1 hafta sonra,
Parmak uçlarımla önümdeki derginin sayfalarını ittirirken titrek bir nefes alıp ciğerlerimi nefesle doldurduğumda yine nefessiz kalmıştım. Nefes alamıyordum. 1 haftadır olduğu gibi.
Alt dudağımı ısırdım, başımı geriye atıp tavana kilitledim bakışlarımı. Kirpiklerimi kırpıştırıp komodinin üzerindeki telefona uzandı elim. Tavandan zar zor çevirdim gözlerimi. Akşam yemeğine yaklaşmıştı saat.
Birazdan yemeğe gidecek, beni tamamen yok saydığı masaya oturacak ve belki bir şeyler söyler umuduyla ağzının içine bakacaktım. Tatilden geldiğimizden beri aynı şey oluyordu. Ona ne söylediğimi ve ne söylemediğimi net bir şekilde hatırlıyordum. Işık yaktığımın, ona bir şeyleri belli ettiğimin farkındaydım. Benim için problem belli etmem değildi, belli ettikten sonraki kısımdı.
Geldiğimizden beri yüzüme bile doğru dürüst bakmıyordu. Her şeyden habersiz olan abim sürekli normal davranmaya çalışıyor ancak ikimizin garip tavırları yüzünden afallıyordu. Evde durmuyor, işe gidip işten geliyor ve sonra ya dışarı çıkıyor ya da babamın odasında saatler harcıyordu. Birkaç kez konuşmak için harekete geçsem bile her seferinde çabamın bloklanması, geri çekilmeme sebep olmuştu. Reddedilmekten korkmuyordum elbette ama üzülüyordum. Direkt olarak anlamış mıydı yoksa seziyor muydu? Duygularını mı sorguluyor yoksa benim mi duygularımı sorguluyordu?
Düşünmekten kafayı yiyordum. Başım gövdeme ağır geliyor konuşmak bile gelmiyordu içimden. Herkese karşı normal davranmaya ve en azından diğerlerinin bir şeyleri anlayamamasını sağlamaya çalışıyordum. İyi ki rol yapmakta iyiydim.
Esra yenge de Baran'a biraz alan tanımamı söylemişti. Haklıydı çünkü her neyin farkına varmaya çalışıyorsa ona da ağır gelmesi çok normaldi.
Tek dileğim bunun bir an önce olmasıydı.
Kardelen mevzusu da sanki kapanmış gibiydi. Zaten tatildeyken bile bir kez konuştuklarına şahit olmamıştım, aralarında her ne varsa büyük bir sorun olduğunu biliyordum. Olayın aslını öğrenmek imkansızdı. Baran'a direkt olarak soramazdım, abime hiç soramazdım...
"Offf!"
Oflayarak kendimi yatağıma bıraktım ve son zamanlarda hep yaptığım gibi gözlerimi kapadım.
Akşam yemeğinden sonra Baran yine evden ayrıldı. Abim, Davut Abi ve Said'le birlikte dışarı çıkmışlardı. Davut Abi'yle aram çok da iyi sayılmazdı. Birbirimize zararımız dokunduğundan değil, sadece yapı olarak çok başka oluşumuzdandı. Açık açık bir şey dememiş olsa bile benim erkeklerden hoşlanmamdan, feminen giyinmemden ve 'has erkeğin' (!) olamayacağı kadar enerjik dolaşmamdan rahatsız olduğunu biliyordum. Kafasındaki bazı terimleri hala aşamamıştı ama Allah'tan ağzını açıp bir şey diyemiyordu. O bir şey söylerse ben asla altta kalmazdım ve bu bizi büyük bir kavgaya götürebilirdi.
Bu yüzden onun olduğu ortamlarda bulunmamaya çalışıyordum. Kavga etmekten korktuğumdan değildi ancak işi kan davasına bile götürecek dilim vardı. Zaten o bize ikinci dereceden akraba sayıldığından bu konakta kalmıyordu. Tepedekindeydiler. Babaannemin kardeşinin olduğu yerde.
Başımı yastıktan kaldırıp avluya çıktım. Son zamanlarda geceleri en uğrak yerim bu sedir oluyordu. Oturup yine düşüncelerimde boğulmadan önce bir bardak çay almak için mutfağa indim.
Kız kuzenlerim tezgahın etrafında gülüşerek sohbet ediyorlardı. Dilşat ve Gül onlardan biraz uzaktaydılar. Fısıldayarak konuşuyorlardı.
Onları umursamadan asık bir yüzle çay bardağı çıkarırken birden kolumdan köşeye çektiklerinde mecburen bardağı bırakmak zorunda kalmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nazende (bxb)
Teen FictionYıllardır beni kardeşi yerine koymuş bir adamda takılı kalacak kadar aşıktım. NOT: Hikaye eşcinsel evliliklerin gerçekleşebildiği bir zaman diliminde geçmektedir.