~21.Bölüm~

7 2 0
                                    

Doktor koridora çıktı.
"Alaz KARAN?" Doktorun yüzündeki ifade hiç hoşuna gitmemişti.
"Çok güzel bir kız çocuğu dünyaya geldi fakat..."
"Fakat?"

"Eşinizi kaybettik." Alaz'ın üzerine kaynar bir su dökülmüştü. Nefes almıyordu.

"Kaybettik mi?" Kendini kaybetmeye başlamıştı.
"Saklambaç oynuyordur. Doktor!" Bağırdı. Tüm bedeni kontrol edilemez bir şekilde titriyordu.
"O saklambaç oynamayı sever." Ameliyathane kapısına doğru kendini fırlattı ve içeri girmeye çalıştı. Serpil herkesin arasından uzaklaşıp dışarıda onun için dua ediyor ve ağlıyordu.
"Ne demek lan kaybettik. Nasıl olur lan bu!" Doktorun önünde dizlerini çöktü ayakta duracak hiç bir gücü kalmamıştı.
"Bu nasıl bir oyun doktor! O saklanmayı bile beceremezdi." Alaz koridor boyunca koşarak onu aradı.
"Kesin buraya saklandı." Ayla ve Aydan hanım hıçkırıklar içinde kalmıştı. Nazan hanım aldığı haber ile bayılmıştı. Yaman, Alaz'ı tutarak sakinleştirmeye çalışıyordu.

"Melina! Sayıyorum hadi çık sevgilim. Beş, dört,üç, iki, bir..." Dizlerini yere çöktü. Ağlamaklı ses tonu ile; "Sobe." Diyerek yere kapaklandı.

Yürüdüğü koridorun soğukluğunu her adımda hissediyordu. Nefesinden çıkan buhara anlamsızca bakıyordu. Kollarını ovuşturdu. Koridor gittikçe soğuyordu. Güvenlik morg önünde belirdi ve onun naaşını gösterdi. Alaz ona yaklaştıkça ağlıyordu.
"Kelebekler soğukta yaşayamazlar. Orada kurumuş meyveler de yok." Elini yüzüne sürdü.
"Konuşsana kelebek? Neden bize bunu yaptın? Üşüyorum demeyecek misin? Melina!" diye haykırdı. Yaman onu kolundan tuttu ve oradan ayırdı. Onu zorlayarak hastaneden çıkardı ve  arabaya bindirdi. Kelebekler vadisine doğru yola çıktı. Yaman soğukkanlı tavrını ustalıkla sergiliyordu. Ahşaptan yaptıkları evin önünde ani bir şekilde durdu. Alaz arabadan indi ve odasına çıktı. Etrafına boş gözleri ile bakıyor ne yaptığını dahi bilmiyordu. Yatağın üzerinde bir şarap şişesi gördü. Eline aldı içinde ise bir mektup vardı. Başından kavradı ve yere vurdu. İçinden çıkan mektubu okumaya başladı.

"Sana kelebekleri bu kadar çok sevme demiştim. Bir rüzgar eserse kırılır dedim kanatları. İnan bana bu rüzgara gücüm yetmedi. Bana duvar olurum demiştin. Belki de buna ben engel oldum. Sana söylemeyi çok istedim ama ben de çok geç öğrendim. Kelebek bir kadın olsaydı nasıl yaşardı? Sanırım onlar da benim gibiler. Bu benim kaderime yazılmış. Bir kelebeğin ölümü bu kadar mı güzel olurdu? Sana sarıldığım o son gece ben sadece o gün için yaşamışım. Hani kelebeklerin ömrü için bir gün derlerdi ya. Bana o gün öleceğini bile bile ne yaptın diye sorsalar o son geceyi anlatırdım. Sahi kızımız kime benziyor? Gözleri senin gibi mi? Senden bir isteğim var Alaz. Beni kelebekler vadisinde bir ağacın gölgesine göm. Dizinde uyuya kaldığım bir ağaç vardı. Evet işte tam orası. Hayat ne kadar acı değil mi? Kızımıza ve kelebeklere iyi bak. Seni çok seviyorum ve senin de beni her zaman seveceğini biliyorum. Elli yaşında görüşmek üzere. Sözümü tutacağım.
Seni çok seviyorum kelebeğin Melina

Pencereden içeri giren rüzgar cam fanusun içinden sert bir şekilde esti. Alaz içeri giren rüzgara doğru baktı. Perde yukarı doğru havalanıyordu. Fanusun içine baktı ona doğru yaklaştı. "Bir rüzgar eserse kırılır dedim kanatları." Bu ses kulağında yankılandı. Kelebek hareketsizce duruyordu. Mavi kelebek ise açılan pencereden uçup gitti. Alaz bir kez daha gözyaşlarına engel olamadı. Tuttuğu beyaz kelebeğin onun ruhu olduğuna kendini inandırdı. Onu avucuna aldı ve duvara yaslandı. Hıçkırıklar içinde ağlamaya başladı.

       
   
                    5 YIL SONRA

Serin ve durgun bir hava. Alaz kalktığı gibi duş alarak ardından beş yıl önce giydiği damatlığını giydi. Yakasına Melina'nın en sevdiği parfüm kokusunu sıktı. Saçlarına çeki düzen verdi. Ardından güzel bir kahvaltı hazırlayarak kızıyla kahvaltı etti. Melina'nın kızı artık beş yaşındaydı. Üzerinde, küçük Alaz'ın tasarladığı kelebeklerle süslenmiş bir elbise vardı. Pabuçlarına kondurulmuş kelebekler onu bir hayli tatlı yapıyordu. Kahvaltı sonrası Alaz Melina'nın mezarlığına gitti. Melina'nın mezarı kelebekler vadisinde bir ağacın gölgesindeydi. Alaz vasiyeti yerine getirmişti. Her yıl olduğu gibi bugün de yanına gitti. Avucunda Melina'nın öldüğü gün ki beyaz kelebek vardı. Onu kurutup bir kolye haline getirmişti. Melina'nın mezar taşlarında dört adet kelebek vardı. Alaz her yıl, bu kelebekleri ölene kadar mezarının başına sıra ile dizmeyi düşünüyordu ve bunu her yıl düzenli bir şekilde yapmıştı. Elindeki kelebek bunlardan beşincisiydi. Kurutulmuş kelebeği mezarının başına astı. Dua ederek onunla konuşmaya başladı.

"Günaydın sevgilim. Sana bir kelebek daha getirdim. Sen kelebekleri bu kadar çok sevme dedin, ben hala seviyorum. Bak sen sevdiğin parfümü sıktım, koklayacak mısın? Çok güzel değil mi? Peki ya damatlığım ne de çok yakıştırmıştın. Böyle ilk gördüğünde kendinden geçmiştin. Melina, seni o kadar çok özlüyorum ki. Kızımız da beş yaşında bu arada. Sabah güzel bir kahvaltı yaptık. Malum biz de burada seninle yaşıyoruz. Elbise mi? Merak etme her yıl yine ben kazanıyorum. Akşamda doğum gününü kutlayacağız beraber. Burada sahil de olacağız senin yanında. Bak Yaman ve Serpil de geliyor. Onlarında bir çocuğu oldu. Hem de erkek, Yaman beşik kertmesi yapalım diyor. Bu çocuk hala deli ve ünlü bir boksör olmayı başardı. Onlar da her yıl bugün geliyorlar. Seni hiç yalnız bırakmıyoruz.
Kelebek mi?  İnan bana senden sonra hiç uçan bir kelebek görmedim. Güzel uyu kadınım, seni çok seviyorum. Bu arada tam beş yıl oldu ve ben seni hatırlatacak bir kadına hala rastlamadım, rastlayacağımı da düşünmüyorum. Seni bana hatırlatacak olan tek kişi kızım Deniz.
Aşkın gerçeklerine ihtiyacım yok. Ben hayallerimle mutluyum. Zaten bir kadın seni bana hatırlatacak olsa, seni sevmemin bir anlamı kalmazdı. Sen tüm kadınlardan, herkesten ve her şeyden farklıydın.

Ondandır seni hala ozleyişlerim. Ben artık kaçayım malum kızımızın doğum günü, seni seviyorum seni seviyorum."

Mezarın yanı başına yatarak toprağı sıktı.

Bir müddet sonra Alaz kızının ellerinden tutarak sahile indi. Alaz paçalarını sıvayarak elinde ki oltasını denize attı. Oltanın kancasına Melina'nın kuvars bilekliğini takarak denize doğru yavaşça bıraktı.

"Deniz çok gitme kızım kenarda dur."

Deniz kumsal kenarında tebessüm ile koşarak kıyı boyunca bir gidip bir geliyordu. Denizin dalgaları ile ayağının ucuna değen tokayı eline aldı. Bu Melina'nın tokasıydı.

Eline alarak Alaz'ın yanına doğru gitti.
"Baba bak?" Alaz Melina'nın kaybettiği tokayı eline aldı. Gözlerinde bir damla yaş ile avuçlarının için de izlemeye devam etti.
"Gel kızım yaklaş." Tokayı Deniz'in saçlarına takarak alnından öptü.

Saatler sonra sahil kenarında Deniz'in doğum gününü kutlamak için herkes masada yerini almıştı. Yaman ve Serpil her zaman yanında oldukları gibi bugün de onları yalnız bırakmadı. Yaman, Alaz'a yaklaştı.

"Bugün ne düşündün abi?"

"Hiç."

"Ne hissediyorsun?"

"Aslında geçmişimin özlemi onu hala dün gibi yaşama isteyişimin olması. Onun olmama ihtimali dahi olmuş olsa, o hep yanımdaymış gibi gülmek, o yanımdaymış gibi yaşamak. Her adımım da ve fikrim de hayatımda olması, geçip gitsin istemiyorum. Hep kalsın ama aslında o yok. O sadece şarkılara sözlere sığdırdığım hayalini özlediğim kadını yaşamak isteyişim. Tek fark sadece onu hayal edip eskiyi özlemek ve hatırlamak. Bu sadece istek. O hiç geçmişte kalsın istemiyorum." Diyerek uzaklaştı.

"Abi nereye?"

Alaz tebessümle Melina'nın mezarlığına baktı.

"Elli yaşıma."

Sandala bindi ve kürekleri çekmeye başladı. Ona olan sözünü tutmak için kendini denizin derinliklerine bıraktı. Kelebek görünümlü sandala geçti. Derin bir nefes aldı ve yarım kalan şarap şişesini çıkardı. Onunla içtiği kadehleri önüne koydu. Bardağı aldı ve kırmızı renge boyadı. Alaz elli yaşında koca bir ihtiyardı. Gözlerini kapattı. Melina'nın yanında olduğunu hissetti. Nefesi gittikçe derinleşiyordu.
Onun kulağına fısıldadığını duydu

~ KUVARS ~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin