Bölüm 10

225 19 5
                                    

Herkese merhabalar,

Yeşim ve Ayaz'ın hikayesi son sürat heyecanla devam ediyor. 

yorumlarınızı bekliyorum. 

Sevgiler,

Başak 

***********************************************************************************

Yeşim**

Günlerdir yataktan çıkmadım, çıkmayacağım da. Ben adama "Gitme," dedim, havaalanına kadar gittim, yalvardım. O ise gitti... Arkasını bana döndü ve gitti. Emin olmam gerekliymiş kendimden. Ben eminim ya, niye kimse inanmıyor bana?

Gülce, Alaz, Yiğit. En önemlisi Ayaz inanmıyor bana ve ne yapmam lazım inandırmak için, bilmiyorum. Boş boş tavana bakarken birden kafama sanki birisi vuruyor ve kafamda şimşekler çakıyor. Böyle yatarak hiçbir şey yapamam ki ben. Her gün gazetelerin spor sayfalarını tarayarak vakit geçiremem. Her gün Ayaz Efendi'nin İstanbul'da boy boy resimleri çıkıyor, yok kulübe imzaya geldi... Sözleşme imzaladı... Formaları satışa çıktı... Sağlık kontrolünden geçti... Yöneticilerle yemek yendi. Her resminde de yanında Berk diye bir adam var, kulüp yöneticisi sanırım. Ayaz'ın yerine devamlı o konuşuyor.

Yattığım yerde kafamın içinde konuşmaktan yoruluyorum ve yerimden fırlıyorum, duşa kendimi atınca sıcak su tenimden akarken biraz daha iyi hissediyorum. Ardından üzerime en sevdiğim elbisemi giyiyorum. Evet, o kırmızı olan, pileli etekli uçuşan tabi ki siyah platform ayakkabılarımı da giyiyorum. Ah güzel ayakkabılarım... Bunları Milano'dan almıştım. Türkiye'de bir türlü giymeye kıyamıyordum, ama bugün giyeceğim. Saçlarım zaten kısa artık, düzleştirici ile düzelttim mi, tamam... Son olarak makyaj... Makyaj için Mac'in kursuna iyi ki gitmişim. Varla yok arası, kendimi iyi hissettiren makyajımı da yapıp atıyorum kendimi hapishanemden.

Evde kimse yok sanırım, çıt çıkmıyor. Kimselere görünmeden dış kapıya ulaşmanın huzuru ile kendimi arabama atıyorum. Son kavgamızda babam arabamın anahtarlarını almıştı ama bende yedeği var nasılsa. Ahh güzel arabam, nasıl da özlemişim seni. Sakin ve kararlı bir şekilde binanın önünde duruyorum, elim telefona gidiyor ama bir türlü arayamıyorum. Birkaç dakika kadar daha bekliyorum ve ellerim titreyerek arıyorum.

"Yeşimmm. Arayacağını biliyordum, sen akıllı bir kadınsın..." Sesi o kadar riyakâr geliyor ki midem bulanıyor.

"Cenker... Aşağıdayım. Konuşmamız lazım," diyebiliyorum. Sesim nasıl çıktı, hiçbir fikrim yok ama konuşuyorum inatla.

"Gelsene içeri, ne öyle yabancı gibi, konuşalım tabii güzelim," diyor. Evine girmek, o bahçeyi, salonu, mutfağı kısacası onun alanını görmek istemiyorum. Ne olacak, başıma neler gelecek kestiremiyorum artık fakat çıkıp yüzleşmem lazım. Yoksa bu iş böyle bitmeyecek. Sözde hayallerimde benim olan, kendi döşeyeceğim eve doğru gitmek için arabadan iniyorum. Tam bahçe kapısına yaklaşınca "Yeşim Hanım," diye seslenen hoş bir kadının sesi ile irkiliyorum.

"Yeşim Hanım merhaba. Nasılsınız? Sizi burada görmek,"

"Aaaa Ece Hanım merhaba. İyiyim, siz nasılsınız? Rüzgâr nerede?" diye sorabiliyorum.

Ece Hanım benim kreşten öğrencim Rüzgar'ın annesi. Nasıl da hoş bir kadın, ilk gördüğüm andan beri onun sarı kıvırcık gür saçlarına hastayım. Evet, itiraf ediyorum. Gözlerinin içi gülüyor her zaman.

"Rüzgâr tabii ki Emir ile şurada ilerideki parkta. Özge onlarla bende fırsattan istifade kaçtım. Emir'in ailesi de bu sitede oturuyor da..." derken o huzurlu sesiyle biraz daha sakinleşiyorum. Kalp atışlarım düzene giriyor.

Tesadüfen AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin