"Öyle mi? Sanırım bir kaybınız var. Başınız sağ olsun."
"Teşekkür ederim." Melina bedenin ona yakın olduğunu farkettiğinde kendini geriye doğru çekti. Alaz onu izlemeye devam ediyordu."Tesadüf oltanın ucuna takıldı."
Melina gülümsedi.
"Tesadüf, inanın bir anda ne yapacağımı bilemedim. Böyle bir durum başıma ilk defa geliyor. Size ne kadar teşekkür etsem azdır."
Alaz'ın gözleri onun gamzelerinde asılı kalmıştı. Karşısında güzel bir kadın vardı ve kalbinin atışlarını kulaklarında işitiyordu. Gözlerini gamzelerinden ayırmadı.
"Sizin için bu kadar değerli olan bir bilekliği kaybetmemiş olmanız inanın ki beni de çok mutlu etti." Bilekliği ona doğru uzattı."Teşekkür ediyorum."
Melina sırtını dönerek oradan uzaklaşmak istedi. Arkasını döndüğünde gözlerinde Alaz'ın bal rengi gözlerini gördü. Ne olduğunu anlayamadı. Gün içinde olanların yorgunluğu ve sıcak hava ile hayal gördüğünü düşündü. Bir yandan ise duygusal davrandığının farkındaydı. Hayatında ilk kez belki de son kez görebileceği bir adamın gözlerinin etkisinde kalacağından istemsizce şüphe etti. Yürümeye başladı ve git gide uzaklaşıyordu. Arkasından gelen sesi duydu. "Umarım tekrar görüşürüz." Melina duyduğu bu sese dönmekte gecikmedi. Ona doğru baktı ve gülümsedi. Alaz bir kez daha gördüğü gamzelerin çukurunda bakakaldı. Melina başını öne çevirdi ve koşarak ayrıldı.Melina eve vardığında bugün ki yaşananların etkisinde kaldığının bilincindeydi. Bilekliğin bir oltaya takılması gerçekten tesadüf müydü?
Yoksa bu bir romanın kapağının resmi ve yazılacağı ilk sayfa mıydı?
Tüm bunları düşünürken onun bal rengi gözlerini düşünmeden kendini alıkoyamaz. Onun bakışlarının etkisinde kalan gözlerini ayna karşısına geçerek baktı ve gülümsedi. Alaz bugün çizecegi tasarımın tüm detaylarını unutur. Her gün ilhamını aldığı denize doğru bakar. Bu mavinin tonunun unutulduğu bir gündü. Eli boş bir şekilde evine dönen Alaz odasına çıkarak kendini yatağa atar. Onun durgun sessiz hali yardımcılarının dikkatini çeker. Çünkü o şakacı ve sohbet severdi."Efendim aç mısınız.?" Duyduğu ses kulaklarında uğultu şeklinde duyuluyordu. Cevapsız kalarak ellerini başının arkasında birleştirerek boynunda hissettiği tatlı kaşınma ve gamzesinde ki çukurun resmini gözlerinin önüne serdi.
Bu yeni bir sabahtı ve her sabah olduğu gibi Alaz'ın yaşam biçimi sırasını bozmuyordu. Melina bu sabah uyandığında aklında bir çift gözün etkisiyle uyanır. Bu bir rüya mıydı? Ya da bilinç altına gizlediği duyguların var oluşumuydu? Hızlı bir şekilde kahvaltısını hazırlayarak Paterica 'nın yolunu tutmak ister. Kıs a süren diyaloğun özlemini gidermek için onun orada balık tutuyor olabileceğini düşünmeden edemez. Bugün de tesadüf bir şekilde onu görebilir miydi? Ayna karşısına geçerek omuzuna kadar uzanan saçlarını taramaya başladı ve ardından en sevdiği küpelerini kulağına geçirdi. Tokasını alnının biraz üzerine, babasından kalan bilekliğini koluna taktı. Uzun zaman önce aldığı, üzerinde kırmızı güller olan renkli elbisesini giydi. Artık onu görebilmek için hazırdı. Acaba görebilecek miydi?
Alaz hazırladığı sert kahvesini bahçesinde içerek odasına çıkar ve çantasını alır. Bugün çizim aklında dahi yoktu. Onu tekrar görebilme isteği bugünü daha da heyecanlı kılıyordu. Yaşam biçimi değişmemişti ama saatler onun için geriden geliyordu. Bunun farkındaydı ve disiplinli tavrını evden çıkarken askıya asmıştı. Bugün yaşamak istediği gibi yaşamayıp her şeyi olacağına bırakmayı düşünüyordu. Saat öğlen vaktini gösteriyor ve Melina, Paterica ya ulaşmıştı. Tek tek balık tutan insanları izlemeye başladı. Onu görmüyor ve ona benzetebildiği bir kimse bile yoktu. Bir yandan da cesaretini toplamaya çalışıyordu. Tanımadığı bir yabancıya "Merhaba" demek istiyordu. Hayatı boyunca böyle bir şey yaptığının ve yapacağının ihtimalini bile düşünmemişti. Bir "merhaba" demek ne kadar kötü olabilirdi ki? Dünyanın bu değişen yüzünde bırakın "merhaba" demeyi insanlar göz göze gelmemek için kaçışıyorlardı.
Dünya içinde ne kadar çok sevmek ve sevilmek isteyen insan varsa bu duyguyu biri yada birileri yüzünden kaybetmişti. Kimseye güveni kalamayan insanlar oldukça fazlaydı. Bir "merhaba" kelimesinin altında gizlenen o kadar çok hazine vardı ki? Kimse bu hazineyi bulmak istemiyordu. Kimi masum ve içten gelen "merhaba" kelimeleri istemsizce red ediliyordu. Bu kuru bir mendilin yanında yaş bir mendilin de yanmasının verdiği his gibiydi. Alaz Patericada'ydı. Onu gördüğünü fark ederek dikkatlice bakmaya devam etti
Yaşadığı heyecan topuklarından vücuduna kanser gibi yayılmaya başlamıştı. Trafik ışıklarının yaya yoluna açılmasıyla birlikte ilerleyen Alaz, hızla gelen kırmızı spor arabayı gördüğünde arabayı durdurmak istercesine elini arabanın ön tamponuna doğru uzattı. İstemsizce yaptığı bu refleks arabanın durmasına mani olamamıştı. Cadde de oluşan kaza ve fren sesi Paterica da, yardıma ihtiyacı olan bir insanın çığlıkları gibi duyuluyordu. Melina sesi duyduğunda toplanan kalabalığa doğru baktı. Bir kaza olduğunu düşünüyordu. Kopan feryat figan içerisinde elinde ki telefona sarılarak acil yardım ekiplerini arayarak adres bilgisi veriyordu. "Evet, evet... Sanırım bir kaza oldu ve yaralı olabilir." Diyerek telefonu kapattı. Olay yerine gitmek istemişti. Mesleği gereği orada öylece duramazdı. Duyduğu ambulans sesleri ile bu kararından vazgeçti. Onu evinde bekleyen annesi vardı ve evin yolunu tuttu.Alaz, duyduğu çığlık sesleri ve vücudunda hissettiği ince ince dokunuşlar vardı. Kulaklarında "iyi misiniz?" soruları sanki bir rüya, karanlıkta ışığı olmayan bir boşlukta ve bedeni yüzülmüş kanlı kırmızılar içinde yol boyunca hareketsiz bir şekilde uzanmıştı. Melina'nın acil yardım ekiplerini araması ile olay yerine gelen görevliler hızlı ve çevikti. Müdahale sonucunda hayati tehlikesi olmadığını düşünen sağlık görevlileri tüm bedeni ve hayati fonksiyonlarını inceledikten sonra, kırık şüphesi nedeni ile onu omurga tahtası eşliğinde ambulansa alırlar. Gelişen şok tablosu onun sessiz kalmasına neden oluyordu. Acil bir şekilde hastanenin yolunu tutan ambulans şoförü siren sesi eşliğinde yolu açarak hastaneye varır. Sedye üzerinde baygın şekilde yatan Alaz, gözlerini açarak etrafında ki insanlara anlamsız şekilde bakar. Nerede olduğunun farkında değildir. Hemşirelerin sesi koridorda yankılanıyordu. " Kırmızı alana alalım. Beni takip edin." Alaz duyduğu bu sese "mavi" diyerek kısık bir sesle cevap verir. Pratisyen acil hekimi onu muayene ederek yapılacak olan tüm tıbbı işlemleri order eder. Onun omuzlarına dokunarak " iyi misiniz beyefendi? İsminiz nedir?"
"Neredeyim ben, siz kimsiniz? Beni nereye götürüyorsunuz?"
"Hastanede siniz efendim. Lütfen sakin olun. Küçük bir kaza geçirdiniz. Tüm önlemleri alıyoruz."
"Hastane mi? Ben bir sert kahve alabilir miyim? Sert olsun."
"Efendim burası hastane ve burada kahve yok."
"Ne demek yok. Getireceksiniz."Alaz, sedye üzerinde bir balığın karada çırpınması gibi çırpınarak asabi bir adama dönüşmekteydi. Güçlü kolları ile etrafında ki tüm tıbbı cihazları yere fırlattı. Hemşireler başına toplanarak onu sakinleştirmek istedi ama bu güçlü kollara karşılık veremeyecek kadar zayıf düştüler.
Bacağında kırık olduğundan şüphe eden pratisyen hekim hareket etmesinin ona zarar verebileceğini düşünerek, anksiyete dönüşen tabloya müdahale etmek zorunda kaldı.
"Hastamızı uyutalım, hemen! Oksijene bağlayıp tetkiklerini yapın, bacağında kırık olabilir. Ameliyat olma ihtimali çok yüksek, bacağına zarar gelsin istemiyorum. Ortapedist ve anestezi hekiminden konsültasyon isteyin. Ailesine ulaşın.""Arıyorum hocam"
Yapılan tetkikler sonucunda kırık nedeni ile pratisyen hekim, ortapedist ile istişare yaparak anestezi onayı sonucunda ameliyat kararı alır. Doktor, ameliyat için Alaz'a yapılan sakinleştiricinin etkisinde olduğunun bilincinde ve onun uyanmasını beklemektedir.
Bir müddet sonra gözlerini açan Alaz'ın kulaklarında öksürük ve bebek ağlamaları duyuluyordu. Gelişen şok tablosu gizemini yitiriyordu. Hastanede olduğunun farkındaydı. Başını kaldırdı ve yanında ki yaşlı adama pansuman yapıldığını gördü. Yaşlı adam ona doğru baktı.
"Kahve içer misin?" Onun kendisiyle dalga geçtiğini ya da deli olduğunu düşündü.
"Sert olsun mu?" Alaz nazik bir şekilde; "olsun white chocalette mocha istiyorum." Diyerek gülümsedi. Pansuman yapan hemşire de sesli bir şekilde güldü.
Yaşlı adam kahvenin adını tekrar ederken Türkçe ve İngilizce'nin karışımından kırma bir dil bulmuştu. "Vay Çaktık Muca" Alaz duyduğu bu kelimelere kahkaha ile karşılık verdi."Biz de türk kahvesi var oğlum"
"Düşündüğün için sağ ol amca eksik olma" yaşlı adam elini havaya kaldırarak "peh gençlik bitmiş" pratisyen hekim kontrol için ona doğru yaklaştı.
"Günaydınlar nasılsınız Alaz bey"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~ KUVARS ~
RomanceUnutulamayan gözlerin özlemini yaşayan iki insanın eşsiz buluşması. Bu bir kaçış, herkesten uzak bir yaşam hikayesi. Alaz ve Melina'nın karavan da hayat sürmesi ve sonrasında bir dağ evinde yaşananlar. 🦋 "Bir kelebek ağrısıydı. Vakit dardı, mevsim...