17.KARMAŞA

24 6 47
                                    

Barlas'ın ağzından...

Gökmen her şeyi hatırlıyordu. Bu bizim için büyük bir avantajdı. Ben bunlarla kafa yorarken Tuana arkasına döndü. Saime hala yanımızdaydı. Tuana kafasıyla ileriyi işaret edip gelmesini belirtti. Saime ilk başta bana sonra yerdeki çaylağa baktı. Sonra tekrar Tuana'ya bakıp konuşmaya başladı.

"Yasemin... Bu askeri böyle ortada bırakamayız. Ben onunla ilgilenip sonra gelirim."

Tuana ilk başta kaşlarını çatsa da sonra olumlu anlamda kafasını salladı. Saime aldığı onaydan sonra çaylağa döndü. Başına eğilip nabzını kontrol etti. Kendi işini halletmeye devam ederken Tuana gökmen ile gidiyordu.

"T... Yasemin!"

Adını söylemem ile bana dönmesi bir oldu. Hafifçe yutkunup konuşmaya başladım.

"Bu olanlar neydi? O adam niye sana silah tuttu. Ayrıca senin adamın niye adamı vurdu? Kafam çok karıştı bana bir şeyleri açıklaman lazım."

İlk başta Gökmen'e baktı. Sonra biraz düşündükten sonra yanıma yaklaşmaya başladı. Tam karşımda durduğunda derin bir soluk verdi.

"Seni sanki çok yakından tanıyorum gibiyim ama ayrıyeten bana çok uzaksın. Sana bunları açıklayamam ama seni tanıyabilirim. Öyle değil mi?"

Hissediyor... Bizi ve yaşadıklarımızı hissediyor, hatırlamıyor ama hissediyor ve bu benim için dünyada ki en güzel cümle.

Ben dalmışken onun yüzüne sadece kafa sallayabildim. Bir kaç adım geriye atarak benden uzaklaştı.

"E o zaman sizi en yakınımla tanıştırmak isterim."

"En yakın?"

Hafif bir gülümsemesiyle Gökmen'e baktı. Gökmen biraz tedirgin olmuş gibiydi. Yavaş yavaş yanıma yaklaşmaya başladı. Tuana arabaya giderken gökmen dibime gelmişti.

"Onu hafife aldın Barlas..."

Sonra enseme bir darbe inmişti. Gözlerim onun gittiği yere baktığında onunda beni izlediğimi gördüm.

"Hissetmek yeterli değil miydi bizim aşkımız için"

Son sözlerim olmuştu...

Saime'nin ağzından...

Orda planlanmayan bir şey olmuştu. Sadece bir kurşun atılacaktı vücuduna ama birden fazla kurşun vardı vücudunda. Yardım çantasını alıp onun yanına gelmiştim. Oradan uzaklaşmıştık. yeleği çıkartıp bir hasar olup olmadığına baktım. İyiydi.

Ben onun nabzını kontrol ederken uyanmıştı. Işıktan dolayı zor açıyordu gözünü. Işığı gözünün önünden çekmiştim. Beni gördüğün de yüzünü buruşturdu. Ne kadar üzülsem de belli etmedim.

"İyi misin?"

Oturur pozisyona geldi. Yardım çantasına baktı. Etrafa da daha detaylı baktı. Neden baktığını anladığım da derince bir nefes aldım.

"Senin öldürmek için değil yaşatmak için buradayım. Garip garip etrafı süzüp durma."

Söylediğim şeyle direk bana döndü. Kaşlarını çattı.

"Yaşatmak? Sizin gibiler bilir miydi böyle şeyleri?"

Gözlerimi bir süre kapatıp sakinleşmeye çalıştım. Ben onlardan değildim. Ben ailemi onlar yüzünden kaybetmişken onlardan olamam ki. Anılar canlanınca kalbime derin bir sızı girdi.

03.02.2002... (yazarın ağzından)

Dışarda çok güzel bir hava vardı. Saime yine babasının yaptığı oyuncak bebeği ile oynuyordu. En sevdiği oyuncaydı. Çünkü tek oyuncağı o vardı. Oyuncağı ile oynarken ayağı yamulmuştu. Oyuncağı ile oynadığın da hiç böyle olmazdı. Belki o günün kötülüğündendi...

SerzenişHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin