8. Bölüm

266 17 0
                                    

Emma, sabah güneşin yüzüne vurmasıyla uyanmıştı. Yardımcısı Mary gelip genç kızın duşunu hazırladı. Duştan sonra da giyinmesine yardım etti ve kızın güzelim parlak saçlarını fırçalayarak hanımının isteğiyle rahat bir şekilde omuzlarından aşağıya bıraktı. Leydi, uçuk pembe tonunda dökümlü hoş bir elbise seçmişti.

Kahvaltıda hep beraber bir araya geldiklerinde yaşlı düşes,

"Emma, bugün akşam misafirlerimiz gelmeden önce biraz dışarı çıkarız diyorum. Birkaç mağazaya gider, alışveriş yapar geç kalmadan geliriz. Ne diyorsun?"

"Tabii siz nasıl uygun görürseniz fakat benim bir şeye ihtiyacım yok. Sizi yormak istemem."

"Ah tabiki hayır. Düşes olduğunda bu tarz şeyler çok önemli olacak. Dükalığı ve Dük'ü temsil ediyor olacaksın."

Bu sırada Emma bilinçsizce Alex'e doğru döndüğünde gözleri buluştu. Birkaç saniye sonra içinde yükselen heyecanla utanıp hemen gözlerini kaçırıp önüne döndü. 'Alex'i temsil etmek' zihninde bu cümleyi çeviriyordu.

Dük'ün araya girmemesinden kimse sohbet etmeyi uzatmaya yanaşmadı ve hızlıca kahvaltılarını yapıp odalarına çekilip hazırlandılar.

Emma, elbisesinin üzerine pelerinini giymiş ve uyumlu olacak şekilde şapkasını takarak aşağıya indi. Dükalığın arabaları çok gösterişliydi. Bir tanesine yaşlı kadın ile bindiler ve yola çıktılar.

Genç kız camdan dışarıyı izliyordu. Yolların yavaş yavaş kalabalık olmaya başlamasından şehrin merkezine geldiğini anladı. Düşes'in komutuyla araba durdu ve indiler.

Böylece iki üç saatlik alışveriş maratonu başladı. Sadece en pahalı kıyafetlerin oldukları yerlerden alışveriş yapıyorlardı. Her gittikleri mağazada yaşlı kadın genç kızı tanıtıyor geleceğin IV. Hilltshire Düşesi Emma Davis'i olacağını söylüyordu. Yaşlı kadınlar genç kızı beğeniyle genç kızlar ise kıskançlıkla süzüyordu. Emma ise herkese kibarca selam verip gülümsüyordu.

Son mağazadan çıktıklarında genç kızın artık bir adım daha atacak hali kalmamıştı. Yanlarındaki hizmetlilerin elleri kolları dolmuştu. Bir o kadar da sipariş verilen, düzeltmeleri yapılıp eve gelecek kıyafet, ayakkabı, çantalar vardı.

Yaşlı kadın, "Emma, eve gitmeden önce son bir yere daha uğramak istiyorum."

Kadının bu enerjisine hayran kaldı. Kendisi yorgunluktan bitmişken o hala yeni bir mağazadan bahsediyordu.

"Nereye efendim?"

"Aile mücevherlerimizi aldığımız Efendi Strauss'un yanına. Yeni birkaç mücevher sipariş verelim."

Emma, hiçbir zaman mücevherlere meraklı olmamıştı. Zaten yorgunda olduğu için gitmek istemiyordu ancak Düşes'i de kırmak istemedi.

Mücevher mağazasına girdiklerinde kapıdan itibaren çok saygılı bir şekilde karşılanmışlar ve hemen buyur edilmişlerdi. İçeride uzun boylu, yapılı, sarı kıvırcık saçlı ve mavi gözleriyle çok hoş bir Lord vardı. Onlara doğru gülümseyerek yürümeye başladığında Emma sakin kalmaya çalıştı. Ne zaman etrafında erkekler olsa geriliyor eli ayağı karışıyordu.

"Merhabalar sevgili Düşes." diyerek yaşlı kadının elini kibarca öptü ve genç kıza hızlı bir bakış attı.

"Ah, merhaba Anthony. Uzun zamandır seni görmüyorum. Hiç eve de uğramıyorsun. Bizi unuttuğunu sanmıştım." kadın gülümseyerek konuşuyordu.

"Kusura bakmayın, işlerim vardı. Beni alıkoydular yoksa biliyorsunuz sizi asla ihmal etmezdim." hınzırca gülümsüyordu.
"Bu güzel leydiyi bana tanıştırmayacak mısınız?"

Peri KızıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin