24

1 0 0
                                    

''Ben yazıyı buldum, hikâyeleri buldum ve ben bir daha kendim için sığabilecek bir benlik bulamadım.''

NİLÜFER

''Oppenheimer'i mi düşünüyorsun?'' Diyor karanlığın içinden bir ses. Davetsiz gelen ve vakitsiz giden bir misafir. Görmeye çalışmıyor gözlerim sesin sahibini, tanıyor çünkü. Ama görebilecek miyim bu sesin sebebini?

''Evet.'' Diyorum, kırıntılarımı toparlayınca tek bir gözün ışıltısı parıldıyor.

''Neden?'' Diyor Tekgöz, kırıntılarımı dağıtmaya meyilli sesiyle.

''Oppenheimer atom bombasının babası olarak bilinir. İyi mi kötü bilemem, günah işlerken fark etmiyor zaten! Herkesin eninde sonunda bir günahı oluyor. Ama merak ediyorum bu dahi insan elbette biliyordu, çocuğunun katliamcı olacağını. Yine de devam etti büyütmeye. Yine de ölümlere, teröre, savaşa arkadaş olacak bu çocuğu yok etmedi. Acaba o da ben gibi âşık mıydı buluşuna? Ben yazıyı buldum, hikâyeleri buldum ve ben bir daha kendim için sığabilecek bir benlik bulamadım. Biliyorum bu yazı,  bu düşkünlük yakacak,  yıkacak gerçekliğimi. Hikâyem anlatıldığı an atom bombası etkisi yapacak sevdiklerime,  hayatıma. Sırlarım tek tek yansıyacak göz aynalarında ve bir daha hiçbir şey aynı olmayacak. Hikâyelerin tekrarlardan ibaret olduğunu, bir halkada süregeldiğini söylerlerdi şimdi o halka kırılacak. Yine de devam etmeli miyim yazmaya?! Ne olursa olsun.''

''Atom bombasını Oppenheimer bulmasaydı, bir başkası bulurdu saf dillim! Halka kırılmalı, acı da verse yaşanmalı bazı anlar. Gerçek dediğin ne yapar eder açığa çıkar. Sır dediğin buz olsa da çözülür kış vakti. Sen olmasan da hiçlik aynı kalmak istemeyecek! Ölmek ve öldürülmek arasında bir fark görmüyorum ben. Vakti geldiğinde ölüyorsun, katilin kim olursa olsun. Öyleyse yaz, adını kendi elinle yaz ölüme...''

Uyanıyorum. Ateşim var. Odam karanlık sokak lambasının ışığı belli belirsiz. Elimde bir defter ve kalem var. Bir anı ilişiyor gözüme. Hatırlıyorum. Parmaklarımın tuttuğu bir başka kalemle ilgili bir anıyı hatırlıyorum. Anımda yazmıyorum, yazılanları karalıyorum. Sınıftayım, bir hikâyenin parçalanışını dinliyorum. Birinci veya ikinci sınıfın bir dersinde olmalıyım ki, kitabı okuyan çocuk inanılmaz heceliyor ve korkusuzca dağıtıyor harfler sofrasını. Onun yazıyı bitirmesine sabrım yok. Hızla göz atıyorum önümdeki kitaba. Hikâyeyi toplamaya çalışıyorum. Bir kızdan bahsediyor, bana çok benziyor ama ben kadar değil. Daha fazlası var, yalnız değil.

Dersten kopuyorum. Yokum artık, sınıfta. Her şey bulanıklaşıyor. Elimde bir silah var, kalem yerine. Karşımda biri. Vurmak mı? İhtimal dâhilinde. Vurmak istiyor muyum? Hem de çok. Sonra ellerim, ellerim gözüme çarpıyor, silahı taşıyacak kadar büyük olan ellerim. Sahi kaçıncı sınıftayım? ''Kaldığı yerden devam et.'' Diyor hocam. Hayallere daldığımın farkında. Beni derse çağırıyor. Belli ki hazırlıksız yakalanacağımı, nerde kaldığımızı soracağımızı düşünüyor. Sesi sert, sesi uyarıcı. Bilmiyor, okuyana eşlik eden bir başka ben daha var içimde. Yalnız değiller. Beklemeden kekeme çocuğun kaldığı yerden devam ediyorum. Okumaya...

BeşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin