16

0 0 0
                                    

''Yine de gülümsedim ve bir hayaleti dilime musallat eder gibi iyi akşamlar dedim.''

ATAHAN

Bu hafta nöbetçiydim. Turizm otelcilik liselerinde ikinci sınıftan itibaren her öğrenci bir hafta derse girmek yerine otelde çalışmak zorundaydı. Genelde her sınıftan bir veya iki öğrenci sınıf listesindeki sırasına göre seçilirdi. Ama bu hafta değişiklik yapılmıştı. Bu hafta nöbetçiydik. Nilüfer, Peri, Ehad ve Kayra ile birlikte çalışmak zorunda kaldık. Ne ekip ama! Pazartesi sabah Nil'den sonra adım okunduğunda ivme kazanan mutluğum, diğerlerinin de adı okunduğunda aniden durmuştu. Korkmuştum. Artık Ehad ve Kayra'nın yanında durmak yürek istiyordu. İkisi Peri sayesinde birbirlerinden öldürecek kadar nefret eder olmuştu. Ancak yine Peri sayesinde birbirlerine fiske dahi atamaz haldeydiler. Bu durum onları saatli bomba yapıyordu. Ben patladıklarında yakınlarında olmaktan korkuyordum.

''Sence ilk vampiri kan içirtecek kadar delirten kimdi? Neden canavar olmak istedi?'' Soru Nil'den geliyordu. Böyle saçma sorular hep ondan gelirdi. Back ofiste kahvaltı yapıyorduk, tıpkı Kozaklı da yaptığımız kahvaltılar gibi. O zaman da yine bunun gibi saçma sorular sorardı. Nil'in kafası sabahın erken saatlerinde uyandığını anlamıyordu. Bilinçsizce rüyada gördüklerini sorgulamaya devam ediyordu. Şimdi vampirlerin var olduğuna bile inanmazken bu soruyu cevaplamak zorundaydım.

''Âşık etmişlerdir. İnan bana âşık olunca deliriyorsun.'' Dedim çayımdan bir yudum aldıktan sonra.

''Olabilir mi? İnsanların vampir doğmayacağı kesin çünkü ölü bir beden yaşamı taşıyamaz. Bu yüzden vampirler sonradan olan varlıklardır. Ama aşkla ne alakası var? Bence kanımızın içinde uyuşturucudan çok daha etkili bir madde taşıyoruz. Bizi özelleştiren bir şey. İlk vampir bunu fark etmiş ve yok etmek istemiştir. İnsanlardan sadece kendilerine ait olan bir şeyi alabilmek ne korkunç olurdu, düşünsene !?''

''Bana bak sen inanıyor musun vampirlere? Söylenti bunlar.'' Sıkılmıştım. Ben ona güzel sözler söylemek istiyordum. Her kızın hoşlanabileceği tatlı kelimeler kullanmak istiyordum. Tıpkı diğer sevgililerime fısıldadığım gibi ona kaderim olduğunu anlatmak istiyordum. Ve bunu ilk defa  inanarak söyleyeceğimi biliyordum. Ama Nil ile bu mümkün olmuyordu.

''Ben ihtimallere inanırım. Ancak gerçekleşenleri benimserim.''

''Yani?''

''Yani vampirlere, uzaylılara, gumiholara, kurt adamlara, zombilere söyleyeceğin her yaratığa inanıyorum. Sanatçı ruhum onların gerçekliğini düşlemeden var olamaz. Ama olay şu ki ben sadece benimsediklerimle yaşarım. Onların gerçekliğime sızmasına izin veremem. Çünkü bir kişi hayalleriyle yaşarsa, hayalleri onun gerçekliğini ezer, delirir. Ve bir kişi, hayalsiz yaşarsa bu dünyanın basitliği altında ezilir.''

''Sanırım seni hiçbir zaman anlamayacağım.''

''O kafa yok sende. Neyse büfeye bakar ol, ben çocuklara kahvaltı götüreceğim.''

''Bircan şefe yakalanma.''

''Ona da götürünce kızmaz.'' Dedikten sonra beni back ofiste bırakıp, çıktı. İkimiz servisteydik. Diğer üçü katta oda temizliyordu. Bircan şef kat şefimiz, Erkan şef resepsiyon şefimizdi. Mutfakta da Ünal Usta vardı. Serviste şef yoktu, şef kendimizdik. Üç usta öğretici uygulama otelimize yetiyordu. Nil büfeden sandviç ve çayları hazırlayıp kata çıktı. Bende büfedeki eksikleri tamamladıktan sonra resepsiyona geçip Erkan şefin yanında takıldım. İnternetten hava durumlarına bakıp karın ne zaman yağacağını öğrenmekti maksadım. Ne yazık ki bu haftada kar yağışı yoktu. Havaların soğumasına rağmen gökyüzünde tık yoktu. Keyfim kaçarak restoranda geri döndüm. İşte o an onunla karşılaştım. Mr.Loser! Okul efsanemize göre her kim bu yaşlı, kırmızı şapkalı, aksak yürüyen adama iyi davranırsa üniversiteyi kazanamazdı. Bir söylentiydi ama okuldakilerin çoğu inanıyordu. Mr. Loser her sene bir hafta boyunca otelimizde konaklardı. Her şeyden bolca yer, büfeyi boşaltıldı. Yemesine göre zayıftı çünkü anlatılanlara göre o bir evsizdi. Bir hayırsever ona her yıl bir haftalık konaklama bağışlıyordu. Kıyafetlerinden ve her şeye saldırırmış gibi yemesi anlatılanları destekliyordu. Onunla konuşmamalıydım. Hafifçe gülümseyip back ofise kaçtım. Önce tanıdığım mezunlardan birini aradım. Emin olmalıydım. Pansiyonda kalan Şenol vardı. Bana efsanenin gerçekliği hakkında birkaç bir şey söyleyebilirdi.

BeşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin