''Sevdiğin yağmurlar gibi gelmiyorsun ki! Gözyaşım gibi yüreğimden kopuyorsun. Toprak kokusu değil ki soluduğum, yürek zehrinin göz artığı boğulmakta olduğum... ''
NİLÜFER
Uyumadım gece. Sabah olduğunu anlayıp formamı giydiğimde ise okula gitmek için erkendi. Mutfağa geçtim. Annem uyanmış ve kahvaltı hazırlıyordu. Neden bu kadar erken uyandığımı sordu. Gece boyunca uyumadığımı fark etmemişti. Her zaman ki gibi! Gülümsedim, uykulu gözlerinden öpüp ödevimi yapmayı unuttuğumu bu yüzden erken gidip okulda yapacağımı söyledim. İnandı, her şeye inanırdı.
Evden çıktığımda hava serindi. Sokaklar ise boş, saat sabahın yedisi. Okula bir saat var. Düşünmem gerekiyordu. Dün olanlardan sonra hamle yapmam gerekiyordu. Ehad iki hafta boyunca beklediğim hatta neredeyse unuttuğunu sandığım hamlesini dün yaptı. Nefes alamadığımı düşündüm. Belki de alamıyordum. Ehad susmuyor, bana sürekli dilimle ilgili kendince komik şakalar buluyordu. Atahan beni o andan uzaklaştırmasaydı çığlık atmaya başlıcaktım. Ehad benle dalga geçtiği için değil. Herkesin içinde yeri yalamamı emrettiği için değil. Bana harflerimi nerede kaybettiğimi düşündürdüğü içindi, çığlıklarım...
Neredeydim... Kafamı kaldırdığımda kendimi Nevşehir Kalesinde buldum. En son evden çıkışımı hatırlıyordum. İki saat yürümüş ve geç kâğıdı bile alamayacağım bir saatte kaleden Nevşehir'i izlemeye dalmıştım. Kim inanırdı evden okul için yedide çıktığıma?! Üstelik buraya nasıl çıktığımı bilmiyorum. Babamın asla tek başına dolanma dediği mahalleden geçmiş olmalıyım. Nevşehir kalesi cingan dediğimiz kesime aittir. Hırsızı, yolsuzu, belalısı, tecavüzcüsü, büyücüsü, kaçakçısı hepsi bu kalenin altında yaşar. Elbet iyi insanları da vardır. Ben bu kaleye çıkana kadar karşılaştığım insanları muhakkak iyidir. Çünkü bilinçsizce dolanmama rağmen başıma en ufak bir bela gelmemişti. Çok az şey aklımda kalan. Sağ sola çarpmam, yalpalamam, aynı yoldan defalarca geçmem... En son harflerimi düşünüyordum. Onları nerde bıraktığımı. Sonrası yok. Bazen oluyor. Sen gittiğinden beri bazen bilinçsizce, bilinçaltımda olanları takip ediyordum. Bilemiyorum, belki yürüdükçe her şeyi arkamda bırakabileceğimi düşünüyorum. Kaçıp kurtulmak istiyorum. Yaşadıklarımdan, yaşamakta olduklarımdan. Yorgun bir halde kendime geldiğimde ise, birini sana benzetmiş oluyorum. Bilinçaltım belki de sadece seni arıyor. Nereye gittiğimi veya nasıl geldiğimi bilmediğim, kaybolduğum her yolda belki seni arıyorum. Bilinmez belki sana çıkar.
Sonrasında okula geri döndüm. Sınıftakilerin hepsine selam verdim. Gülümsedim, dün sınıfın ortasında ağlayan ben değilmişim gibi, hepsi gülmemiş gibi. Atahan'ın yanına oturdum. Ona teşekkür ettim. Dün attığı mesajlara cevap vermediğim için üzgün olduğumu söyledim. Bir daha ne olursa olsun ona cevap vereceğime dair ona söz verdim. Sözümü tutan biri değildim, sen bunu biliyordun. O henüz öğrenmemişti.
Öğleden sonra, iki ders geometri diğer dersimizde turizmde animasyondu. Geometri hocamız eğer sınava girmeyecekseniz dersime gelmeyin demişti. Sınıftaki hengâmeden sıkılmıştı. Ben de çıktım. Bahçe de kitap okumak için sakin bir yer seçtim. Okul müdürümüzün beni çağırdığını, nöbetçi öğrenci kitabımı okurken söyledi. Anlaşılan müdür yine beni üniversite için ikna çabalarına girişecekti. Okul birincisiydim ama üniversite umurumda değildi. Tek istediğim kitaplardı. Beni hiç alınmamış bir nefeste yaşama davet eden kitaplardı. Ailemle sorunlarım olduğunu söyleyip odadan çıktım, yalan değildi. Babamı arasa o da aynı şeyi söylücekti. Nil okumayacak deyip kapatacaktı telefonu. Teneffüste sınıfa döndüm. Ehad ve Okan bugün de gelmemişti. Hamlemi düşünmeyi erteleyebilirdim. Can, dün sabaha kadar bir dizi izledim. You are beautiful on altı bölümlük bir Kore dizisi. Bana bir şeyi hatırlattı. Vazgeçmemeyi. Tamam, bir ölüyüm. Sen gittikten sonra çürümeye başladım. Ama Ehad'a karşı pes edemem. Farz et ki mezar hırsızları ile mücadele eden bir hayaletim. Tek isteğim huzur içinde uyumak...