Anıl Emre Daldal-B.
CENNETİN KIYAMETİ~Part-1
Hayatın bana öğrettikleriyle fedakârlık yapan her zaman ben olmalıymışım gibi gelirdi. Olmazsam içimde büyüyen o suçluluğu bastıramadığımdan hep mutsuz olurdum. Kendimi yavaş yavaş tanımaya başlamıştım. Alttan alma düğümleri bazen yumru olarak boğazıma otururdu ama yine de sesimi çıkartmazdım, çıkartamazdım. Zorundaymışım gibi.
Eğer fedakârlık yapan ben olmazsam içimde büyüyen suçluluk büyüyerek beni yutardı. Öyle mutsuz olurdum ki, önceki halimi mumla arar olurdum. Sonu neye çıkarsa çıksın.Annem sürekli kabullenmem gerektiğini söylerdi. Her isyanım annemin kabullen diretmesiyle son bulurdu. Annemin dayatmalarını yapmazsam yapayalnız kalırdım. Zamanla her şeyi kabullenen, acı çektiğinde yaşadığını anlayan bir insana dönüşmüştüm.
Herkese de bu kolay gelirdi. Zaten kabullenen birisi olacak izlenimi verirdim herkese. Kenan'a da bu izlenimi vermiştim. O da biliyordu yapacağımı, kendimi düşünmeyeceğimi. Konu bir başkasının canı olduğunda kendimi hiçe sayacağımı, beni tanımıştı.
Ortada Ahu'nun hayatı söz konusuydu. Hazal'ın, sevdiği kadının, ailesinin hayatı, herkesin yanında bir de benim hayatım söz konusuydu. Hiç olan bir hayatın.
Arkamdan birkaç gün üzülecek, akıllarına geldiğimde ufak hüzünle kaplanacak iki insan bırakacaktım, ablam ve babam. Onların da benden daha fazla önemsedikleri amaçlar vardı. Ablam çok güzel bir anneydi, eşti. Babamın alması gereken intikamı vardı. Üzülürlerdi, biliyordum ama o kadardı. Fazlası değil. Belki de bu iyi bir şeydi.
Varlığımın bir anlamı var mıydı artık emin olamıyordum. Tüm amaçlarımı kaybetmiştim. Şimdi bana deselerdi ki her şey bitti. Özgürsün, kısıtlamalar yok artık, ne yapardım bilmiyordum.
Öğrenmek istediğim bir gerçek vardı ve ne olursa olsun kendi kararlarımı alabilmek. Herkesin saklama çalıştığı, benimse öğrenmek için her şeyi yapacağım ama o bile artık amacım değildi. Sadece savruluyordum.
Kapı hafifçe tıklatlıp açıldığında nefes nefeseydim. Kenan içeri girdiğinde inip kalkan göğsüme bakışları çevrildikten sonra gözlerimi buldu.
"Bir sorun mu var?"
"Yok yok. Aradığım bir şeyi bulamayınca panikledim."
"Buldun mu?" aklımdaki çark hızla çalışırken "Buldum." dedim.
"Neredeymiş?" çantamdan cüzdanımı çıkartıp fermuarını açtım. Safir yüzük ve bileklik yan yana duruyordu.
"Benim elimde kaybolması fazla muhtemel. Aileniz için ne kadar önemli olduğunda da biliyorum. Bence sende kalması daha güvenli." Yüzüğü çıkartıp uzattığımda gülümsedi.
"Ne olursa olsun bu yüzük senin Eva." Yüzüğü alıp parmağıma taktı. Elime temasıyla elektrik çarpan parmak uçlarımdan ürpertiler geçti. "Safir yüzük sende olduğu sürece bil ki ben de ne olursa olsun seni görmek için geri döneceğim. Biz bir şekilde buluşacağız."
"Ya dönmezsen?"
"Ben seni arkamda bırakmıyorum ki. Sadece seni riske atmıyorum. Belki ilk gece seni böyle bir yere götürmeliydim ve her şeyden habersiz olsaydın ama olmadı. Sürüklendin. Bazı şeyler için çok geç. Ayrılmak içinse çok erken, emin ol seni bir saniye bile yanımdan ayırmak istemiyorum ama zorundalıklar var. Seni sonsuza dek kaybetmemek için." İçimi kaplayan suçluluk duygusunu def etmeye çalıştım.
"Seni anlamayacağım, hak da vermeyeceğim. Bulduğum ilk fırsatta geri döneceğim." Yorgunca gülümsedi.
"Biliyorum."
"Orda çok mutsuz olacağım." Bir eli elimi tutmaya devam ederken diğer eli yüzümü buldu.
"Elimde olan belgelerin bir kopyasını, videoları, kendi aldığım bazı notları sana göndereceğim. Orada detaylıca incelersin." Eğer kaçmayı başaramazsam bu fazlasıyla iyi bir haberdi.
"Neden senin tek amcının o masaya oturmak olmadığını düşünüyorum?" içimdeki his farklı amaçları olduğunu söylüyordu. "Tamam, öncesinde babam seni uzak tutmuş ama senin de böyle bir amacın yokmuş. Şimdi ne oldu da beni gönderme pahasına o masaya oturuyorsun, anlamlandıramıyorum."
"Sen fazla zeki, başarılı bir hukukçusun. O yüzden her şeyin altını eşeliyorsun." Alakası yoktu. Hislerime güveniyordum. Kenan'ın rotası yön değiştirmişti.
Hissedarların karşısında olmak için güçlenmeye çalışıyordu ama bir süredir içlerinde olmaya çalışıyordu. Rotasını neyin değiştirdiğini anlayamıyordum.
"Bir mesajla arkasında dağ gibi durduğun gitmeme izin vermeme konusu değiştirebiliyorsan, eşelerim. Sen beni evlenecekken gelip masadan kaldırdın. Belki de öncesinde aldığın bir karardır. Beni öncesinde de aynı şekilde oyalıyordun." Evlenme konusunu açtığımda ifadesi sertleşti. Yüzümü okşayan eliyle konuşmak çok zordu.
"Sadece dediklerimi yapsan, güvende olduğunu bilsem, düşünmesen tüm bunları ne güzel olur."
"Peki babacım." Kenan'ın eli ateşe değmiş gibi geri çekildi. "Umarım onun istediklerinin aynısını yaptığını farkındasındır."
"Saçmalama, sadece kısa bir süre uzaklaşmanı ve karanlıktan uzak durmanı istiyorum." Kaşlarım havalandığında alayla gülümsedim. Kendiliğinde paralelliği fark etmesini istesem de çatılı kaşları arada bağ olmadığını düşünüyordu.
"Ne diyorsan o." Aklıma gelenle bu sefer ben elimi geri çektim. "Hem Hazal da iki ay boyunca sık sık gelecekmiş. Kaçtı," düşünüyormuş gibi yaparak "Haftada üç gün, hatta duruma göre arttırılabilecekmiş. Sen de pek evde bulunmuyorsun ama eminim bazılarını senin evde olma saatlerine göre ayarlar." Çatılı kaşları yumuşarken nerden bu konuya geldiğimi sorguluyordum. Fark ettim ki bir yanım bu konudan hiç çıkamamıştı.
"Hazal'ı tanımıyorsun. O fazla gururludur. Eminim ki benim evde olmadığım zaman gelmek için ayarlar." Boğazıma oturan yumruyla donuklaştım. O gururlu bir kadındı.
"Onun her şeyiyle mükemmel olduğunu düşünüyorsan neden ayrıldın?"
"Seninle eski defterli bir konuyu konuşmak istemiyorum." Kollarım istemsizce önümde bağlandı.
"Sen benim eski defterimi gayet iyi biliyorsun. Yani dünya güzeli, gurur abidesi, en iyi dansçı olan zarif bir kadının peşinde koşmama sebebini cidden merak ediyorum."
"O ne olacağı belli olmayan bir hayata ait değildi." yumru gittikçe boğazımda büyürken gözlerim dolmaması için gülümsemeye çalıştım.
"O sana aşıkmış ama, belki sen de farkında değilsin ama ondan bahsederken gözlerinin içi gülüyor. Ayrıldığında da çok üzülmüşsün, Ahu söyledi. Normal hayata umarım geçiş yapabilirsin. O gün geldiğinde hemen boşanırız. Zaten kağıt üzerinde olan bir nikah. Hazal da yüce gönüllüğüyle, babası akıl hastası olarak göstereceği için sana muhtaç olan bir kadınla evlenmeni takdir edecektir." Kenan'ın bakışlarında olan alaycılık gitmişti. Bense bu konuyla ilgili hiç şaka yapmıyordum.
"Hazal'a aşık olsaydım beni terk etmesine rağmen hayatımda tutmazdım. Külü bile kalmazdı. Onu sevdiğimi hiç inkâr etmedim. Onu sevdiğim için bir ilişkimiz vardı. Onun yanında hayat nefes almak kadar doğaldı. Yapabiliriz sandım, normal bir hayatım olur sandım. İkimiz de yapamadık. Evet üzüldüm ayrıldığımızdan ziyade normal bir hayatımın olmayacağını bildiğime, normal olmadığıma üzüldüm." Tüm söylediklerime verdiği cevap karşısında gözlerimin yandığını hissettim.
"Normal hayat hikâyesine sen de inanmışsın demek ki." Ben de inanmıştım. Olmamıştı.
"Hazal sadece güvenebileceğim bir dost. Denedik, olmadı. Ona olan sevgim sadece dostluğuna karşı. Ahu'nun öğretmeninden çok arkadaşı, onu hayatımdan çıkartamam." Gülümsememi sürdürmeye çalıştım.
"Eski defter değilmiş." Mırıldanarak söylediğim kelimeyle bir adı geri çıktım. "Hayatından çıkartman gerekmiyor zaten. Sen normaline tabi ki devam edebilirsin."
Yakınımda olması kafa karışıklığından başka bir şey değildi zaten.
"Eva, kafana olandan daha fazlasını takma. Hazal benim için sadece bir dost." Kendimi biraz daha küçük düşürmek istemiyordum. Yutkunarak sindirmeye çalıştım. Alev alan gözlerimi kırpıştırarak yerini dinginliğe bırakmasını sağlamaya çalıştım. Bu alev yaşadığım çoğu duygudan çok daha yoğundu. Bastırması diğer duygulardan çok daha zordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SANRI
Teen FictionHayatı boyunca dünyadan soyutlanarak yaşayan genç hukuk öğrencisi Eva'nın, staj gördüğü hukuk bürosuna gelen bir adamdan sonra tüm bildikleri değişir. Ailesinin geçmişi hakkında sırları öğrenmeye başlayan genç kız, hayatının gerçeklerini öğrenmek i...