0.7

15.9K 715 39
                                    

Karşımda yatan adama dikkatle bakıyordum; yüzündeki toprak ve kan lekeleri temizlenmişti, çoğu yerde ufak tefek yaralar ve çürükler yüzüne sahiplik ediyordu.

İç kanama riskine karşı sürekli kontrole geliyordum. Ameliyatın üzerinden yaklaşık dört saat geçmişti, durumu ise gayet iyiydi. Serumu da kontrol ettikten sonra odadan çıktım.

Kapıda duran adam hızla ayağa kalktı, yüzü perişan haldeydi. Bir kaşı patlamıştı ancak temizlendiği için kanı yüzünde kurumuştu, gözleri kırmızıydı hayır ağladığı için değil sinirlendiği içindi. Kamuflajı kirliydi, iri bedeni ve uzun boyu vardı, kumral saçları dağınık bir şekilde dağılmıştı.

"Durumu nasıl doktor hanım?" dedi kalın sesi ile.

Ona buruk bir tebessüm ile baktım. Ayaz'ın başında bekliyordu hiçbir şekilde bile kapıdan ayrılmamış, yarası olmasına rağmen pansuman yaptırmamıştı. "Çok iyi muhtemelen sabaha karşı kendine gelir, merak etmeyin." dediklerim ile derin bir nefes verdi.

Yüzüne bakıp "Artık pansuman yaptırsanız mı?" dedim sorarcasına. "Ben onun başındayım, hiçbir yere de ayrılmıyorum." etrafıma bakındım, karşıdan gelen Bengü'yü görünce "Bengü!" diye ona seslendim.

Karşımda duran adam bir Bengü'ye bir de bana baktı sonra tekrar Bengü'ye yutkunarak döndü.

Bengü hızlı adımlarla yanıma geldi, "Şimdi arkadaşa pansuman yapılması gerekiyor," dedim. Bengü kafasını olumlu anlamda salladı, "Bu arada adın neydi?"

"İbo," dedi sevecen bir sesle. "Ama bana İbocan derler." söylediği ile derin bir şekilde gülümsedim demek o İbocan bu İbocan'mış. Elimi uzatarak "Tanıştığımıza memnun oldum, İbocan Bey." O da elini uzatıp karşılık verdi, yüzünde sıcak bir tebessüm bulunuyordu.

"Teşekkür ederim," dedi. Başımı sallayıp karşılık verdim. Bengü ile birlikte giden kişiye baktım, garipti sadece telefonda adını duyduğum adam az önce karşımda durmuştu, sadece telefonda konuştuğum adamın ise birkaç saat öncesinde ameliyatına girmiştim.

Hayat garipliklerle doluydu.

İbocan koridordan daha çıkmadan başka bir asker bu tarafa doğru geliyordu bile. Aslında sürekli olarak askerler kapının önünde duruyorlardı, ancak diğer askerlerde yaralı olduğu için devirli bir olarak nöbet değiştiriyorlardı ama İbocan kapıdan asla ayrılmamış beklemişti.

Tekrar odaya geçttiğimde serum bitmek üzereydi, onu hızla değiştirdim. Başında durup onu izlemeye başlamıştım, Ayaz'ın bilinci kapalı olmasına rağmen kaşlarını çatmıştı, alnında küçük bir çukur oluşmuştu. Dişlerini sıkıyor, hızlı hızlı nefes alıp veriyordu, kabus gördüğünü anlayıp elimle alnına gelen saçlarını arkaya attım. "Bir şey yok," sesim bir fısıltı şeklinde çıkmıştı. "Her şey yolunda," elimi siyah tutamların arasında gezdiriyordum. Alınında ki küçük çukuru dokunduğum da kaşlarını usulca indirdi, nefes alışları düzeldi. Kabus dinmişti...

Köşede duran sandalyeye geçip oturdum, uyku bedenimi yavaşça esir aldı, gözlerim kendiliğinden kapandı.

Uyumadan önce duyduğum son sözler "Ahu?" diyen yabancı bir sesten geliyordu.

Evett ben bayağı konuya giriş yaptım, hattaa uçuyorum. Hadi bakalımmm

Oy verip, yorum yapmayı unutmayın lütfen.

İnstegram: meslemervaa

SON AN | Texting ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin