"Yeter!" dedim isyan bayrağını çekerek. Sabahtan beri ayaklarıma karasular inmişti, gözlerim artık kendiliğinden kapanıyordu. Nöbetin bitmesine son beş dakika vardı.
Belimi tutarak koridordaki sandalyeye inleyerek oturdum, sözde daha yirmili yaşlarda çıtırım. Bir Ajda Pekkan'a bir de bana bak anasını satayım.
Elinde çay ile gelen Bengü'ye gülümseyerek baktım. Bu kız gerçekten bir melekti. Ay canım benim.
"Gel Bengü'm gel." dedim gülümseyerek.
Yanıma geçip oturdu, elindeki çayı bana uzattığında yorgunca alıp teşekkür ettim.Bengü bir süre sustu, dudaklarını konuşmak için araladı ancak sustu. Yanakları al al oldu, gözlerini bir şey söyleyecek gibi bana usulca çevirdi, onu izlediğimi fark ettiğinde yine gözlerini kaçırdı.
Bu kız neden bu kadar utangaçtı ki? Ama ona utanmak o kadar çok yakışıyordu ki küçük bir çocuğun masumiyetini üzerinde taşıyordu.
"Utanma Bengü dinliyorum seni," dedim tamamen ona dönerek. Yüzünü pes ederek bana döndürdü.
"Şey," dedi masumca. Ay ben bu kızı yerim tipe bak. "Bana İbocan yazdı." dediğinde gülüşümü ondan sakladım.
Şaşkınca "Ne?" dedim. Numaracıktan canım ne olacak. "Ne ara? Nasıl? Ne dedin?" dedim soruları sıralayarak.
"Birkaç gündür yazıyor." dedi sıkılarak. "Numaramı nerden bulduğunu bilmiyorum." dediğinde içtiğim çay boğazımda durdu, ciğerlerimi çıkaracak gibi öksürdüm. Sırtıma vurdu yavaşça "Dikkat et, yavaş yavaş." dedi.
Kendime geldiğimde "Allah Allah kimden almış numarayı." dedim sanki hiçbir şeyden haberim yokmuş gibi. Acaba kimden? "Sordun mu kimden almış numarayı?" dedim.
Başını olumlu anlamda salladığın da nefesimi tuttum "Ama kimden aldığını söylemedi." dediğinde nefesimi rahatlayarak verdim.
"Eee? Ne dedi ne olacak şimdi?"
"Benden hoşlandığını söyledi."
"Oha! Çüş! Bu kadar hızlı mı?" diye bağırdığımda önümüzden geçen birkaç kişinin bakışları bize dönmüştü, önemsemeden devam ettim. "Sen ne dedin?"
"Engelledim." diye mırıldandı. Söylediği şeyle önce durup ona baktım sonra kahkaha atarak gülmeye başladığımda utançla ellerini yüzüne kapattı.
"Ya!" diye söylendi. "Zaten utanıyorum!" ellerini yüzünden çektim kıpkırmızı olmuştu.
"Utanacak bir şey yok." dedim anlayışla. "Senin yapın bu Bengü, ne yapacağını bilmemişsin. Bu normal bir olay, bu kadar utanmana gerek yok."
"Yok değil mi?" dedi küçük çocuk gibi.
"Yok." diyerek onu onayladım. "Ama o engeli kaldır, çocuk onu istemediğini düşünmesin." dedim. Tamam derecesinde kafasını salladı.
Hayat ne kadar garipti. Dün İbocan, Ayaz için benden onun engelini kaldırmamı isterken bugün ben onun için Bengü'den engeli kaldırmasını istiyordum.
Karma is for you?
"Kaldırayım demi." dedi. Kafamı hızla salladım, saate baktığımda çoktan nöbet saati bitmiş hatta bir dakika geçmişti.
Hızla kalktım, "Bengü, ben kaçar." dedim ona el sallayarak, bana yorgunca el salladı.
Odama geçip eşyalarımı aldım, hızla hastanenin dışına çıktığımda yağmur yeni yağmaya başlıyordu. Şemsiyem odamda kalmıştı almaya üşendiğim için yağmurun altında tek başıma romantik romantik yürümeye başladım.
Daha bunu söylerken yağmur bastırdı. Kafamı bulutlara kaldırıp "Yağ sende yağ!" diye sitem ettim yağmura. Gök gürlediğinde "Ay tamam bir şey demedim be!" diye homurdandım. Islanmış kedi gibi olmuştum. Allah'tan ev hastaneye yakındı, sitenin girişinde olan güvenliğe selam verip hızla binaya girdim. Asansörün kapısında yazan "ASANSÖR BOZUK!" yazısını okur okumaz küfür savurdum.
"Ya ben altıncı katta oturuyorum!" dedim merdivenin basamakları altından yukarıya bakarak. Ay bana birşeyler oluyorrr!!!
Her basamağı çıktığımda küfür savuruyordum, ıslak olduğum için titremeye başlamıştım. Yorgunluktan pestilim çıkmış şekilde yavaş yavaş çıkıyordum. "Of geldim mi?" diye kafamı kaldırdığımda daha birinci merdivende beş adım bile atmamıştım.
"Ağlayacam."
On dakika sonra...
İlk merdiven bitmişti.Yirmi dakika sonra...
İkinci merdivenin yarısı bitmişti.Bir saat sonra...
Dördüncü kata çıkıldı."Ölüyorum." saçlarım birbirine karışmıştı her dakika önüme geliyordu. Önüme gelen tutamı kulağımın arkasına sertçe yerleştirdim. Beşinci kata koala hızında geldiğimde "Son bir kat." dedim.
Hadi Ahu!
Mola vere vere bitirdiğim, çetin yolculuğum tam olarak iki saat sürmüştü. Evimin olduğu kata gelmiştim ama merdiven basamaklarında oturup kapıma bön bön bakıyordum.
Çok yorgundum ciddi anlamda sabahtan gece on bire kadar aralıksız ayakta durmuş, üç ameliyata girmiş ve birçok hasta ile ilgilenmiştim. Diğer doktor izine ayrıldığı için artı olarak onun hastaları ile de ben ilgilenmiştim.
Dizlerimi göğsüme çekerek kafamı dizlerime gömdüm, saçlarım hem ıslak hem de karışık olduğu için muhtemelen aslan yelesine dönmüştü. Titriyordum. Şuradan şuraya gidecek halim yoktu. Gece çoktan biri geçtiği için bütün apartmanda derin bir sessizlik hakimdi.
Karşı dairenin kapısı açıldı. Aylardır boş olan daireye biri mi taşınmıştı? Komşum kim diye kafamı kaldırdığımda karşımda duran kişi Ayaz'dı. Kafamı tekrar umursamadan dizlerime gömdüm. Dur bir dakika ne?
Kafamı tekrar kaldırdığımda onu dikkatle inceledim, bu havaya rağmen kaslarını belli eden siyah atlet ve gri eşofman giymişti, künyesi atletin üstünde duruyordu. Elinde çöp poşetleri ile duran Ayaz da bana şaşkınca bakıyordu.
Çöp poşeti tutan biri nasıl bu kadar seksi olabilirdi ki?
❦
Aaaaaa nasıl oldu ki bu iş kekdkkdkdks
Eline sağlık İbocan.
Oy verip yorum yapmayı unutmayın lütfen.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SON AN | Texting ✓
Ficción GeneralBir hastasına iyilik yapmak isteyen Ahu, hastane kayıtlarından aldığı numarayı yanlış girip bir komutana yazarsa ne olur? Nerden bilebilirdi ki bu kadar şeyin sadece bir rakama bağlı olduğunu? O yanlış girilen rakam nelere sebep olacak? ...