gülen yüzünüzü görmemizle tüm dertlerimizi unutmamız bir oluyor."

"Artık sus."

"Hay hay."

"Ya sabır."


NEFESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin