15

0 0 0
                                    


''Düşleri yoktu. Her ömre düşmüşken hayallerin gamzesi, o kuramamıştı varlığını düş saatine. Bir an bile kabul edemedi, baş tacı ettiği gerçeklerine kurulan geçici ve bir o kadar sahte olan mutlulukları. Ama kabulleniyordu, hayal kurmayı reddetse de seviyordu yokluğu yansıtabilen düş aynasını. Ve fark etti bir gün birileri bir olmuş, çalabilmesi için hayallerini yazıyordu. Evet evet, her yazar onun için döküyordu hayallerini harflere ve böylece hiç alınmamış bir nefeste yaşadığını hissediyordu, düş hırsızı.''
KAVANOZ KAFE - Birkaç gün önce...

''Gerçek ismim, Eflal. İsmimin anlamı; kurak, bitkisiz yerdir. Yara ve bozukluk anlamına da gelir. Ailem Kuran'ı Kerim'de geçtiği için anlamını bilmeden koymuş. İnsanların isimleri, hayatlarından rol çalar, Ateş. Hayatımı oynarken ve söz hakkı bana aitken ismim, benden söz çaldı kendimden eksildim. Güneş sıcaklığı ile hayat verirken, Eflal'ın ateşi dokunduğunda kavurdu. Tıpkı Kızılırmak gibi. Bir annenin ve bir katilin ismine sahip oldum.

Eyaz'dan önce biri vardı, benim için çok değerliydi. Cemre, ruhuma düşen ilk kıvılcımdı. Anaokulunda tanıştık. O zamanlar, kızın kalbinde meleklerin yaşadığına inanırdım. Kibar, anlayışlı, sorumluluk sahibi, zeki ve yaşına göre fazlasıyla erdemli bir çocuktu. Kısa sürede sınıfımızın lideri olabilmişti. Herkes onun dudağından çıkacak söze bakardı. Kimsenin okulda üzülmesine, rencide edilmesine, haksızlığa uğramasına izin vermezdi. En çok da beni korudu. Diğer çocuklar benimle alay ederken, beni dışlarken hep yanımda oldu.''

''Bekle diğer çocuklar seni neden dışladılar? Küçük şeytanlar... Hepsini bulup dövmem gerekiyor.'' Dedi Ateş. Farkında değildi. Güneş anlatırken başını eğiyordu. Her an anlatmaktan vazgeçebilirdi. Ancak Ateş'in bilmesi gerekirdi, zor da olsa devam edecekti.

''Çünkü benim annemin kasabada adı çıktı. Herkes annem hakkında kötü kadın ya da fahişe diyordu, tabii çocukların bu sözleri duyması uzun sürmedi. Beni aşağıladılar. Sana yalan olduğunu, iftira olduğunu, haksız yere eziyet gördüğümü söylemek isterdim. Ama değil, onların anlattıkları kadar kötü olmasa da annemin babam dışında bir adam ile gönül ilişkisi oldu. Sonrasında bir başka adam. Sonrasında yine başka adam. Şimdi bile bir başkası olduğunu biliyorum. Hayır, annem parayla kendini satmıyordu. O âşık oluyordu. Terk ediliyor ve yine âşık oluyordu. Yanlış anlama yaptıklarını haklı bulduğum için söylemiyorum ama annem genç, güzel ve alımlı bir kadındır. Babamın yanına hiç kimse annemi yakıştıramaz. Babam yaşlı, kısa boylu ve çok kilolu bir adamdır. Aralarında yirmi beş yaş fark var. Babamın ilk karısı vefat edince, annemle çok para ödeyerek Nevşehir'in adı duyulmayan köylerinden birinde on beş yaşında evlenmiş. Dünyalar güzeli annem, gerdek gecesinde o çirkin suratı görünce bayılmış. Dediğim gibi bunlar annemi haklı çıkarmıyor ama bazen babamın da hak etmediğini düşünmüyor değilim. Aldatılmak hak edilebilir mi diyeceksin! Babam hak etmeyi başarmış olabilir.

Annem gençliğinde defalarca bebeğini düşürmüş. Ben doğduğumda ise, bu durum değişmedi. Annemin diğer ölü bebeklerine katıldım. Tek farkım, gömüldüğüm topraktan yeryüzüne doğru bir ağaç gibi büyümem oldu. Çoğu ağaç yetimdir. Uzaklardan rüzgârla savrulan bir tohum toprağın koynuna ilişir. Yağmur suyu verir, Güneş ışığı... Bir süre sonra hiçbir insanoğlunun eli değmeden ağaç gökyüzüne dokunur. Bende öyle kimsenin emeği olmadan kendi kendime büyüdüm. Şimdiye kadar annemin beni umursadığı tek cümle ''Bakkaldan şeker al.'' olmuştur. Dediğim başkaları geldiğinde beni evden göndermek için para verir ve bakkala gönderirdi. Ben hiçbir zaman o şekerin tadına bakmadım. Parayı evden kaçmak için biriktirdim. O hayatı terk etmek istiyordum. Sadece annem değil, babam da beni hiç sevmedi. Kız evladı onun için sevilecek bir nitelik taşımıyordu. Erkek kardeşlerim onun gözdesiyken, ben görünmezdim.'' Dedi Güneş, derin bir iç çekişten sonra devam etti.

BeşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin