Bölüm 14

208 16 17
                                    

Herkese merhaba,

keyifli okumalar, yorumlarınızı bekliyorum.

Başak 

**********************************************************

"O mavi gözlü bir devdi,

Minnacık bir kadın sevdi.

Kadının hayali minnacık bir evdi,

Bahçesinde ebruli hanımeli açan bir ev"

 Ayaz**

Yeşim yanımda çok tedirgin. İzmir'de böyle değildi, son gece birlikteyken şakıyordu. Şimdi ise arabada yanımda oturan kadın o değil sanki. Öyle donuk ki sesi öyle boş ki sanki bir robot gibi yol tarif ediyor bana, sesi metallerle yoğrulmuş. O Ati mi ne denen yasak aradığında nasıl da şakıyordu ama artık bana bu kadar donuk, bu kadar soğuk.

"Arabanı buraya park edebilirsin, benim arabam İzmir'de kaldı," diyor. Peki her şeyini bırakıp gelmene rağmen neden sana ulaşmamı istemedin be kadın, neden? Önden minik adımları ile ilerliyor, bahçe kapısından girer girmez o koku burnuma doluyor. Bana Yeşim'i hatırlatan o koku. Bir anda tüm bünyemi ele geçiriyor, beynime hükmedemiyorum ve o çiçeğin önünde duruyorum.

Kokuyu içime çektikçe daha iyi anlıyorum Yeşim, sen benim taa içime işlemişsin. Kokun, tenin, saçların, gülüşün her şeyinle en derinlerimde içimdesin be kadın. Salondan sesleniyor sanki kuşların cıvıltısı gibi geliyor, ne diyor anlamıyorum ve yanımda bir sıcaklık hissediyorum. Yüzünde garip bir ifadeyle bana bakıyor, o yeşil gözler çok ürkek. Yok, dayanamayacağım artık, gözlerinden akan o yaşlara dayanamayacağım. Bu kızı daha fazla üzmek istemiyorum, gözlerindeki yaşlar kalbimi delerken ben artık arkamı dönüp gidemem... Öyle bir sarılıyorum ki "Gitme," diyebiliyorum.

"Sakın bir daha beni bırakıp gitme," diyebiliyorum.

Benim bu kadar şiddetli sarılmamla ilk önce şaşırsa da o da tutukluğunu üzerinden atıyor ve sımsıkı sarılıyor bana. Tırnaklarını sırtımda hissediyorum, nefesini göğsümde, kalbimin üzerinde. Tutkunu olduğum hanımeli kokusu ciğerlerime doluyor. "Sen kokuyor burası," diyorum "Sen kokuyor her yer."

Gözyaşları içinde yüzüme bakıp sonra tişörtümü silmeye çalışıyor. "Kusura bakma, batırdım tişörtünü," diyor.

Gülsem mi n'apsam bilemiyorum ki bu şirine karşısında. "Be kadın, ben burada acıdan kıvranıyorum sen bana tişört diyorsun," diyorum gözyaşlarını yeniden silip.

Şaşkın şaşkın bakıyor suratıma, "Senin gözünden akan yaşların hepsi benim yüreğime batıyor, ağlama artık. Seni ağlarken görmek istemiyorum. O son ayrılışımızı unutmak istiyorum, Çeşme'deki o gece gibi bana hep gül, kıkır kıkır kıkırda istiyorum."

Kızarmış burnu, ağlamaktan iyice yeşil olmuş gözleri... Gözlerini gözlerime sabitliyor. "Sen de ağlatma o zaman. Ben son dört aydır hep senin yüzünden ağladım. Ağlatma beni, ben de ağlamam. Manyak mıyım neden ağlayım durup dururken?" diyor o kıpkırmızı olmuş burnunu gururla kaldırırken.

Sıkmak istiyorum o minik gururlu burnu, ısırmak... Yeşim'i şu an içime sokmak istiyorum. Minik şirine hiç altta kalmayacak hiç!

"Ben mi ağlattım seni hep. Hadi canım. Ben bu kadar ağlamaman için uğraşırken nasıl olabilir bu acaba?" diyorum damarına basmak için ve bir anda yeniden iç çekiyor, hayır ağlama lütfen, hayır!

"Sen tabii... Bırakıp gittin beni. Ben yalvardım sana, peşinden geldim ama sen? Sen beni havaalanının ortasında bıraktın gittin Ayaz Efendi, gittin!" derken dudakları yeniden büzüşüyor, gözleri doluyor.

Tesadüfen AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin