Konuşmanın üzerinden altı gün geçmişti. Onunla çalıştığım ilk yıllardaki gibi diyaloglarımızı minimum düzeyde tutuyorduk.
Bunun iyi mi yoksa kötü mu olduğuna kafa yormamaya çalışıyordum. Mikhail ile olan ilişkimizin iş sınırı içinde kalması bir yandan rahat bir yandan huzursuz hissetmeme sebep oluyordu. Sekiz yıl az değildi ve kendimi öyle kaptırmıştım ki bu dünyaya.
Tıpkı ait olmadığım bir ağaçtan kopup beni ona ait olmamama rağmen kabullenen başka bir ağacın dalında var olmuş gibiydim. Çiçeklerimin açacağını düşünmek bir yana yaşar mıyım emin bile değilken şimdi baharın gelişini müjdeleyenlerden biriydim.
Mikhail o ağaçtı ve ben ona ait değilken beni kendine ait kılmıştı. Aynı köklerimiz yokken bana çiçek açtırmıştı.
Güven konusunda ölümüne korkuyor ama Mikhail'den gelecek güveni olağanca hevesimle kabul etmeye istekliymiş gibi düşünüyordum.
Mikhail hem kurtuluşum hem kafesimdi sanki. Ve ben kapısı açık olduğu sürece o kafeste kalmaktan memnundum.
"Çınar?" Benjamin'in sesiyle kendime geldim. Dalgın bakışlarım anında ona döndü.
"Evet?" Benjamin garipsese de bir şey demedi.
"Şu Andrei bu adamla nerede buluşacaktı biliyor musun?"
"Neon Pub'da. On nolu masada." Gözlerim masanın başköşesinde oturan adama kaydı.
Mikhail, ben ve Benjamin kahvaltı yapıyorduk. Vincent ara ara uyanıyor ve toparlıyordu kendini. Durumu artık hayati tehlikeyi atlatmıştı.
"Kim gidecek?" Mikhail'e bakarak sordu Benjamin. Önümdeki peynirden bir parça ağzıma atarken cevabı bekledim.
"Çınar ve Lev." Diye cevapladığında zihnim Lev'i hatırlamaya çalıştı.
Mikhail'in en güvendiği adamlarından biriydi. Siber saldırılardan sorumluydu ve benden neredeyse on iki yaş büyüktü ancak asla göstermiyordu.
"Lev biliyor mu?" Benjamin yüzünü buruşturarak sormuştu. Lev ile anlaşanıyordu çünkü bir araya geldikleri ilk an kavga ediyorlardı.
"Haber verdim. Öğleden sonra benim jetimle direkt Almanya'ya geçecekler." Ben orada değilmişim gibi konuşması canımı sıksa da görmezden geldim.
"Öğleden sonraki programınızı mail attım." Sesim aynı onunki gibi soğuk ve mesafeliydi.
Trip mi atıyordu? Pişman olacaktı o hâlde. Sırf istemediğim bir şey konusunda ona taviz vermediğim için bana soğuk yapıyorsa, bana uyardı. Geri adım atan o olana kadar durmayacaktım.
Benjamin önce bana sonra ona baktı. Aramızdaki soğuk rüzgarlar onu üşütmüş gibi titredi.
"Neyiniz var?" Diye sorarken tereddüt ediyor gibiydi.
"Neyimiz var?" Diye sordum ben de Benjamin'e bakarken. Sanki bir sorun yokmuş gibi davranıyordum.
"Kavga mı ettiniz?"
"Biz kavga etmeyiz." Mikhail kelimeleri söylerken yüzüme bile bakmıyordu.
Dişlerimi gıcırdattım. "Doğru, profesyonellik bunu gerektirir."
Bakışları bir saniyeliğine bana kaydığında benimkiler çoktan ondaydı. Ölümcül bakışma çok kısa sürmüştü.
"Ben hazırlanayım." Ayaklanırken telefonumu da aldım. "Hazırlanmam lazım malum çok az kaldı öğleden sonraya." Gözlerimi kısarak Mikhail'e baksam da hemen gittim yanlarından. Bu sinir bozucu duruma katlanmak zordu.
×
Jetten ineli bir saat olmuştu. Lev ile yol boyunca işimize baktığımızdan tek kelime etmemiştik. Zaten muhabbetimin olduğu tek adam Benjamin'di.
Lev ile bir kez yüzyüze gelmiştik onda da muhatabı ben değildim.
"Plan ne?" Diye sordu Lev. Otelden çıkıp Pub'a gidecektik.
"Gaybar olduğu için çift olmayanı almıyorlar. Bizim için listeden iki isim aldım, bu gece Paul ve Nadja'yız." Lev bu durumda olmaktan keyif alıyor gibiydi. Zaten keyif derdinde olan biriydi, garip olaylar neredeyse o da oradaydı.
"İyi iyi, hiç gaybara gitmemiştim."
Alaycı tavrına güldüm. "Plana göre ikimiz gideceğiz ve sen onunla anlaşacakmış gibi yapacaksın. O esnada ben dikkatini çekeceğim ve onu lavaboların olduğu yere götüreceğim."
"Gavatım ben yani?" Bozuk Türkçesine rağmen kurduğu cümleye kahkaha attım.
"Gibi gibi." Diye katıldım ona. Sabahki soğuk enerjiden eser kalmamıştı. Keyfim yerine gelmişti.
"Ya çekemezsen ilgisini?" Diye sordu kendi takım elbisesini çıkarırken.
"Öyle bir şey mümkün olmayacak." Kendimden emindim ve o buna ıslak çalarak alay etmişti. Umursamadan ben de giyeceğim kıyafeti çıkardım.
O banyoda giyindi bense odada. Çırılçıplak soyundum, beyaz tenimi parlatmak için her yerime gliter jelden azar azar sürdüm. Parlak görünsem yeterdi.
Beyaz bir iç çamaşırı giydim. Üzerine tülden yapılmış, beyaz, kemerli bir ceket giydim. Yarı çıplaktım resmen.
Umursamamaya çalışarak satın aldığım makyaj malzemelerini aldım. Gözlerimin etrafına gri parlak far sürmeye çalıştım. Düzgün dursa yeterdi. Uzun kirpiklerime siyah rimel sürdüm, dudaklarıma parlatıcı da yedirdiğimde işim bitmişti. Saçım dağınık dursa da önemi yoktu.
Lev içeriden çıktığında ona döner dönmez ağzı beş karış açık buldum. Gözleri iri iri olmuş bana bakıyordu.
"Yebat' " siktir.
Ona uyarıcı bir tavırla baktığımda ağzını kapatabildi.
"Eşinden utan, Lev." Diye vicdanına oynadım. Anında etki etti çünkü Lev resmen ona tapıyordu.
"Siktir git, Cinar. Şaşırdım sadece." Diye karşılık verse de omuz silktim.
Dışarı çıkmadan önce Lev'i kapıda durdurdum.
"Bu gecenin raporunu Pakhan'a gönder."
"Ama istemedi-"
"Dediğim yap yeter, Lev."
Ne demiştim? Onu pişman edecektim değil mi? Ona bu geceden sonra bana soğuk yapmaması gerektiğini öğretecektim.
Kıyafet için instaya beklerim
Yükseldim
Diğer bölüm Mikhail'den
İyi geco
Insta: Fromthemonlight
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yardımcı| Gay
RomanceMelez Rus mafyası ve onun Türk yardımcısı. *slow burn* 06/01/2024- Bl #1 10/01/2024- loveislove #1 12/01/2024- gay #1