34- İSPANYOL

22.1K 2.8K 1.4K
                                    

İlk defa geldiğim mekanda etrafı incelemekten çok, hemen karşımda oturan çocuğun tepkilerini izliyordum.

Aliseydi ile konuşalı iki gün geçmişti, iki gün boyunca okula gitmemiştim çünkü onun da arkadaşlarının da yüzünü görmek istemiyordum. Her zaman aynı döngüyü yaşamak da istemiyordum.

Ali'nin saçma sapan gelgitleriyle sabahı zor et, okula git, tavırlarını görüp üzül, günün sonunda dayanamayarak mesaj at ve sonra yine aynı şeyleri yaşa.

Bu sefer kendimden emindim, ondan uzak duracaktım. Sadece birkaç gün kendimle vakit geçirmem ve eskiye dönmem gerekiyordu.

Aşık değildim, bir kalp acısı için hayatımı mahvetmek istemiyordum.

İki gün boyunca okula gitmeyip, evden çıkmadığım için Ufuk merak etmiş olacaktı ki mesaj atmıştı. İyi olduğumu söylesem de inanmamış, en azından gel biraz konuşalım diyerek okul çıkışı beni mahallenin yakınlarındaki bir kafeye çağırmıştı. O okuldan, ben de evden çıkıp gelmiştim.

Kafe aşırı derecede kalabalıktı, zaten sadece kahve içilip sohbet edilecek bir yere benzemiyordu. Nargile, sigara tüketiliyordu içeride, kalabalıktan biraz daha uzak köşeye bahçe tarafına otursakda yine de sesleri geliyordu. Çoğunluk grup halinde gelen insanlarla doluydu.

Ufuk'un arkadaşları ile beraber geleceğini düşünsem de tek başına gelmişti.

Geldiğimizden beri sıradan bir hal hatır soruyorduk. Oturalı beş dakika olmuştu, beş dakikanın sonunda sipariş ettiğimiz çay ve kahve siparişi gelmişti.

Bizim yaşlarımızdaki genç çocuk siparişleri masaya bıraktı.

"Okan nerede Ufuk?" dedi tepsiyi karın hizzasında tutan esmer çocuk, Ufuk geriye yaslanmış sigarasını içerken göz ucuyla ona bakıp derin bir nefes çekti sigarasından.

"İşi varmış, gelmedi." dedi sadece, esmer çocuk kafasını salladı. Göz ucuyla bana bakıp gülümseyerek kafa selamı verdi.

Ben de ona gülümsedim, afiyet olsun diyerek arkasını dönüp gitti.

"Ee," hâlâ garsonun arkasından bakarken Ufuk'un sesini duyunca ona döndüm. "Anlat bakalım."

"Neyi anlatayım?"

Kolunu yasladığı yerden ayırmadan sigarayı tuttuğu elini küllüğe yaklaştırıp, külünü döktü. Bunu yaparken gözlerini benden ayırmıyordu.

"Normalde devamsızlık yapan biri değilsin, hadi onu geçtim yüzünden bile anlaşılıyor. Belli bir şeyler olmuş."

Anlamaması mümkün değildi zaten, sıkıntılı bir nefes verdim. Ona her şeyi tam anlamıyla anlatmak istiyordum ama işte karşımdaki kişinin bu konular hakkında düşüncesi neydi bilmiyordum. Javier'in dediği gibiyse bile belli etmeyebilirdi, kendimi kötü hissederdim.

"Aliseydi ile aramız bozuk." ilişkimizi arkadaşlık ilişkisi gibi anlatacaktım.

Hiçbir tepki vermedi, sigarasını içmeye devam etti.

"Neden?" dedi ama ardından kendisi cevapladı. "Benimle yakın olduğun için değil mi?"

Bir şey söylememeyi tercih ettim, o da sessizliğimden anlamıştı zaten doğru olduğunu. Güldü.

"Bizim okulu bilirsin, herkes kavga etmeye bir bahane arıyor. Düşman sınıflar da vardır, tabi küçüklerin düşmanlıklarını pek ciddiye almıyoruz. Bizim sınıfın düşman olmasının sebebi de futboldan dolayı. Ama şöyle bir şey var ki sınıflar ne kadar düşman desek de aslında öyle bir şey yok. Düşman olan sadece onunla tayfası, benimle arkadaşlarım."

Dikkatle dinleyip anlamaya çalıştım, gözlerimi kıstım.

"Evet, zaten sizin sınıftan bir çocuk sürekli bizim sınıfa geliyordu. Onunla kavga etmiyorlardi ama sürekli..." anlatacağım şeyi kelimeye dökemedim, bilmediğimden istemsizce yüzümü buruşturdum. "Yani şey yapıyorlar..."

"Evet, bulaşıyorlar. Şakasına." dedi yardımıma yetişip.

"Evet, bulaşıyorlar."

"Diyorum ya, sınıflar arasında kanlı bıçaklı kavga yok. Sadece bizim aramızda var."

"Ama neden?" diye sordum anlam veremeyerek.

Dediğim şeyle duraksadı, gözlerini benden kaçırıp sigarasının ucuna dikti ve bir nefes daha çekti içine. Saniyeler geçti, cevap vermedi. Sigarasını küllüğe bastırdı, derin nefes alıp geriye yaslandı.

"Anlatırım bir gün," tam itiraz edecektim ki çenesinin ucuyla kahveyi gösterdi. "Soğumadan iç istersen."

Kahveyi önüme çektim. "Ama ben merak ediyorum."

"Tamam, anlatacağım bir gün ama şu an değil."

Başkası dese itiraz ederdim ama Ufuk'a itiraz edememiştim. Kafamı sallayıp kahvemden bir yudum aldım, soğumak üzereydi. Ve hiç güzel değildi. Su gibi tadı vardı. Evde yaptığım kahve daha güzel oluyordu.

"İspanya'ya geri dönecek misin?"

Kahveyi rencide etmeyi bırakıp kafamı kaldırıp beni inceleyen çocuğa baktım.

"Bilmiyorum, şu an istesem de dönemiyorum."

Kafasını salladı yavaşça, sanki sevinmiş gibiydi buna.

"Okul bittiğinde gidecek diyorlardı, gideceğini düşünmüştüm."

"Yok, babamın işleri daha hiç belli değil. Buradayım şimdilik."

Hiçbir şey söylemedi, şimdi o da etrafı incelemeye başlamıştı. Çayını yudumladı, sohbetimiz bitmiş miydi?

"Sen okul bittikten sonra ne yapacaksın?" gözlerini bana çevirdi.

"Sınava girip bir şansımı deneyeceğim. Olmazsa direkt askere."

"Askerlik zor."

"Öyle."

Normal şeylerden konuşmaya başladık, kendimi daha rahat hissediyordum artık. Akşam olduğunun bile farkına varmamıştım, Ufuk işi olduğu için kalkmaya meyillendiğinde havanın karardığını gördüm.

İşi bizim tarafta olduğu için yolu beraber yürüdük, tam kapının önüne geldiğimizde uzun boylu çocuğa baktım.

"Tesekkur ederim beni merak edip sorduğun için."

"Teşekkür etmene gerek yok." dedi sadece gülümseyerek.

"Olsun, sen benim en iyi ve tek arkadaşsın."

Gülümsemesi solmadı ama samimiyetle gülmüyordu artık. Bir şey demeyeceğini düşünürken dudakları aralandı.

"Sen de benim farklı bir şeyimsin." dediğinde kaşlarım çatıldı.

Normalde çok iyi Türkçe konuşan çocuk aynı benim gibi saçmalamıştı sanki konuşurken.

"Ha?"

O sırada telefonu çaldı, panik halinde telefonu cebinden çıkardı ekrana bakıp ardından bana döndü. Ne için panik yapmıştı bu kadar?

"Gitmem gerek, görüşürüz ispanyol."

Arkasını döndü ve elini cebine koyup yürümeye başladı. Arkasından anlamsızca baktım.

Ne demek istemişti?

MESLEK LİSELİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin