~1.Bölüm~

125 15 12
                                    

Alaz sabahları sert bir kahve içerek gününün geri kalanını ise eski model karavanın parçalarını toplamakla geçiriyordu.
Oldukça yakışıklı, disiplinli, çalışkandı. Güçlü kaslı kolları onu daha da cazip bir bedene sokuyordu.
Yaşadığı şehirde herkes tarafından tanınması onun için sıradan bir duyguydu. Kimse ile ilgilenmiyor her gün kendi yaşamak istediği hayat biçimini yaşamayı seviyordu.
Kısacık saçları va bal renginde ki gözleri fazlasıyla etkileyiciydi.
Baş ucunda ki saatinin alarmı çalmasıyla birlikte gözlerini açtı.
Anne ve babasını hatırlamıyor onları çok küçükken trafik kazasında kaybetmişti. Her sabah olduğu gibi kahvesini içmesi gerekiyordu.
Odasından çıkarak mutfağa doğru ilerledi. Evde yardımcıları vardı.
Teyzesi ile birlikte yaşıyordu. Evde sevilen biriydi diğer katı kuralları olan zengin insanlardan çok farklıydı.
Kahvesini hazırladı ve bahçeye çıktı.
Garajında duran karavanına göz gezdirdi.
Paterica koyuna doğru yola çıkmak için hazırlığını yaptı.
Alazın çizim yapması gereken bir projesi vardı aklında. (İç mimar)
Teyzesi Aydan hanım ile beraber ofis sahibiydiler.
Alazın çizimler için ilham aldığı yer ise Paterica koyuydu.
Orada esen hafif rüzgar dingin deniz ve iyot kokusu ona ilham veriyordu.
Hazırlıklarını tamamladıktan sonra Paterica koyuna ulaşmayı başardı.
Sırtında taşıdığı kamp sandalyesini kendince uygun bir yere koydu.
Çantasında çıkardığı tüm malzemelerini yerleştirdi. Hemen küçük müzik kutusunu yanı başına koydu. Oltasını'da denize fırlattı avını yakalamak için oturdu. Zihninde canlandırdıklarını çizmeye koyuldu.

Melina hemşire ama şuan çalışmıyordu. Babasının acısı tazeydi. İki hafta önce babasını kaybetmişti.
Babasının yokluğunu derinden yaşıyordu. İçten içe çok üzülüyordu.

Sabahın erken saatlerinde kalktı annesine yardımcı olabilmek için kahvaltıyı hazırladı.
Uzun saçları, beyaz teni, kavisli kaşları inci gibi sıralanmış dişleri ve şahane vücut hatları ile izlenilmesi gereken bir manzara ile karşı karşıya bırakıyordu.

Bileğinden hiç çıkarmadığı bilekliği vardı. Bu bileklik babasından kalan tek şeydi. Annesi Nazan hanım ona eşlik etti.
Masada çatal bıçak sesleri hakimdi. Annesi Nazan hanım ile beraber yaşıyordu. Ailenin tek çocuğuydu.

"Nazan hanım ne zaman işe başlamayı düşünüyorsun diye sordu."

En kısa zamanda başlayacağım anne biliyorum uzun bir süre çalışmadığımın farkındayım.

Ben sadece "farkındayım" diyerek elini sıkıca tuttu. Herşeyi atlatacağız inan bana.
Nazan hanım saçlarını okşadı başını göğsüne yasladı.

" Ben şimdi çıkıyorum"
" Nereye kızım"
" Biraz hava almak istiyorum"
"Yalnız olmak istiyorum"

Tamam kızım.

Melina odasına çıkarak giydiği elbiseyi ayna karşısında süzdü. Hava oldukça sıcaktı elbise iyi bir seçimdi.
Giydiği sandaletler üzerindeki elbise ile uyum içerisindeydi.

Uzunca yol yürüdü. Paterica koyunun etrafında gezinmeye başladı. Kendisini koy kenarında bir kafeye attı. Menüye bakma gereği duymadan "bir türk kahvesi" lütfen diyerek gülümsedi.

Kahvesinden bir yudum alarak bileğindeki bilekliği çıkardı ve masaya koydu. Avucunun içine aldı izledi babası aklına geldi. Derin düşüncelere daldı. Ayağa kalktı gözlerini yumdu ve rüzgara döndü. Avucunda tuttuğu bilekliğini hissetmiyordu. Bileklik denize doğru sarkıyordu.

Sıcak hava avucunun terlemesine neden olmuştu. Bilekliği unutarak avucunu açma gereği duydu. Bileklik avucunun içinden süzülerek mavi suya denize düştü. "Cup"

Onun gözlerinde bilekliğin verdiği ağırlıkla suyun yüzeyine çıkan su damlacıkları ve oluşan daireler vardı.
İki elini ağzına götürdü. Şaşkın gözlerine göz yaşları şahit ediyordu. Babasından kalan bu bilekliğin avucundan kayıp gitmesi onu derinden sarstı. Dudakları büzüşüyor göz yaşları göz bebeklerini büyük bir yangına sürüklüyordu. Rüzgar sert bir şekilde yüzüne vurduğunda hava da asılı kalan saçları bilekliği denizden çıkartmak istercesine savruluyordu.
Rüzgârın etkisi geçmişti. Deniz durgun ve masmaviydi.
Görebildiği tek şey ise denizin derinliklerine doğru uzanan misinaydı.
Misina ile deniz yüzeyine çıkan balığın arasında bir kancaya takılan bilekliğini gördü.
Yüzündeki şaşkınlık ve hüznün yerini gülücükler almıştı.
"Bileklik o bileklik benim."
Aniden gelişen tüm olaylar karşısında kayıtsız kalan Melina, olanlara anlam veremez. İçinde yaşadığı heyecana derin ve düzensiz aldığı nefesler eşlik ediyordu.
Gözlerinin önüne düşen saçlarını geriye doğru atarak koşmaya başladı. Garson onu koştuğunu farkettiğinde "Hanımefendi hesap?" Melina'nın sevinci kulaklarının sağır olmasına neden olmuştu. Hiçbir şey duymuyordu.
Bilekliği oltasında gören Alaz etrafına dikkatlice bakındı.
Başını sola doğru çevirdiğinde bir kadının telaşını izliyordu.
Bir müddet sonra bu telaşın yerine gördüğü kadının zarif ve güzel bedenini izlediğinin farkına vardı. Üzerindeki çiçekli elbise ve beyaz sandaletlerin izini uzaktan incelemeye devam etti. Melina "Özür dilerim. Özür dilerim." diyerek hızlı manevralar yapıyordu.
Melina nefesinden dökülen heyecan ile ; "O bileklik benim." söylediği son kelimenin nefesini onun yüzüne vurdu.
"Sizin mi? Buna inanmam gerekiyor?"
"Kuvars bileklik ve inan bana o bileklik babamdan kalan son şey"

~ KUVARS ~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin